Orta Asya'dan gelen Türkler, 11. yüzyıldaSelçuklu fetihleriyle Anadolu'ya yerleşmeye başladılar.[67] Osmanlı İmparatorluğu'nun, birkaç yüzyıl boyunca Batı Asya, Güneydoğu Avrupa ve Kuzey Afrika'da yayıldığı bölgelere zamanla Türkler yerleşti. 1800'lerden itibaren Osmanlı İmparatorluğu'nun daralması sonucunda siyasi otoritenin kaybedildiği bölgelerde Türklere karşı kırımlar uygulandı.Türk Kırımı, büyük ölçekli can kayıplarına veKırım, Kafkaslar ve Balkanlar'dan Türkiye'nin kalan topraklarına doğru büyük göçlere yol açtı.[68] İmparatorluk, I. Dünya Savaşı'nın sonunda İtilaf Devletleri tarafından yenilip yıkıldı.Türk Kurtuluş Savaşı'nı takiben,Türk Milli Hareketi, İtilaf Devletlerine kaybedilen toprakların büyük bir kısmını geri aldı ve 1 Kasım 1922'de saltanatı kaldırarak 29 Ekim 1923'te Türkiye Cumhuriyeti'ni ilan etti.
Türk adının bilim çevrelerince kabul edilen ilk kullanımı 1. yüzyıldaPomponius Mela vePlinius adlı Romalı tarihçilerce kaydedilmiştir.Azak'ın doğusunda yaşayan insanlar Turcae/Tyrcae adı ile kayda geçmiştir.[69][70][71][72][73][74] "Türk" (veya Türük, Török, Törk) adı Türkçe belgelerde ilk defaKül Tigin veBilge Kağan yazıtlarında 𐱅𐰇𐰼𐰜 (Türk)[75][76] veya 𐰜𐰇𐰚:𐱅𐰇𐰼𐰜 (Kök Türük)[77][78] şeklinde geçer.
Türk adı, ilk dönemlerde belirli bir toplumun kavmî ismi olmak yerine siyasi mensubiyeti belirleyen bir isim olarak ortaya çıkar. Bu kelimenin "türe-" eyleminden, "töre" isminden türetildiği ve “türeyen, töreli, tüzüklü (kanunlu)” anlamına geldiği düşünülmektedir.[79] Kelime zamanla “güçlü, kuvvetli ve güzel” anlamlarına da gelmiştir.[80][81] Türkî-i Çeşm (Güzel Göz), Türkî-i çin (güzel güneş) terkiplerinde de gördüğümüz Türk kelimesi özellikleFars veArap şiirlerinde ortaya çıkar. Bir görüşe göre de Türk kelimesi Aşinaoğulları soyunun unvanıdır ve bu soya mensubiyet Türklükle anılır. Türk kelimesi ilk olarakGöktürk Devleti vasıtasıyla bir devletin adı olur ve bu devlete mensubiyeti bildirir.[82]
Altay Dağları'nın eteklerinde demircilik, maden işlemeciliği ve hayvan yetiştiriciliği yapan bir Türk boyuna Çinliler tarafındanT'uküe denmiştir. Bu kelime içinde çoğul haliyleTürük kelimesini barındırmasıyla önemlidir. Nihayetinde bu kabile adı şimdiki kullanımı olanTürk ya daTürük şekliyle, 8. yüzyıla ait başlıca yazılı eserlerde geçer. Türk kelimesi "güçlü" ya da "güçlüler" anlamına gelmektedir. Müslüman halklar çok kez karşılaştıkları Tu-kiulerden başka boyların da aynı dili konuştuğunu fark edince hepsini “Türk” olarak adlandırmışlardır.[83]
Divanu Lugâti't-Türk'te Kaşgarlı MahmudTürk kelimesini açıklarken, Nuh'un oğullarından birine Allah tarafından verilmiş bir isim olduğunu ifade eder ve Türk'ün halkının da bu isimle anıldığını eklemiştir. Allah'ın ordusuna “Türk” dediğini ve memnun olmadığı halklara cezalandırıcı olarak gönderdiğini eserinde yazmıştır.[84] Ünlü Türkolog Arminius Vambery ve Jean Deny tarafından 1879'da “Türk” "türemek" yani "aniden beliren", "türeyenler" anlamında ifade edilmiştir. Türkolog Gerhard DoerferOrhun Yazıtları'nda kullanıldığı anlamda “Türk” kelimesine "devletine bağlı" anlamını vermiştir.
Göktürkler, sadece devletlerini değil kendilerini de “Türk” diye tanımlayan ilk topluluktur. Orhun Yazıtları'ndaTürk; “güçlü, savaşçı, Tanrı'nın yeryüzündeki gölgesi, sadık” gibi ifadelerle anılır.
“Türk” adı ilk ortaya çıktığında günümüzdeki gibi bir ırk kavramını karşılamıyordu. “Türk” adı, “t’ou-kiue” biçiminde çevrilerek ilk olarak 6. yüzyıl Çin kaynaklarında görülür. Bunun aslınınMoğolca çoğul biçiminde "Türk-üt" olduğu kabul edilir. Türkçedeki karşılığıana kök güçtür.Dîvânu Lugâti't-Türk'te, “olgunluk zamanı, olgunluk, gençlik çağının ortasındaki genç, sert ve cesur” anlamlarına gelen “türküt” kelimesidir.[86]
6. yüzyıldaki ilk yazılı belge Bugut Yazıtı'dır. Eserin diliSoğdca olup yazıtın yüzeyinde dişi kurttan süt emen kolları kesilmiş bir çocuk canlandırılır. Anıt, 6. yüzyılın olaylarını anlatır veErgenekon destanını canlandırır. Anıttaki anlatılar, ayrıca bir Türk büyüğünün ÇinliHan kayıtçısına anlatısına göre Çin belgelerinde de yer alır.[86]
“Türk” adı bugün kullandığımız şekli ile ilk kez 8. yüzyılda Göktürkler dönemine aitOrhun Yazıtları'nda geçmektedir. "Türk" adıyla kurulmuş ilk ve Türk adını resmî devlet ismi şekliyle kullanan ilk Türk devletidir.[87][88] Devletin kurucusu ve ilk önderiBumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşiİstemi Kağan ülkenin batı kanadını yönetirdi.Göktürkler komşuları olanÇin,Sasani (İran) veBizans İmparatorluğu ile askerî, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular.
Batı dünyasında ise 6. yüzyılda Yunan çevirisi ileMenandros Protekorda "tourkus" olarak geçmiştir.[86]
Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuz boyları; 24 Oğuz boyunu önce iki kola (Bozoklar ve Üçoklar), daha sonra Oğuz Han'ın 6 oğluna ve son olarak da onların 4 oğluna ayırmaktadır. Listelerin kaynakları, Kaşgarlı Mahmud ve 14. yüzyılda yaşayan Reşidüddin'e dayanmaktadır.Reşidüddin 24, Kaşgarlı Mahmud ise 22 boy saymaktadır.
Türk boylarının Avrupa kıtasında,Balkanlardaki tarihleri MS 3. yüzyıla kadar kanıtlanmıştır.Hunlar,Gotlardan,Alanlardan veGermenTaifallardan oluşturdukları yardımcı kuvvetlerle takviyeli olarak ilk defa 378 baharındaTuna'yı geçmişlerdir. Romalılardan karşılık görmeksizinTrakya'ya kadar ilerlemişlerdir. Roma imparatoruI. Theodosius'un ölüm yılı olan 395'te Hunlar yeniden Balkanlar'da hareketlenmişlerdir.[89] Hunlar, MS 380 yılından itibaren Balkanlar'a egemenlik kurmuşlardır. Bölgenin büyük bir kısmında hâkim olan Hunlar, Slavlardan daha önemlidir.[90]
Balkanlar'da yerleşen Hun idari yapılanması, idarede ve devlet içindeki Türk kavimlerinin yanında, birçokUral kavmi, Germen kavimleri (Gotlar, Gepidler vb.), Slavlar, Sarmatlar gibi birçok kavmin beraber yaşadığı bir yapı olmuştur.
MS 453 yılındaAttila'nın ölümü ile beraber Balkanlar'da Hun gücü zayıflamış ve sonrasında da Hunların idaresi ortadan kalkmıştır.
