Uskumru (Scomber scombrus) birdenizbalığı. Aynı zamandaUskumrugillerfamilyasına adını vermiş olan, bufamilyanın örnek balığıdır.
Vücut iğ şeklindedir. Sırtta aşağıya doğru inen açık veya koyu yeşilimsi-mavi, üzeri lekeli bantlar vardır. Başta beyin görünmez, karın tarafı açık gümüşi renktedir. Bütün yüzgeçler yumuşak ışınlı olup, gözlerkolyoza göre daha ufaktır.Kolyozdan kafada ve vücutta bulunan pulların tekdüze, sırt yüzgecindeki dikenleri daha çok sayıda (11-13), pulları ve yanlarının altında koyu esmer lekeler ve hava kesesi olmayışı ile ayrılır. 8 ila 11 yıl arasında yaşarlar.
Büyüklüğü ortalama 30–35 cm'dir, maksimum 50 cm olur. Ortalama ağırlığı 200-500 gram civarındadır.Kuzey Amerika sahilerinde,Kuzey Denizi,Akdeniz,Ege Denizi,Marmara Denizi veKaradeniz'de yaşar.
Besin değeri açısından da zengin olan uskumru balığı pek çok protein vevitamin içerir. İlk akla gelen uskumru Omega 3 açısından zengindir bilgisi olsa da uskumru sadece Omega 3 açısından değil;A vitamini,C vitamini, B6 vitamini, B12 vitamini, kalsiyum, demir ve magnezyum açısından da zengindir.[1]
Atlantik uskumrusu ilk kez 1758'deİsveçzoologCarl Linnaeus tarafındanSystema Naturae'nin 10. baskısı'nda tanımlandı. Linnaeus ona bilimsel adını "torkin balığı" veya "uskumru" anlamına gelenYunancaskombros kelimesindenScomber scomber verdi. Geniş dağılımı nedeniyle Atlantik uskumrusu, 1814 ile 1863 yılları arasında 5 farklı bilim adamı tarafından bağımsız olarak 6 kez daha tanımlandı. Özel adı daha sonra 1983 yılında B. B. Collette ve C. E. Nauen tarafındanscombrus olarak değiştirildi.[2] Türdeşlerinden çeşitli şekillerde ayrılır, ilki yüzme kesesi olmamasıdır.Damak kemiği cinsinin diğer üyelerinden daha geniştir ve otoliti, türdeşleri dikdörtgenken oval şekillidir.[3]
Doğu Atlantik Okyanusu'nda yumurtlamanın meydana geldiği yer ve zamana göre farklılaşan üç stok vardır ancak araştırmalar bu popülasyonlar arasında herhangi bir belirgin genetik farklılık bulamamıştır. Doğu Atlantik stoklarınınNorveç Denizi veKuzey Denizi gibi belirli yerlerde birleştiği bilinirken, batı ve doğu Atlantik popülasyonları arasındaki göç eksikliği tarafından desteklenen genetik farklılıklar yalnızca transatlantik ölçeğinde görülmeye başlar.[4]