VII. yüzyılda Türk asıllı Ön Bulgar kabileleri, hükümdarlarıAsparuh'un kumandasında Tuna'yı geçerek Batı Karadeniz ile Tuna Nehri arasındaki bölgeye yerleşen Slavları hâkimiyetleri altına almışlardır.[90]
Balkanlar'ın doğusuna yerleşen Ön Bulgar boyları, devletleri içinde yaşayan büyük Slav nüfusuyla beraber yaşarken, bir süre sonra bu Slav boylarının kültürlerine doğru yönelip Slavlaşmışlardır.[90]
Doğudan,Asya içinden, KuzeyKaradenizstep bölgesi yoluyla birbiri ardından gelen atlı göçebe Türk kavimleri, ya buradaDac,Trak veSlav aslından yerli halkla karışmış, ortadan kaybolmuş (11. yüzyıldaOğuz aslındanPeçenekler veUzlar gibi), yahut askerîegemen sınıf olarak Kuzeydoğu Balkanlar'da güçlü devletler kurmuşlardır. Bu sonuncular arasında, bir Türk boyu olanKutrigurların 7. yüzyılda kurmuş oldukları Bulgar Hanlığı özellikle anımsanmalıdır. Ön BulgarlarınDobruca'da bıraktıkları kitabelerde, hükümdar, “Han” unvanı ile anılır veOn iki Hayvanlı Türk Takvimi kullanılır. Bulgar Hanları 9-11. yüzyıllarda (1018'e kadar) Balkanlar'da Bizans İmparatorluğu'nun yerini almıştır. 13. ve 14. yüzyıllarda, yine Bulgaristan'da Kıpçak/Kuman aslından Slavlaşmış Terteri ve Şişman Hanedanları hâkim oldu.[91]
Ön Bulgarların Balkanlara gelişinden daha sonra 11. ve 12. yüzyıllardaPeçenek,Kuman (Kıpçak) veUz Türkleri, Balkanlara göç etmişler ve bunların bir kısmı 15. yüzyıla kadar toplu olarak varlıklarını korumuşlardır. O dönemde Kumanlarla ticaret yapan Avrupalılar için 2500 kadar kelimeyi içine alan birKumanca sözlüğün (Codex Cumanicus) hazırlanmış olduğu bilinmektedir.[92]
9. yüzyılın ilk yarısında,Hazar-Oğuz ittifakı baskısına dayanamayarak, kalabalık kitleler hâlindeİdil'i geçip yurtlarından çıkardıklarıMacarların yerine,Don-Kuban havalisine gelmişlerdi (860-880 sıraları). Bu, büyük göçün ilk hareketi olmuştur. Macarları önlerinden süren Peçeneklerin gerisinde Oğuzlar, onların da gerisindeKumanlar, Karadeniz'in kuzeyinden batıya yönelmişlerdir. İmparator K. Porphyrogennetos tarafından yazılanDe Administrando Imperio'da (948-952'lerde) kaydedildiğine göre, Peçenekler 8 boy hâlinde idiler.[93] 10. yüzyıl ortalarında,Karadeniz'e dökülen nehirlerin kıyılarında olmak üzere, şöyle sıralanmışlardı: Çoban (Don), Tolmaç (Don’un denize döküldüğü bölgede), Külbey (Donets), Çor (Özi Nehri doğusu), Karabay (Özi-Bug arası), Ertim (Dinyester), Yula (Prut), Kapan (aşağı Tuna). İlk üçü Uzlar, Hazarlar, Alanlar ve Kırım bölgesi ile temas hâlinde; Yula boyu Macaristan, Kapan da Tuna Ön Bulgarları ile sınırdaş bulunuyordu.[93][94]
Osmanlı Türkleri Balkanlara girmeden önce, 12-14. yüzyıllardaKıpçak/Kumanların bölgede üstün tarihî rolü yeterince vurgulanmamıştır. Özellikle,Dobruca'danAkkerman'a kadar step bölgesinde yerleşmiş veHristiyan dinine geçmiş olan Kıpçak/Kumanlar çeşitli hanedanlar kurmuşlardır. Bunlardan bir grup, 14. yüzyıl ikinci yarısındaDobruca-Varna bölgesinde bir beylik kurmuştur (Merkezi Kalliakra); Dobrotiç ve bir Kuman adı taşıyan kardeşi Çolpan'ınDobruca Beyliği, 1388'deI. Murad'ı metbu tanımış, 1393'teI. Bayezid bu beyliği Osmanlı ülkesine katmıştır. Özetle,Deliorman ve Varna'dan Tuna'ya kadar giden bölge daha Osmanlılardan önce gerçek bir Türk yerleşim alanı olmuştur.[91]
Balkanların güneyinden,Anadolu'dan Türklerin Balkanlara gelip yerleşmesi, 1260'lara kadar iner. Kuzey Karadeniz bölgesinden gelen Türk orakları, zamanla Hristiyanlığı kabul edip yerli Slavlarla karıştıkları hâlde, Anadolu'dan gelen Müslüman Türkler, kendi din ve kültürlerini saklamayı başarmışlardır. İlk yerleşme, 1261'deMoğollardan kaçıpBizans'a sığınanSelçuk Sultanıİzzeddin Keykavus'la gerçekleşmiştir. Moğol idaresinden kaçan otuz-kırkTürkmen obası, kutsal kişiSarı Saltuk Baba ile İzzeddin Keykavus'un yanına gelmiş ve Bizans imparatoru tarafından Kuzey Dobruca’ya yerleştirilmiştir (1263). Başlangıçta,MüslümanAltın Ordu emiri güçlü Nogay'ın himayesi altına giren bu Anadolu Türkmen grubu, burada Baba-Saltuk kasabası ile başka kasabalar kurmuşlardır. 1332'de buradan geçenİbn Battuta, Baba kasabasını "Türklerin oturduğu bir şehir" olarak anar.[91]
10. yüzyıldaOrta Asya'dan, çokluklaİran üzerindenAnadolu topraklarına yerleşen Oğuz-Türkmen başta olmak üzere pek çok boy Türk adı altında toplanmıştır. Türk adı Orta Asya'da Türk ırkına mensup veTürkçe konuşan topluluklarınGöktürkler döneminden beri ortak adıdır. Anadolu'da gittikçe azalan yerli nüfus yerini Türklere bırakmaya başlamış ve 10. yüzyılda kurulan Türkmen beylikleri sayesinde tüm Anadolu'da Türkçe konuşan topluluklar egemen toplum olmuştur.
Anadolu'ya ilk olarakHun,Sabir,Hazar gibi Türk kavimleri akın yapmış olsa da bu akınlar genelde askerî amaçlı olmuştur. Ancak 9. ve 10. yüzyılda Karadeniz'in kuzeyinden Balkanlar'a gelen Kıpçak, Peçenek, Uz adlı Türk kavimleri Anadolu'yaBizans eliyle geçirilmiş ve yerleştirilmiştir. AsılAnadolu'nun Türk yurdu hâline dönüşmesi, doğudan gelen Oğuz-Türkmen göçleriyle olmuştur.
Haçlı savaşları ve Moğol istilası, Anadolu'da Oğuz-Türkmen yerleşmelerini yoğunlaştırmıştır.Selçuklu döneminde Çağrı Bey döneminde yapılan ilk keşif ve akınlarda yurt arayan binlerceTürkmen aşireti Doğu Anadolu'ya girip Batı Anadolu'ya doğru yerleşmeye başlamıştır.
1071Malazgirt Savaşı ve 1099 Bizans'ın Türk bölgelerine baskınlarında Bizans emrinde olan binlerce Türk unsuru zamanla Anadolu Selçuklu saflarına geçmiştir. Anadolu Selçuklu dönemindeOrta Asya veAzerbaycan üzerinden Anadolu'ya gelen Türkmen aşiretleri Batı Anadolu'ya yerleşmeye başlamıştır.
Beylikler döneminde doğudan gelen çok sayıda Türkmen aşireti, Anadolu'da Türk nüfusunun devam etmesine neden olmuştur.Germiyanoğulları,Osmanoğulları,Karesioğulları veHamitoğulları gibi batıdaki Türkmen beylikleri, Türkmen göçlerinden beslenmişlerdir.
1200'lü yılların başında Orta Asya'da yaşayan Harzemşah Türkmenleri Moğol baskınından kaçarak Anadolu beyliklerine sığınmıştır. Orta Asya'daHotan,Semerkant,Kaşgar,Cent gibi şehirlerde yerleşik olarak yaşayan Türk boylarının pek çoğu Moğol istilasından kaçarak Anadolu'ya yerleşmişlerdir.
1243 yılında Anadolu'nun Moğol istilasına uğramasıyla ve Azerbaycan'da kurulanİlhanlılar devleti aracılığıyla pek çok Türk veMoğol unsuru Anadolu'ya yerleşmiştir.
Alp Arslan'ın 1071 Malazgirt Zaferi'nden sonra İran üzerinden gelen Türk boyları Anadolu'ya yerleşmeye başlamışlardır. Selçuklu devlet teşkilatının ikta sistemine göre bir Türk komutanı hâkim olduğu toprağı yönetme hakkına sahip bulunmaktaydı. Buna göre Mardin civarını fetheden Artuk Bey 1102 yılında burada Artuklu Beyliği'ni kurdu. Sivas, Tokat, Malatya civarlarında hâkim olan Danişment Gazi 1080 yılındaNiksar merkezli olarak Danişmentliler devletini kurdu. Erzincan ve çevresinde Mengücekliler, Erzurum ve çevresinde Saltuklular,İzmir dolaylarında daÇaka Beyliği hüküm sürdü.
Bu beyliklerdenÇaka Beyliği denizcilik faaliyetlerinde bulunmuş ve böylece Türk tarihinde ilk kez bir beylik denizcilikle meşgul olmuştur.Çaka Bey'in kurduğu donanma Türk tarihine ait ilk deniz kuvvetleridir.
Anadolu'da kurulan ilk Türk beylikleri zamanla Anadolu Selçuklu Devleti ile mücadelede zayıf düşecek ve bu devletin hâkimiyeti altına gireceklerdir.Ancak bu beylikler Bizans Devleti'ne ve özellikle doğudaki Ermeni ve Gürcü nüfusuna karşı Anadolu'nun Türkleşmesinde etkili olacaklardır.
Anadolu Selçuklu Devleti,Selçuklu Hanedanı'nın Anadolu'da kurduğu devlettir.
Türklerin Anadolu'ya yerleşmesi 1071'dekiMalazgirt Savaşı'ndan sonra hızlandı. Özellikle Malazgirt Savaşı'ndan itibaren Müslüman Türkler Anadolu'ya akın etmiştir; ancakİslam'dan önce de Anadolu ve Balkanlarda Türkler vardır.[95] Selçuklu komutanıKutalmışoğlu Süleyman Şah Anadolu'daki fetihleri batıya yayarak 1075'teİznik'i Bizans'tan aldı ve burayı başkent yaparak bağımsızlığını ilan etti.[96] Böylece kurulan Anadolu Selçuklu Devleti,İlhanlıların son Anadolu Selçuklu sultanını tahttan indirdikleri 1308'e kadar varlığını sürdürdü.
Anadolu Beylikleri, Türklerin 1071'dekiMalazgirt Savaşı'ndan sonraAnadolu'da kurdukları devletlerdir. Savaşın hemen ardından, özellikleDoğu Anadolu Bölgesi veGüneydoğu Anadolu Bölgesi'nde kurulan devletlereBirinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri, aynı dönemde; önce Anadolu'nun batı ucundaİznik'i başkent edinen, sonradan daHaçlı Seferleri nedeniyle başkentiniKonya'ya taşıyarak Orta Anadolu merkezli olarak devam edenAnadolu Selçuklu Devleti'nin zayıflaması ve yıkılmasından sonra kurulan devletler iseİkinci Dönem Anadolu Türk Beylikleri olarak ifade edilebilir.
Anadolu Selçukluları, Anadolu'daki Türkmen beylerini aşiretleriyle birlikte Bizans veKilikya sınırlarına yerleştirmişlerdi. Böylece Anadolu Selçukluları hem devletin sınırlarını güvence altına alıyor, hem de Türkmen beylerini denetim altında tutuyorlardı. Ama 1243'tekiKösedağ Savaşı'nda Moğollara yenilen Anadolu Selçuklu Devleti'nin Türkmenler üzerindeki denetimi zayıfladı. Bu savaşın ardından, Moğolların bir kolu olan İlhanlılar Anadolu'da denetimi ele geçirdiler. Bu süreçte uç beylikleri, önce İlhanlılara bağlı, sonra bağımsız devletlere dönüştüler. Bu beyliklerden biri olan Osmanlı Beyliği, zamanla bütün öbür beyliklerin topraklarını ele geçirdi ve bir imparatorluğa dönüştü.
Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hâkimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarakdin,dil veırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hâkimiyeti altında tutmayı başarmıştır.[105] Osmanlı İmparatorluğu, eski Türk örf ve âdetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir.[106]
Osmanlı Devleti'nin kurulmasıyla Orta Asya'dan gelen göçler kesilmemiştir.Akkoyunlu,Karakoyunlu Türkmenleri devletlerinin yıkılmasıyla Türkmen boyları Anadolu'ya yayılmışlardır. Orta Asya ve diğer bölgelerden göç AzeriSafevi Devleti’nin kurulmasına kadar sürmüştür. 1517Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferinden sonra binlerce çadırlıkSuriye,Irak, Dulkadirli Türkmenlerinin bir kısmıBatı Anadolu'ya gönderilmiştir.[kaynak belirtilmeli]
Osmanlı döneminde Anadolu'da yaşayan Türkmen boylarının bir kısmı Balkanlara geçirilerek oralara iskân ettirilmiştir ve bunlarBalkanlardaki bugünkü Türk grupları oluşturmuşlardır.
1856 ve 1877 Rus-Osmanlı savaşı sonucuyla Anadolu'daki Türk ve Müslüman sayısı gittikçe artmaya; Rum ve Ermeni sayısı azalmaya başladı.[kaynak belirtilmeli] Osmanlı kayıtlarına göre, bu dönemde Balkanlardan Anadolu’ya geri göç eden Türk nüfusu 3 milyon kadardır (Muhacir).[kaynak belirtilmeli] Bu nüfusa Boşnak ve Arnavut kökenliler dâhil değildir.[kaynak belirtilmeli]
1792, 1860-63, 1874-75, 1891-1902 yıllarında Karadeniz'in kuzeyinde Rusların baskısının artması sonucu 2 milyona yakın Türk dili konuşanKırım Tatarı veKazan Tatarları Anadolu'ya yerleşmiştir.[kaynak belirtilmeli]
1914 resmî istatistiğine göre (Kars, Ardahan ve Artvin hariç; Arap ve Kürtler dâhil) çoğunluğu Türk olan 13.4 milyon Müslüman vardır.[107]
"Türklerin Gelenek ve Görenekleri" başlıklı kompozisyon, British Museum, 1553
Naim Süleymanoğlu,1988 Yaz Olimpiyatları’nda,Seul'de, halter müsabakasında toplamda 342,5 kg kaldırarak kırılması çok güç bir dünya rekoruna imza atmıştır. Bu rekor sonrası tüm dünya Süleymanoğlu'nu konuşmuş ve SüleymanoğluThe New York Times'a kapak olmuştur. Bu rekoru kırdıktan sonra 13 Aralık 1988'deBirleşmiş Milletler'de konuşmuş ve tüm dünyayaBulgaristan Halk Cumhuriyeti hükûmetinin, Türkleriasimile ettiğini ve Türkleri öldürdüğünü duyurmuştur. Bu konuşma yüzünden Bulgaristan Halk Cumhuriyeti hükûmeti baskılara dayanamamıştır ve Türklerin, Türkiye'ye dönmesine izin vermiştir.[108] Bu göç sonrası Bulgaristan'dan gayriresmî verilere göre 321.000 Türk anavatana göç etmiş, daha sonraları da 150.000 Türk tekrar Bulgaristan'a dönmüştür.
Yunanistan bölgesinden Türk göçleri birkaç şekilde gelişmiş, bu göçler sonucunda bölgede bir zamanlar hatırı sayılır nüfus oranına sahip Türkler, günümüzde sadeceBatı Trakya’da kalmıştır.
Batı Trakya’nın 1923 yılındaki nüfusu 191.699’dur. Batı Trakya nüfusunun 129.120’sini Türk (%67), 33.910’unuYunan (%18), 28.669’unuBulgar, geri kalan nüfusunu iseErmeni veYahudi topluluğu oluşturmaktaydı.[109]
Osmanlı Devleti'nin yıkılma süreciyle birlikte yaşanan büyük savaşlarla gelen Türk ve Müslüman göçler Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla birlikte devam etmiş Türk-Yunan nüfus mübadelesi, Bulgaristan'dan Türklerin sürgün hareketleri, Kıbrıs'ta yaşanan olaylar ve sonucunda yaşanan savaş sonucuyla Kıbrıs'ta oluşan Türk göçü ve Balkanlar, Kafkasya, Orta Asya ve Orta Doğu bölgelerinden savaşlar ve ekonomik sebeplerle Türk toplumlarının önemli göç hareketleri olmuştur.
Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, başkentiAnkara olan veEski Dünya karaları denilenAvrupa,Asya veAfrika kıtalarının birbirine en çok yaklaştığı noktada bulunan ülkedir. Ülke topraklarının bir bölümüAnadolu Yarımadası'nda, bir bölümü iseBalkan Yarımadası'nın uzantısı olanTrakya'da bulunur.
Türkiye,Osmanlı İmparatorluğu'nunI. Dünya Savaşı sonunda yenilmesinden sonra, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine kurulan ardıl devletler içinde tek bağımsız devlet olarak[111][112] devletin Türk nüfus çoğunluğuna sahip toprakları üzerindeMustafa Kemal Atatürk önderliğindeki halkın büyük mücadelesi ile kurulmuştur.Arnold Joseph Toynbee gibi bazı tarihçiler ise Türkiye'nin (başlıca ardıl olmak bir yana) tek ardıl devlet sayılması gerektiğini savunurlar.[113] 29 Ekim 1923 tarihindecumhuriyeti ilan edenTürkiye Büyük Millet Meclisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu iradesinin sahibidir.
Türkçe, varlığı tam olarak ispatlanamamış ortakAltay dil ailesine bağlıTürk dillerininOğuz öbeğine üye bir dildir.[114] 19. yüzyıl sonlarına doğru yoğunluk kazanan araştırmalarla Altay dilleri olarak adlandırılan Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri ile Fin-Ugor dilleri olarak anılan Fin, Macar ve Samoyed dillerinin Ural-Altay adında bir dil ailesi oluşturduğu düşüncesi, dünyada genel kabul görmüş bir kuramdı. Ancak, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yürütülen dil bilimi araştırmalarıyla Ural ve Altay dillerinin bir dil ailesi oluşturamayacağı düşüncesi yaygınlaşmaya başladı. Fin, Macar ve Samoyed dilleri ile Türk, Moğol, Mançu-Tunguz, Japon ve Kore dilleri arasında benzerlikler bulunuyordu ama bu benzerlikler bir dil ailesi oluşturmaya yetecek ölçüde bir kaynak dilden miras kalan ortak dil öğesi içermiyordu.[115]
Dîvânu Lugâti't-Türk adlı eser,Kaşgarlı Mahmud tarafındanBağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılanTürkçe-Arapça bir sözlüktür. Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup, o dönemde yaşamış Türk boylarının dil özellikleri, Türk dilinin yaygınlığı hakkında güzel bilgiler veren kapsamlı ve önemli bir eserdir.
Türkçe dünya genelinde çok yaygın kullanılan önemli bir dildir. Avrupa Birliği kurumları tarafından yapılan araştırmaya göre dünyada 77 milyonun ana dili, ikinci dil olarak konuşanlarla birlikte 83 milyon insanın konuştuğu bir dildir.[kaynak belirtilmeli]
Türkçede Arapça, Farsça, Fransızca vs. dillerden geçmiş kelimeler bulunurken, Türkçeden; Arapçaya, Farsçaya, Boşnakçaya, Yunancaya, Sırpçaya, Ermeniceye, İbraniceye, Bulgarcaya, İngilizce, Fransızca gibi dillere de geçen birçok kelime olmuştur.[116]
Osmanlı döneminden beri geleneksel bir hâl alan Türkçe yazı dili, İstanbul ağzından temel almıştır. Bu ağzın özellikleri, yazı dili olarak klasikleşmiştir.
Türkçenin Anadolu'da kullanılmasında öncülük eden beylerdenKaramanoğlu Mehmet Bey'in fermanı önemlidir. Beyliğinde fermanı şöyledir:
Bugünden sonra divanda, dergâhta, mecliste ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.[117]
Bugün Türk dilinin birçok lehçesi vardır. Türkçe temelde iki ağız bölgesine ayrılır: Anadolu ağızları ve Rumeli ağızları. Anadolu ağızları,Anadolu toprakları ve civarındaki Türkçe ağızlarını kapsar; Rumeli ağızlarıBalkanlar’daki Türkçe ağızlarını kapsar.
Türkiye'deTürk Dil Kurumu,Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1932 yılındaTürk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla bağımsız bir kurum olarak kurulmuştur. Türk Dil Kurumu dilin yalınlaşması, Türkçe ile ilgilibilimsel araştırmaların yapılması, yabancı kökenli sözcüklerin değiştirilmesi ile ilgili çalışmalar yapmıştır. Ancak 1983'te çıkarılan bir yasayla Türk Dil Kurumu, Atatürk'ün vasiyetine karşın kapatılarak aynı ad altında Başbakanlığa bağlı bir devlet dairesi kurulmuştur.[118]
Türkiye kuruluşlu Optimar Araştırma Merkezi tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye'nin nüfusunun %89'unu Müslümanlar oluşturmaktadır.[119] Yine, Türkiye'deki Müslüman nüfusunun %75'ininHanefi, %10'ununAlevi ve %5'ininŞafii mezheplerine bağlı olduğu tahmin edilmektedir.[120] Türklerin büyük çoğunluğuMüslüman'dır.[121]
Tengricilik ya da Tengrizm tüm Türk ve Moğol halklarının, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki inancıydı. Tengri'ye ibadet etmenin yanındaAnimizm,Şamanizm,Totemizm ve atalara ibadet etmek bu inancın diğer ana hatlarını oluşturuyordu. “Tengri”, bugünkü Türkçedeki “Tanrı” kelimesinin eski şeklidir.
Bu inanca göre Gök'ün yüce ruhuTengri'ydi. İnsanlar kendilerini gök baba Tengri, toprak anaÖtüken ve insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip, onlara ve diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. Büyük dağların, ağaçların ve bazı göllerin güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bu cisimlere doğru yöneltirlerdi. Göğün ve yeraltının 7 katı olduğuna, her katta çeşitli tanrıların, tanrıçaların ve ruhların varolduğuna inanılırdı. İnsanlar doğaya, tanrılara, ruhlara ve diğer insanlara saygılı davranıp, belli kurallara uyarak dünyalarını dengede tuttuklarına inanırlardı. Eğer bu denge kötü ruhların saldırısıyla ya da bir felaketten dolayı bozulursa bir şamanın yardımıyla tekrar düzene sokulması gerektiğine inanılırdı.
Bu inancın kalıntılarını bugün Moğollarda (Lamaizme entegre edilmiş şekilde) ve bazı hâlâ doğaya bağlı göçebe yaşam tarzı sürdüren Türk halklarında bulmak mümkündür. Bunların bazıları Altay-Türkleri ve Yakutlar. Ama Tengriciliği çoktan bırakmış halklarda da bu inancın birçok parçaları, mesela İslam'ın, Hristiyanlığın, Budizmin, Museviliğin veya Taoizm'in yanında hâlâ batıl inanç olarak ya da geleneksel kültür olarak sürdürülmektedir. Ufak bir örnek: "Utançtan yedi kat yerin dibine girdim.."
Türklerin dinî hayatını kısaca İslam öncesi ve sonrası olmak üzere iki ana kısma ayırabiliriz. İslam'ı kabul etmeden önceTengricilik dinine tabi olan bu Asya topluluğu, önce yönetici kesiminin, daha sonra da halk tabakasının Müslümanlığı kabul etmesiyleİslam'ı inanç dünyalarının merkezine yerleştirmişlerdir. Örneğin:Muhammed'in, Türkler hakkında "'أتركوا الترك ما تركوكم'" (Uturkû al-Turka ma tarakûkum) yani "Türkler size dokunmadıkça siz de onlara dokunmayın," dediği rivayet edilir.[122][123] Böylece Türklerin İslam'ın koruyucusu olan bir millet haline geleceği yönündeki inanç buhadise dayanarak öne sürülür. Bu hadis bazı kaynaklarda "Habeşliler sizinle uğraşmadıkça siz de onlarla uğraşmayınız. Ve Türkler size dokunmadıkça siz de Türklere dokunmayınız!” (دَعُوا الْحَبَشَةَ مَا وَدَعُوكُمْ ، وَاتْرُكُوا التُّرْكَ مَا تَرَكُوكُمْ) şeklinde yer alır.[124][125][126]
Ancak buna karşın değişik kaynaklarda gerçek (sahih) olmadığı veya gerçekliği (sahihliği) kanıtlanamadığı halde Muhammed'in söylediği iddia edilen, hadis olduğu öne sürülen pek çok söz bulunur. Örneğin Kaşgarlı Mahmud "Divânu Lügati't-Türk"te Türkleri öven pek çok hadise yer vermiştir. Ancak bunların neredeyse hiçbirisi hadis kaynaklarında yer almaz. Bunlardan bir tanesi şöyledir: "Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır."[127] Bu cümleden önce şöyle bir açıklama bulunur: "And içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarından birinden ve başkaca Nişabur'lu bir imamdan işittim."[128][129] Ancak bu hadis güvenilir (hatta yeterince güvenilir bile olmayanlar dahil) hiçbir hadis kaynağında yer almaz, dolayısıyla sahih kabul edilemez.[130]
İslam dini, Türkler arasındaMüslümanların Maveraünnehir'i fethi sonrası din alimleri,sufiler ve tüccarlar tarafından yayılmaya başladı. Ancak yeni dinin tanıtımı Araplar tarafından başlatılmış olmasına rağmen Türklerin İslam'a geçişiFars ve Orta Asya kültürleri aracılığıyla olmuştur.Emeviler döneminde Arap istilaları sırasında İslam dünyasına esir olarak giren Türklerin çoğunluğu hizmetçilik yapmaktaydı.[131]Abbasiler döneminde ise Türkler askerî gücü oluşturmaya başladılar.[131] Dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, Türk komutanlar halifelik ordusunun Türk birliklerini savaşlarda yönetiyordu. Abbasi Halifeliği zayıfladıkça Türk subayları, kendi Türk birlikleri ile bölgesel hanedanlıkları ele geçirerek veya kurarak daha fazla askeri ve siyasi güç elde ettiler.[131]
Daha sonra, 9. yüzyıldan başlayarak, kökleriZerdüştteokratik soylularından gelenSamaniler devletiSünni İslam'ı ve İslamo-Fars kültürünüOrta Asya'nın derinliklerine yaydı. Özellikle günümüzKazakistan'ında bulunanTaraz bölgesi başta olmak üzere Orta Asya bölgesindeki önemli bir nüfus İslam'ı kabul etmeye başladı.Kuran'ınFarsçaya ilk tam çevirisi 9. yüzyılda Samaniler döneminde gerçekleşti. Samani toprakları içindeki birçok topluluk İslâmiyete girmeye başladı. Tarihçilere göre Sâmânîlerin gayretleri ile o dönemde yaklaşık 200.000 Türk İslâmiyete girdi.[132] Türkler'in İslâm'a girişi gelecekte bölgeyi egemenlikleri altına alacak olanGaznelilerin hızla güçlenmesine ortam hazırladı. Daha sonra Gazneliler döneminde 55.000'den fazla Türk Müslüman oldu.Saffârîler ve Samaniler'den sonra Gazneliler,Mâverâünnehir'i yeniden fethettiler ve 11. yüzyıldaHint alt kıtasını kontrol altına aldılar.
Tarihte Türk boylarınınHristiyanlık ile temasları oldukça eskilere götürülebilmekteyse de, ciddi anlamda bu inanca bağlılıklarının Hristiyan dünyasınınkristolojik tartışmalarının yaşandığı 5. yüzyıla dayandığı söylenebilir. Bu dönem içerisinde İstanbul'un dışında mevcutNasturi kilisesinin misyonerlik faaliyetleri sonucu Nasturî HristiyanlıkOrta Asya veÇin’den başlayarak İlhanlı ve Altın Ordu devletlerinin hüküm sürdüğü geniş bir saha içerisinde çeşitli Türk ve Moğol toplulukları arasında yayılma imkânı bulmuştur. 7. yüzyıldan itibaren Orta Asya'daki göçer Türkler Nasturi Hristiyanlığı benimsemeye başladılar. 781–2'de ve daha sonra 1007 yılında 200.000 Türk ve Moğol'un kitlesel olarak Hristiyan olduğu kaydedilmektedir.[133] Diğer taraftan, benzer bir faaliyet Bizans Ortodoks Kilisesi tarafından 6-13. yüzyıllar arasında yürütülen misyon faaliyetleri sonucunda Karadeniz’in kuzey kıyıları ile Balkanlara gelerek yerleşen Bulgar, Hazar, Peçenek, Uz, Kuman-Kıpçak Türklerinden Ortodoks Hristiyanlığı kabul edenler olmuştur. Yine Karadeniz’in kuzeyinde ve Romanya topraklarında özellikle XIII. yüzyılda Roma Katolik Kilisesi misyonu sonucu Katolikliğin de Kumanlar üzerinde etken olduğu bilinmektedir. Çuvaşlar, Yakutlar, Batı Kumanlar, Peçenekler, Karamanlılar, Gagavuzlar Hristiyanlığı benimseyen Türk kavimleri olarak tarihteki yerlerini almışlardır. Bunların çoğuOrtodoks, bir kısmı daKatolik veProtestan olmuşlardır.
9. yüzyılda, Selçuklular ile Bizans arasındaki çekişmelerden önce, Bizanslılarla müttefik olanPeçenekler Ruslara ve Macarlara karşı savaşmışlardır. 12. yüzyılda ise “Kanglılar” adındaki Türk boyu, Peçenek kabile siyasetinde egemen güç haline gelmiştir. Liderleri Kurya Kaan çok önemli bir karara imza atmıştır. Kanglılar, Katolik olan Macar düşmanlarının aksine, Bizans'ın Ortodoks Hristiyanlığını benimsemişlerdir. Böylelikle Bizans'tan Yunan keşişler gönderilmiş ve Peçenek kilisesi kurulmuştur.
Kumanların hikâyesi de oldukça ilginçtir. MS. 13. yüzyıllarda Batı Kumanlar Macaristan yakınlarına yerleşmiş ve bu topraklar “Kumanya” olarak adlandırılmıştır. 1227 yılında Kuman savaş ağası Bortz, Katolik Dominikan misyonerler tarafından ziyaret edilir ve bu süreçle birlikte Hristiyanlığı kabul eder. Papa 9. Gregor bu toplu iman olayını işitince 1 Temmuz 1227'de Estergon Başpiskoposu Robert'i oraya gönderir ve Batı Kumanlar Moldovya yakınlarında topluca vaftiz olur. Kumanya'da yeni bir Episkoposluk bölgesi (diyosez) oluşturulur ve Teodoric adındaki papaz Episkopos olarak atanır. Sonrasında Bortz Kaan Macaristan Kralı II. Andrew ile bir sadakat antlaşması imzalar ve Moğollara karşı müttefik olurlar.
Kumanların imanını pekiştirmeye yönelik Katolik misyonerler, “Codex Cumanicus” isminde Türk dilinde bir rehber ve ilmihal geliştirirler. Şu anda Venedik San Marco kütüphanesinde yer alan bu belge (Cod. Mart Lat. DXLIX), aynı zamanda en eski yazılı Türkçe metinlerden bir tanesidir.[134]
Altay dil grubuna mensup bir dil konuşan Türklerin kültürünün temeli,Orta Asya menşelidir.[kaynak belirtilmeli]Anadolu uygarlıkları veİslam uygarlıklarından gelen kültürün de birleşmesiyle Anadolu'daki Türk kültürü gelişmiştir.Selçuklu veOsmanlı dönemiyle beraber melez bir kültür ortaya çıkmıştır. 1923 yılından itibaren Türkler, Batı ile de yakınlaşmışlardır.[kaynak belirtilmeli]
Türk edebiyatı, Türk dilinde yazılmış sözlü ve yazılı metinlerdir. Türklerinİslam'ı kabullerine kadar birçok alfabede yazılan eserler söz konusudur. İslam'ın birçok Türk boyunda yayılması ve gelişmesiyle beraber Arap alfabesine bazı harflerin eklenmesiyle oluşturulan alfabe ileOrta Asya,Anadolu veBalkanlarda birçok değerli eser meydana getirilmiştir. Arap asıllı alfabenin kullanılmasıOsmanlı döneminin öncesinde başlamıştır. Bu yeni dönemle beraberArapça veFarsça bilmek de Türkler arasında yayılmaya başlamış, bunun sonucunda bazı tabirler Türk diline taşınmıştır. Ancak, Türk dili geniş coğrafyasında yüzyıllarca hep kendi yapısıyla kullanılagelmiştir.
Türk edebiyatının tarihi yaklaşık 1500 yıl öncesine dayanmaktadır. Bilinen en eski Türk yazıları 8. yüzyıldan kalma OrtaMoğolistan'daki Orhun Irmağı vadisinde bulunanOrhun Yazıtları'dır.[135] Türklerinİslam'ı kabul ettikten sonraki edebiyat metinleri şiir, nesir, lügatler, fıkıh eserleri, peygamberler tarihi, şecere türü yapıtlardır. 15. yüzyıldaDede Korkut Kitabı ile devam eden destan türüne ek olarak, mektuplar, menakıplar, tarihler, tezkireler nesir türünün biçimleridir.
Türk halk edebiyatı, âşık ve tekke kollarıyla eski çağlardan beri süregelir. Halk edebiyatının bilmece, destan, masal, efsane, hikâye, atasözü, fıkra, menkıbe, deyim, oyun biçimleri vardır. Tekke edebiyatının nefes, ayin, ilahi, naat, mevlit, münacat kalıplarıyla gelen kolları günümüze ulaşmıştır. Halk edebiyatı yanında klasik edebiyat denilen divan edebiyatı gelişmiştir. Batı'daroman türünün yaygınlaşmasıyla Türk edebiyatı da telif ve tercümelerle 1800'lerden başlayarak bu yöne eğilmiştir.[136]
Modern Türk edebiyatı öykü, roman, eleştiri, deneme, şiir ve tiyatro eserleri gibi hemen her türde örnekler içermektedir. Genelliklemodernist bir çizgide seyretmekte olsa dapostmodernizmin etkileri de yoğun olarak görülmektedir.
Mimaride dinî yapılar anıtsaldır.Yakın Çağ'a kadar temel üslupKoca Sinan'da belirginleşmiştir. Resimde ve heykelde dinin etkisiyle gelişme olmamıştır, ancakminyatür ve süsleme sanatlarında olmuştur. Türk sanatıçini,hat,ebru,seramik,tezhip vehalıcılıkta gelişmiştir.Müzik gerek sivil gerek askerî müzikte sanat müziğinden hafif müziğe çevrilir. Dinî müzik Türk müziğinin önemli unsurudur. Halk müziği, klasik ve arabesk niteliktedir.Türk sanat müziği çağdaş bir sesle, hafif müzik klasik ve pop müzikle gelişmektedir.
Türk edebiyatışiir,hikâye,deneme,mizah,eleştiri dallarında eski ve yeni formatlarda dünya dillerine çevrilen eserler üretmektedir. Sözlü edebiyat geleneği, dinî edebiyat formunda yaygındır ve en meşhurukandillerde okunanmevlittir. Halk edebiyatında dünyayaNasreddin Hoca tanıtılmış, halk danslarıyla ve seyirlik sanatlarla tarihî kültür yapıları yaşatılmıştır.
Ebru sanatı, Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğu'ndan beri icra edilen bir sanattır. Mineral ve bitkisel boyalar, benzersiz desenler oluşturmak için üzerine bir kâğıt tabakasının serildiği viskoz su üzerine püskürtülür. Bugün bu sanat formu Türkiye'de hala çok popüler. Ebru sanatı, 2014 yılındaUNESCO'nunİnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsili Listesi'ne girmiştir.
Nakış sanatı, büyük olasılıklaOrta Asya'dan batıya hareket eden Türk göçerleri ile birlikteAnadolu'ya gelmiştir. Bu sanatı taşıyanSelçuklu veOsmanlı askerlerinin askerî teçhizatı, çadırlar, köşkler, sancaklar, eyerler ve bol motiflerle işlenmiş kılıflar ve savaş sahneleri İstanbul Harbiye'dekiAskeri Müze'de korunmaktadır. Nakış süslemeleri camilerde dinî perdeler, seccadeler ve Kur'an mahfazalarının gümüş ve altınla dengelenmiş narin renklerde zarif çiçek desenleriyle kaplanmasında kullanıldı. Havlular, yatak örtüleri, peçeler gibi günlük hayatın pek çok eşyası da benzer şekilde süslenmiştir. Osmanlı sarayı için ipek brokarlar ve kadifeler, törensel amaçlar için özenle hazırlanmıştı ve genellikle mor kadife üzerine altın veya gümüş iplikler kullanılıyordu. Nakış tasarımları, seramiklerde ve dokuma ipeklerde kullanılan geometrik desenler ya da çiçek desenlerine dayanıyordu ancak motifler ve stiller kasabadan kasabaya değişmekteydi. Ancak lale tasarımının insanların kalbinde her zaman özel bir yeri olmuştur. Nakış sanatı 16. yüzyılda altın dönemini yaşadı, aradan geçen uzun süre sonra yaklaşık 100 yıl önce kız teknik okullarının kurulmasıyla yeniden canlandırılmıştır ve günümüzde de hâlâ yaygın olarak öğretilmektedir. İstanbul'dakiTopkapı Sarayı Müzesi'nde veSadberk Hanım Müzesi'nde pek çok mükemmel örnekleri görülebilir.
İznik çinisi
Türk çömlekçilik sanatı açısından en iyi örneklerİznik veKütahya'dandır. İznik çinileri 15. ve 17. yüzyıllar arasında bu kasabada üretilen cami ve saray süslemelerinde yaygın olarak kullanılan bezemeli seramiklerin en güzel örneklerini sunmaktadır. Bu istisnai parçalar, Osmanlı İmparatorluğu'nun kültürel ve sanatsal zirvesini temsil etmekteydi. Kütahya, İznik'ten sonra özellikle 17. ve 18. yüzyıllar arasında seramik üretiminin en önemli merkeziydi ancak en eski örnekleri 14. yüzyıla kadar uzanıyor. Günümüzde hem İznik hem de Kütahya seramiği üretimi devam edilmekte olup bu geleneksel çini sanatı günümüze kadar ulaşmıştır.
Batılı anlamda Türk resim sanatı ancak 19. yüzyılda kendi de başarılı bir ressam olanOsman Hamdi Bey'in Güzel Sanatlar Akademisi'ni kurmasıyla başlamıştır. Türk ressamlar Osmanlı Padişahları tarafındanFransa veİtalya'ya gönderilmiş,Avrupa'dan çoğu İtalyan veya Fransız olmak üzere yabancı ressamlar saray ressamı olarak yaşamaları ve hünerlerini aktarmaları için getirilmiştir. Bu akademi günümüzdeMimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olarak bilinmektedir. Erken dönem Osmanlı ressamlarının en bilinenleri arasında Osman Hamdi Bey'in yanı sıraŞeker Ahmet Paşa,Hoca Ali Rıza,Şevket Dağ,Ahmet Ziya veHalil Paşa sayılabilir. Bu ressamlar öncelikle manzara portreleriyle ilgilenmiştirler. 1919'da Osmanlı Ressamlar Cemiyeti ilk sergisini Galatasaray-İstanbul'da açtı. Savaştan sonraempresyonizm, Türk ressamları üzerinde büyük bir etkiye sahip oldu. En başarılı empresyonist ressam Halil Paşa'dır. Resim, tasarıma ve konuya artan vurgu ile otuzlu ve kırklı yıllar boyunca gelişmeye devam etti. Türkiye'desoyut vekübist akımlar popülerdi, bu türde en çok tanınan ressamlarSabri Berkel,Halil Dikmen,Cemal Bingöl veŞemsettin Arel'dir. Günümüz Türk sanatçıları artık konu ve tasarım olarak geçmişlerine bağlı kalmayı sürdürmemektedir ve bugün iş başında olan birçok sanatçı tarafından çok çeşitli teknikler ve yaklaşımlar kullanılıyor. Düzenli olarak yeni resim sergileri ile bu genç yetenekleri tanıtan, sayısı giderek artan sanat galerileri düzenlenmektedir.
Halı; Türklerin üstünde oturdukları, çadırlarının içini sıcak tutmak için tabana serdikleri, duvarını süsledikleri eşyadır. Günlük olarak kullanılan halılar zaman içinde Türk kültüründe sanat hâlini almaya başlamıştır. Hâlâ günümüzde halı denildiğinde herkesin aklına ilk olarak Türkler veTürk halıları gelmektedir. Türk sanat tarihinin önemli bir kısmında geleneksel Türk halı sanatı yer almaktadır. Halı kültürü ilk olarakOrta Asya'da karşımıza çıkmıştır. Bunun nedeni ise göçebe bir hayat tarzını benimseyen Türkler geçim kaynağı olarak hayvancılık yapıyorlardı. Halının yapımı ve dokumasında kullanılan temel malzeme ise koyun tüyüydü. Türk halı sanatının geleneksel tekniğinin çok eski bir geçmişe dayandığını göstermektedir. Zamanla Türkler tarafından geliştirilmiş bir sanat türü olmuştur.
Selçuklular, düğümlü halı tekniğini tüm Yakın Doğu'ya tanıtan bir devletti. Ancak Selçukluların İran'da egemen oldukları dönemden günümüze halı örnekleri kalmamıştır. Türk halıcılığının merkezi Anadolu ve Selçukluların başkenti olanKonya idi. Konya'nın yanı sıra Kayseri, Sivas, Aksaray gibi şehirlerde de dönemin en güzel halıları dokunmuştur.Osmanlı Devleti halıcılıkta da Selçuklu geleneğini devam ettirmiştir. 16 ve 17. yüzyıl Türk halı sanatının klasik dönemi olarak kabul edilmişti. 16. yüzyılda halılarda çeşitli bitki kompozisyonlarına yer verilerek halılar zengin gösterilmiştir. Böyle olması da Türk halı sanatını zenginleştirmiştir. Osmanlı Dönemi'ne ait halı örnekleri en çok Uşak bölgesinde yer almaktadır. Osmanlı Dönemi'nde halılar oldukça önemli bir yere sahipti. Halılar zenginlik göstergesiydi. Buna paralel olarak desen çeşidi ve motifler sürekli yenilenmekte ve artış göstermekteydi.
Osmanlı döneminde Avrupa'dan Uşak halılarının siparişleri alınmaktaydı. 1844'teSultan Abdülmecit tarafındanHereke'de kumaş tezgâhı kuruldu. 1881'deII. Abdülhamit 100 halı tezgâhı koydurup, dünyaca ünlü olanHereke halılarının yapılmasını başlatmıştı.
Türk halı sanatı denildiğinde akla ilk olarak düğüm sanatıyla yapılmış en eski ilk Türk halısı geliyor. Bu halı Rus Bilgin Rudenko'nun 1949'daAltay Dağları'ndakiİskit mezarlarında bulduğuPazırık halısıdır. Halının tamamıTürk düğümüyle santimetrekaresinde otuz altı düğüm bulunan yünden dokunmuştur. Bu halı günümüzde hâlenSt. PetersburgErmitaj Müzesi'nde sergilenmektedir. Bilinenlere göre Türkler halıyı ilk Orta Asya tarafında bulup kullanmışlardır. Daha sonra Türkler halı motiflerini ve dokumalarını geliştirerekAnadolu'yaSelçuklu Türkleri getirmiştir. Böylelikle halı kültürü Batı'ya doğru ilerleyip gelişmeye başlamıştır. Türklerin geçmişten beri vazgeçemediği, hâlen kızların çeyizine alınan ilk eşya halıdır. Halı kültürümüzü geçmişten bu yana devam ettirmekteyiz.
Türk mutfağı Türklerin millî mutfağıdır. Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı hem Balkan ve Ortadoğu mutfaklarını etkilemiş hem de bu mutfaklardan etkilenmiştir. Ayrıca Türk mutfağı yörelere göre de farklılıklar gösterir. Karadeniz mutfağı, Güneydoğu mutfağı, Orta Anadolu mutfağı gibi birçok yöreler kendilerine ait zengin bir yemek haznesine sahiptirler.
Kısa bir ifadeyle Orta Asya ve Anadolu topraklarının sunduğu ürünlerdeki çeşitlilik, uzun bir tarihsel süreç boyunca birbirinden farklı birçok kültürle yaşanan etkileşim, Selçuklu ve Osmanlı gibi imparatorlukların saraylarında gelişen yeni tatlar, mutfak kültürümüzün yeni yapısını kazanmasında rol oynamıştır.
Genel olarak tahıl, çeşitli sebze ve bir miktar etle sulu olarak hazırlanan yemek türleri, çorbalar, zeytinyağlılar ve hamur işleri ve kendiliğinden yetişen otlarla hazırlanan yemeklerden oluşan Türk mutfağı; pekmez, yoğurt, bulgur vb. gibi kendine özgü sağlıklı yiyecek türlerini de ortaya çıkarmıştır.
Yöreden yöreye farklılaşan lezzetleri barındıran yeme-içme biçimleri; özel gün, kutlama ve törenlerde ayrı bir anlam hatta kutsallık taşır. Türk mutfağı, çeşit zenginliği ve damak tadına uygunluk yönünden olduğu kadar birçok yemek ve yiyecek türü ile sağlıklı ve dengeli beslenmeye ve vejetaryen mutfağına kaynaklık edebilecek örnekleri barındırmaktadır.
Osmanlı kültürünün mirasçısı olan Türk mutfağı kendi içerisinde yörelere göre birtakım farklılıklar barındıran çok zengin bir yemek yelpazesini içerir:
Türk müziği, Türklerin yüzlerce yıldan beri geliştirdikleri, bugünkü özellikleri Selçuklu ve Osmanlı döneminde belirginleşen müziktir. Musiki, Osmanlı döneminde halk ve üst kültür çevrelerinde birbiriyle ilişkili, fakat karakterleri farklı iki ana dal olarak gelişmiştir. Osmanlı'nın son dönemindeki modernleşme hareketleriyle Batı etkisi görülmeye başlanmış, bu etki Cumhuriyet döneminde daha da artmıştır.
Türklerinİslam'ı kabullerinden çok önce dinî törenleri yönetenşaman,kam ya dabaksı, elinde belirli sesler çıkaran demir parçalarının bağlı bulunduğu bir değnekle topluluğu etkiliyordu. Bu törenlerdedavulun da önemli bir yeri vardır.
Halk müziği ve klasik Türk müziği arasında çok önemli bir bağ vardır. Nitekim türkülerin pek çoğunda klasik musiki makamları kullanılmıştır. Aynı şekilde türkü, köçekçe, oyun havası, sirto, vb. halk musikisi formları klasik Türk musikisinde kullanılmıştır.İsmail Dede Efendi, Şakir Ağa,Şevki Bey gibi büyük klasik musiki bestekârlarının hemen hepsinin halk musikisi formlarını kullandıkları gözlemlenir.
Osmanlı İmparatorluğu yalnız musiki sanatına değil musiki ilmine de büyük önem vermiştir. Türk müziğininArap,Acem, eskiYunan veBizans asıllı olduğunu ileri sürenler vardır. Ancak Klasik Türk müziği genel nitelikleri bakımından Türk asıllıdır. Osmanlı uygarlığı her alanda büyük bir sentez geliştirdiği gibi, Türk müziği potasında yerel pek çok renk bu müziğin parçası haline gelmiş ve bunun karşılığında da Osmanlı musikisi devletin kapsadığı topraklar ve ötesine büyük etkilerde bulunmuştur.
Halktürkülerinin ölçülü olanına kırık hava, ölçüsüz olanına uzun hava denir.Uzun havalarAnadolu'nun değişik bölgelerinde “bozlak, türkmani, maya, hoyrat, divan, ağıt” gibi adlarla anılır. Bunlar genellikleKaracaoğlan,Emrah,Ruhsatî,Sümmânî ve daha birçok tanınmış halk ozanının deyişleri üzerine yakılmıştır.
18. ve 19. yüzyıllarda imparatorluk bünyesinde yaşananBatılılaşma hareketleri müzik kültürünü de etkilemiş, Avrupai tarzda bandolar kurulmuş ve Batı müziği Osmanlı coğrafyasında yoğun bir biçimde ilgi görmeye başlamıştır.II. Mahmut, 1826 yılında dönemin şartlarına artık uymadığı gerekçesiyle mehter bölüğünü kaldırmış ve yerineMuzika-i Hümâyun adıyla Batılı tarzda bir askeri bando kurmuş, bandonun başına da daha öncesindeNapolyon Bonapart’ın yanında çalışmış olanİtalyan müzisyenDonizetti Paşa’yı geçirtmiştir. Böylece Batı müziğinin kurumsallaşması için önemli adımlar atılmış ve bu yeni müzik tarzı başta aydın aileler olmak üzere halk tarafından yavaş yavaş benimsenmeye başlamıştır. Osmanlı Sarayı’nda Batı müziği eğitimi verilmiş ve bazı padişahlar Batı müziği çalgılarının eğitimini almışlardır. Bununla birlikte padişahların aileleri de Batı müziği eğitimi almış ve Osmanlı Sarayı’ndaklasik müzik dinletileri yapılmaya başlanmıştır. Bu süreçte Batı müziği orkestraları kurulmuş ve bununla birlikte keman ailesi enstrümanları olan keman, viyola, viyolonsel ve kontrbas kullanılmaya başlanmıştır. Padişahların bazıları Batı müziği besteleri de yapmışlardır. Saraya icracılık anlamıyla ilk defa piyanonun girişi, sultanların çocuklarının, eşlerinin ve cariyelerinin piyano ve bale eğitimine başlaması, tamamı haremdeki cariyelerden oluşan bir bandonun kurulması, 19. yüzyılda Sultan Abdülmecit zamanında gerçekleşmiştir. Tamamı kadınlardan oluşan bale heyeti tarafından haremde gerçekleştirilecek temsillere erkek enstrümanistlerin girmemesi amacı ileHarem-i Hümayun’da yine kadın icracılardan oluşan 80 kişilik büyük bir bando kurulmuştur. Tamamı kadın olan bu saray bandosunu “Tambur majör” denilen bir kadın müzisyen idare ederdi. Bu da Osmanlı sarayındaki Batılı anlamda ilk kadın orkestra şefi olma niteliğini taşımaktadır. Bandonun ön kısmında klarnet, flüt ve birinci trompet grubu, ikinci ve üçüncü sırada ikinci trompet grubu, ziller ve davullar olmak üzere sarayın kabul salonunda düzenli olarak padişaha konser verirlerdi. Bando, repertuarında opera eserlerine de yer vermekteydi. Bu eserlerin bazılarında bale grubu da onlara eşlik etmekteydi. Bu gösterilerde İskoçya, İspanyol dansları, başka Avrupa dansları, türlü oyunlar ve pandomimler yapılırdı.Leyla Saz Hanım, saray hayatını anlattığı bir demecinde bando takımındanLa Traviata operasının bazı bölümlerini dinlediğini anımsadığını yazmıştır.[140]Sultan Abdülaziz’in ilk Batı müziği bestesi yapan padişah olduğu bilinmektedir. PadişahlardanV. Murad ise üç ciltlik piyano beste arşivine sahiptir ve ilk kez bir halk ezgisinin Batı müziği formunda düzenlemesini yapmıştır.Sultan II. Abdülhamit Batı müziğine en fazla ilgi duyan padişahların arasındadır ve ailesine de Batı müziğini aşılama çabasında olmuştur. Avrupa’dan ve İstanbul’dan öncelikle piyano ve diğer enstrümanlardan getirtmiş, çocuklarına da Fransız ve İtalyan hocalardan enstrüman eğitimi aldırtmıştır. II. Abdülhamit’in kendisinin de piyano ve keman çaldığı bilinmektedir. Sarayında İtalyanlardan oluşan opera ve operet topluluğu oluşturmuş ve yurt dışından sanatçılar getirtipYıldız Sarayı’nda konserler verdirmiştir. O dönemde İstanbul’un çeşitli mekanlarında senfoni orkestraları konserler vermekteydiler. Giuseppe Donizetti’den sonra Muzika-i Hümâyun’un başınaGuatelli geçmiştir ve bazı Türk şarkılarını Batı müziği formunda armonize etmiştir, D’Aranda Paşa ise nota arşivi oluşturarak büyük bir katkı sağlamıştır. 1908’deMeşrutiyet’in ilanının ardından,Saffet Atabinen, kurumun başına geçmiştir ve topluluğun başındaki ilk Türk olmuştur.
Cumhuriyetin ilanıyla beraber Muzika-i HümâyunAtatürk tarafından 1924 yılında Ankara’ya çağırtılmış ve “Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti” adıyla konserler vermeye devam etmiştir. Kurum ileriki süreçte Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası” ve ardından da “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası” adıyla müzik yapmaya devam etmiştir.
2007 yılındaMilliyet gazetesinin Konda Araştırma Şirketine yaptırdığı ve şirketin denekler ile tümTürkiye çapında 47958 kişiyle evlerinde yüz yüze yaptığı bir anket neticesinde Türkiye'nin etnik yapısı deneklerin kendilerini tanımlamalarına göre şu şekilde ortaya çıkmıştır:[141]
“Türk” tabiri bugün temelde iki düzeyi belirtir. İlk kısımda veya dar anlamıyla eskiOsmanlı İmparatorluğu topraklarında ve yeni göçlerle çeşitli kıtalarda yaşayan Türkler (Türkiye Türkleri, Osmanlı Türkleri) belirtilir. İkinci kısımda veya geniş anlamıyla ise dünyadaki bütün Türk gruplarını belirtir. Bu ikinci kısım asli olarakDoğu Avrupa,Balkanlar,Türkiye,Orta Doğu,Kafkaslar,İran,Orta Asya,Sibirya,Doğu Türkistan,Moğolistan bölgesinde yaşar.
Burada, “Türkler” tabiri dar anlamıyla ele alınmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, 20. yüzyılda çeşitli sebeplerle baştaAvrupa (Batı Avrupa) olmak üzere,Amerika,Avustralya veAsya kıtalarındaki çeşitli ülkelere göç eden Türkler vardır.
Avrupa'ya Türkiye'den göç ederek yerleşmiş olan Türk göçmen toplulukları genellikle Batı Avrupa kısmında, özellikleAlmanya,Fransa,Birleşik Krallık,Hollanda,Avusturya,Belçika veLihtenştayn'da bulunanlar. Bölgeye ilk göçlerinden günümüze birkaç kuşak geçmiştir.Amerika veAvustralya'daki Türk göçmenler de yine 20. yüzyıldan itibaren bu kıtalara göç etmişlerdir.
20. yüzyılda başlayan göçlerle birçok kıtaya göç eden Türkler,Türkiye merkezli bir Türk grubudurlar ve Türkçenin Anadolu kolunun içinde yer alan çeşitli ağızlar konuşurlar.
Bu hesaplamalara Türkiye'de ya da daha önceden Osmanlı bölgesi olan Irak, Suriye, Bulgaristan, Kıbrıs, Yunanistan, Makedonya ve Kosova'da yaşayan insanlar dâhil edilmemiştir.
Turkish DNA Project'in yaptığı Dodecad K12b projesine göre, Anadolu Türklerindeki Orta Asya genetik mirası %25 ile %45 arasında,Anadolu yerlisi genetik mirası ise %55 ile %75 arasında değişmektedir. Bireysel sonuçlarda ise Orta Asya miras oranı %15 ile %60 arasında değişmektedir. Aynı projeye göre Anadolu Türklerine en yakın halklar ise sırasıylaAzerbaycan Türkleri,Kumuklar,Karaçaylar,Balkarlar,Çerkesler veİranlılardır. Sadece bilinen üç üst soyu Türk olan kişilerinin genetiğinin araştırmaya dâhil edildiği projede, 500'den fazla örnek kullanılmıştır. Bu sonuçlara göre Orta Asya genetik mirasına en fazla Muğla'da rastlanmıştır.Mersin,Antalya,Bolu veGiresun da Orta Asya genetik mirasının görece fazla olduğu illerden bazılarıdır. 2020 itibarıyla Orta Asya genetik mirasının ihmal edilebilir seviyede olduğu iller ise sadeceRize,Trabzon’un bazı ilçeleri veGümüşhane’nin doğusudur. Gümüşhane'ninKürtün ilçesi ve Trabzon'un batısındaki ilçeler şehir ortalamasından farklılık göstermektedir. Genetik alanda elde edilen sonuçlar günümüz Türk halkının "Türkleştiği" ya da asimile olduğu yönünde bir iddiayı destekleyecek nitelikte değildir.[240] Günümüz popülasyonlarını veGüney Avrupa veBatı Asya’daki 11.000 yıllık bir dönemi kapsayan 700'den fazla antik genomu inceleyen 2022 tarihli bir araştırma, Türk halkının, hem araştırmanın kapsamına girenAnadolu'da binlerce yıl yaşamış kadim halkların hem de Orta Asya'dan gelen popülasyonun genetik mirasını taşıdığını tespit etti.[241]
^Garibova, Jala (2011),"A Pan-Turkic Dream: Language Unification of Turks", Fishman, Joshua; Garcia, Ofelia (Ed.),Handbook of Language and Ethnic Identity: The Success-Failure Continuum in Language and Ethnic Identity Efforts,Oxford University Press, s. 268,ISBN9780199837991,Approximately 200 million people,... speak nearly 40 Turkic languages and dialects. Turkey is the largest Turkic state, with about 60 million ethnic Turks living in its territories.
^Hippel, Karin Von (18 Ağustos 2005). "It is a little late to start the debate about being an immigrant country now, when already seven million Turks live in Germany.".Europe Confronts Terrorism (İngilizce). Springer.ISBN978-0-230-52459-0. 15 Temmuz 2025 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 20 Ağustos 2025.
^Triana, María (2017),Managing Diversity in Organizations: A Global Perspective,Taylor & Francis, s. 168,ISBN978-1-317-42368-3,Turkmen, Iraqi citizens of Turkish origin, are the third largest ethnic group in Iraq after Arabs and Kurds and they are said to number about 3 million of Iraq's 34.7 million citizens according to the Iraqi Ministry of Planning.
^Bassem, Wassim (2016)."Iraq's Turkmens call for independent province".Al-Monitor. 17 Ekim 2016 tarihindekaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Eylül 2020.Turkmens are a mix of Sunnis and Shiites and are the third-largest ethnicity in Iraq after Arabs and Kurds, numbering about 3 million out of the total population of about 34.7 million, according to 2013 data from the Iraqi Ministry of Planning.
^"Who are the Turkmen in Syria?".BBC News. BBC. 2015. 20 Şubat 2021 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi:19 Ocak 2023.There are no reliable population figures, but they are estimated to number between about half a million and 3.5 million.
^"Who Are the Turkmens of Syria?".The New York Times. 2015. 17 Nisan 2022 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi:19 Ocak 2023.Q. How many are there? A. No reliable figures are available, and estimates on the number of Turkmens in Syria and nearby countries vary widely, from the hundreds of thousands up to 3 million or more.
^Peyrouse, Sebastien (2015),Turkmenistan: Strategies of Power, Dilemmas of Development,Routledge, s. 62,ISBN978-0-230-11552-1,There are nearly one million [Turkmen] in Syria...
^abMayer, Ann Elizabeth (27 Temmuz 2010). "Generally, they speak Turkish as a primary language, are Muslims (90% are Sunni), claim a Turkish heritage... Four groups of Turks can be identified through cultural and geographic differences. First, the Anatolian Turks in Asia Minor...Second, the Rumelian Turks (from Rum, meaning "Roman", or European) are European Turks who remained in Europe after the Ottoman days... Third are descendants of Turks who stayed in various parts of the Middle East separated from the Ottoman Empire after World War I. Fourth are some 200,000 Turkish Cypriots...".The Contemporary Middle East: A Westview Reader (İngilizce). Avalon Publishing. s. 21.ISBN978-0-8133-4465-2. 10 Kasım 2024 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 10 Kasım 2024.
^Nyrop, Richard F.; Studies, American University (Washington, D. C. ) Foreign Area (1973). "Among the Turks may be distinguished a number of regional variants that do not function as ethnic groups but merely reflect differing historical and ecological circumstances. To some extent, differences of accent, customs, and outlook distinguish the regions and are popularly expressed in regional stereotypes. Three of the most important of these variants are Anatolian Turks, the peasantry of central core of Asiatic Turkey, whose culture is said to underlie Turkish nationalism...".Area Handbook for the Republic of Turkey (İngilizce). U.S. Government Printing Office. s. 102. 10 Kasım 2024 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 10 Kasım 2024.
^Cornell, Svante (28 Haziran 2005). "Many Georgians have advocated that the Meskhetian Turks should be sent to Turkey, 'where they belong'. The Turkish authorities have, nevertheless, been reluctant to accept them, probably as they are afraid of experiencing a massive migration of ethnic Turks from different parts of the Balkans, the Middle East and the CIS. Other examples are that Turks in Western Thrace and Bulgaria, as well as Turkish Cypriots, face difficulties in obtaining Turkish citizenship. Rather, Turkey wants these minority groups, perhaps for strategic reasons, to remain in or return to their ancestral lands".Small Nations and Great Powers: A Study of Ethnopolitical Conflict in the Caucasus (İngilizce). Routledge. s. 171.ISBN978-1-135-79669-3. 10 Kasım 2024 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 10 Kasım 2024.
^Triana, María (31 Mart 2017). "Turkmen, Iraqi citizens of Turkish origin, are the third largest ethnic group in Iraq after Arabs and Kurds and they are said to number about 3 million of Iraq's 34.7 million citizens according to the Iraqi Ministry of Planning".Managing Diversity in Organizations: A Global Perspective (İngilizce). Taylor & Francis. s. 168.ISBN978-1-317-42368-3. 10 Kasım 2024 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 10 Kasım 2024.
^Pan, Chia-Lin (1949), "The Population of Libya",Population Studies,3 (1): 100–125, doi:10.1080/00324728.1949.10416359
^Knowlton, MaryLee; Nevins, Debbie (15 Temmuz 2020). "The Turks are the second largest national minority in Macedonia. Like other ethnic groups, they claim higher numbers than the census shows, somewhere between 170,000 and 200,000".North Macedonia (İngilizce). Cavendish Square Publishing, LLC. s. 63.ISBN978-1-5026-5590-5. 10 Kasım 2024 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 10 Kasım 2024.
^Khalifa, Mustafa (24 Ekim 2013). Turkmen are the third largest ethnic group in Syria, making up around 4–5% of the population. Some estimations indicate that they are the second biggest group, outnumbering Kurds, drawing on the fact that Turkmen are divided into two groups: the rural Turkmen who make up 30% of the Turkmen in Syria and who have kept their mother tongue, and the urban Turkmen who have become Arabized and no longer speak their mother language."The impossible partition of Syria".Arab Reform Initiative (İngilizce): 3-5. 1 Ocak 2021 tarihinde kaynağındanarşivlendi10 Kasım 2024.
^Approximately 30,000 Kosovo Turks live in Kosovo today, while up to 250,000 people from different Kosovo communities speak or at least understand the Turkish language...The Turkish language has been granted official language status in the municipalities of Prizren and Vushtrri/ Vučitrn"Kosovo Communities Profiles 2010".Organization for Security and Co-operation in Europe (İngilizce). s. 3. 19 Şubat 2020 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 10 Kasım 2024.
^"By far the largest ethnic group is Turkish, of which 123,000 have Turkish citizenship, Many more ethnic Turks are Austrian citizens",United States Government Publishing Office (İngilizce), 8 Eylül 2024, s. 253, 18 Kasım 2024 tarihinde kaynağındanarşivlendi10 Kasım 2024
^Liversage, Anika (2013), "Transnational Families Breaking Up: Divorce among Turkish Immigrants in Denmark", in Charsley, Katharine (ed.),Transnational Marriage: New Perspectives from Europe and Beyond, Routledge, p. 146, ISBN9781136279744,Turkish immigrants began arriving in Denmark in the late 1960s. After subsequent family migration, people of Turkish descent now make up the largest ethnic minority group in Denmark.
^abFriedrichs, Jürgen; Klöckner, Jennifer; Şen, Mustafa; de Witte, Nynke (2012), "Turkish Islamic Organisations: A Comparative Study in Germany, the Netherlands and Turkey", in Beaumon, Justin; Cloke, Paul J. (eds.),Faith-based Organisations and Exclusion in European Cities, Policy Press, p. 219, ISBN9781847428349,Turks are the largest immigrant group in both Germany and the Netherlands.
^*Kaser 2011, s. 336: "The emerging Christian nation states justified the prosecution of their Muslims by arguing that they were their former “suppressors”. The historical balance: between about 1820 and 1920, millions of Muslim casualties and refugees back to the remaining Ottoman Empire had to be registered; estimations speak about 5 million casualties and the same number of displaced persons"
Gibney & Hansen 2005, s. 437: ‘Muslims had been the majority in Anatolia, the Crimea, the Balkans, and the Caucasus and a plurality in southern Russia and sections of Romania. Most of these lands were within or contiguous with the Ottoman Empire. By 1923, “only Anatolia, eastern Thrace, and a section of the southeastern Caucasus remained to the Muslim land....Millions of Muslims, most of them Turks, had died; millions more had fled to what is today Turkey. Between 1821 and 1922, more than five million Muslims were driven from their lands. Five and one-half million Muslims died, some of them killed in wars, others perishing as refugees from starvation and disease” (McCarthy 1995, 1). Since people in the Ottoman Empire were classified by religion, Turks, Albanians, Bosnians, and all other Muslim groups were recognized—and recognized themselves—simply as Muslims. Hence, their persecution and forced migration is of central importance to an analysis of “Muslim migration.”’
Karpat 2001, s. 343: "The main migrations started from Crimea in 1856 and were followed by those from the Caucasus and the Balkans in 1862 to 1878 and 1912 to 1916. These have continued to our day. The quantitative indicators cited in various sources show that during this period a total of about 7 million migrants from Crimea, the Caucasus, the Balkans, and the Mediterranean islands settled in Anatolia. These immigrants were overwhelmingly Muslim, except for a number of Jews who left their homes in the Balkans and Russia in order to live in the Ottoman lands. By the end of the century the immigrants and their descendants constituted some 30 to 40 percent of the total population of Anatolia, and in some western areas their percentage was even higher." ... "The immigrants called themselves Muslims rather than Turks, although most of those from Bulgaria, Macedonia, and eastern Serbia descended from the Turkish Anatolian stock who settled in the Balkans in the fifteenth and sixteenth centuries."
Karpat 2004, ss. 5–6: "Migration was a major force in the social and cultural reconstruction of the Ottoman state in the nineteenth century. While some seven to nine million, mostly Muslim, refugees from lost territories in the Caucasus, Crimea, Balkans and Mediterranean islands migrated to Anatolia and Eastern Thrace, during the last quarter of the nineteenth and the early part of the twentieth centuries..."
Pekesen 2012: "The immigration had far-reaching social and political consequences for the Ottoman Empire and Turkey." ... "Between 1821 and 1922, some 5.3 million Muslims migrated to the Empire.50 It is estimated that in 1923, the year the republic of Turkey was founded, about 25 per cent of the population came from immigrant families.51"
Biondich 2011, s. 93: "The road from Berlin to Lausanne was littered with millions of casualties. In the period between 1878 and 1912, as many as two million Muslims emigrated voluntarily or involuntarily from the Balkans. When one adds those who were killed or expelled between 1912 and 1923, the number of Muslim casualties from the Balkan far exceeds three million. By 1923 fewer than one million remained in the Balkans"
Armour 2012, s. 213: "To top it all, the Empire was host to a steady stream of Muslim refugees. Russia between 1854 and 1876 expelled 1.4 million Crimean Tartars, and in the mid-1860s another 600,000 Circassians from the Caucasus. Their arrival produced further economic dislocation and expense."
^Sevan Nişanyan, Çağdaş Türkçenin Etimolojik Sözlüğü, İstanbul, 2009 ISBN : 9789752896369
^Abdulkadir İnan, Urartu yazıtında ve Romalı Plinius'un tarihinde «Türk Adı» var mı? Belleten, TTK, Cilt. XlI, S. 45, 1948, s. 277 - 278
^dile Ayda, Une Theorle Sur L'Orlglne Du Mot «Türk», «Türk» kelimesinin Menşei Hakkında Bir Nazariye, TTK, Belleten. Cilt. XL., No. 158, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Nisan 1976, s. 229 - 247
^Hamit Koşay, ldil - Ural bölgesindeki Türklerin Menşei Hakkında, V. Türk Tarih Kongresi: 12-17 Nisan 1956, TTK. Basımevi. Ankara 1960. s. 232-243
^Laszlo Rasonyi, Dünya'da Türklük, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları. Ayyıldız Matbaası, Ankara 1974
^Prof. Dr. Ercümend Kuran, Türk Adı ve Türklük Kavramı, Türk Kültürü Dergisi, Yıl, XV, S. 174, Nisan 1977. s. 18-20.
^Atalay, Besim (2006).Divanü Lügati't - Türk. Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
^Osman Nedim Tuna, "Ekin Ara İdi Oksuz Kök Türk Anca Olurur Ermiş (KT; D; 2-3) İbaresi Üzerine", Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Belleten 1993, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1995 s. 77-81.
^Ahmet Taşağıl, Göktürkler, C. 1, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Basımevi, 1995
^Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1977, s. 27.
^Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2003, s. 72-73,ISBN 975-437-236-5
^abcİslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, Cilt 5, s. 28Kaynak hatası:Geçersiz<ref> etiketi: "EskiTarih" adı farklı içerikte birden fazla tanımlanmış (Bkz:Kaynak gösterme)
^abcHalil İnalcık, “Türkler ve Balkanlar”, BAL-TAM Türklük Bilgisi 3, Balkan Türkoloji Araştırmaları Merkezi, Prizren 2005, s. 20-21.
^İslam Ansiklopedisi (Türkiye Diyanet Vakfı), Cilt 5, s. 28-29.
^abProf. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2003, s. 179-180.,ISBN 975-437-236-5
^Gyula Györffy, Sur la question de l’établissement des Pétchenégues en Europe, s. 283-292
^Vilhelm Thomsen, Les inscriptions de l’Orkhon dechiffrees, Helsingfors, 1896
^Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, M.E.B. Yayınları, 1997
^Şükran Kurdakul, Çağdaş Türk Edebiyatı, Broy Yayınları, İstanbul, 1986
^Temel Britannica – 40. sayfa. Temel Britannica. 1993.
^Gündüz Akıncı, Türk Romanında Köye Doğru, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fak. Yayınları, Ankara 1961
^Boysan, Murat; Yıldırım, Abdullah; Beşiroğlu, Lütfullah; Kefeli, Mehmet Celal; Kağan, Mücahit (2018)."Van Obsessional Dissociation Questionnaire".PsycTESTS Dataset. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^Konda Araştırma ve Danışmanlık, Rapor-Toplumsal Yapı Araştırması-Biz kimiz, 2006, s. 14.
^Consulate General of Turkey, Sydney, Australia."Consul General's Message". 4 Mart 2016 tarihindekaynağından arşivlendi. Erişim tarihi:24 Ekim 2009.KB1 bakım: Birden fazla ad: yazar listesi (link)
^Turkish Embassy, Doha, Qatar."Ambassador's Message". 20 Haziran 2016 tarihindekaynağından arşivlendi. Erişim tarihi:24 Ekim 2009.KB1 bakım: Birden fazla ad: yazar listesi (link)