Orta Çağ,[1][2] tarihçiler tarafından5. yüzyılın sonlarından15. yüzyılın sonlarına kadar sürdüğü söylenentarihî dönemi ifade eden kavramdır.[3][4] Orta Çağ dönemine verilen bir diğer isim olan "Klasik Sonrası Dönem" terimi, "Klasik Antik Çağ" döneminin adından türetilmiş olsa da,[5] daha geniş bir coğrafi tanıma sahiptir. Orta Çağ, tarihçiler tarafından ihtilaflar olmasıyla birlikte, genel olarakMS 500–1500 aralığındaki dönemi kapsamaktadır veAntik Çağ (MÖ 3000–MS 500) ile modern zamanlar arasında ayrı bir dönem olarak görülmektedir.
Roma İmparatorluğu en geniş sınırlarına ikinci yüzyılda ulaştı. Bunu takip eden iki yüzyıl Roma İmparatorluğu'nun ağır ağır çöküşüne ve sınırlardaki kontrolü yitirmesine şahit oldu. 285'te imparatorDiocletian imparatorluğu doğu ve batı olmak üzere ikiye bölmüştü. Bu doğu-batı ayrımı imparatorluğun başkentini Konstantinopolis'e taşıyanKonstantin döneminde de devam etti.
Roma İmparatorluğu'nun sınır komşuları daha güçlü hâle geldiğinden, 4. yüzyılda imparatorluğun askerî harcamaları arttı. Daha önce ticaret ilişkileri içinde bulundukları kabileler imparatorluğun içine sızarak zenginliğinden yararlanmaya çalıştılar. Diocletian reformlarıyla vergi sistemini ve orduyu düzenledi ayrıca yönetimde güçlü birbürokrasi oluşturdu. Bureformlar imparatorluğa zaman kazandırdı ancak bu reformlar çok fazla para gerektirdi. Roma'nın düşen geliri imparatorluğu vergilere bağımlı kıldı. Gelecekte aksilikler Roma'nın zenginliğini ordusuna harcamasına neden olacaktı. Bu sınır genişletme döneminde ekonomik sorunlar kritik bir problem hâline gelecekti. 378'dekiHadrianapolis (Edirne) Muharebesi yenilgisi Roma ordusuna çok fazla zarar verdi ve imparatorluğun batısını savunmasız bırakılmasına neden oldu. Batı da güçlü ordu olmaması ve imparator Konstantin'den herhangi bir kurtuluş vaadi gelmemesinden dolayı imparatorluğun batısı uzlaşma yoluna girdi.
Geleneksel tarihte ‘Barbar akınları’ olarak bilinen ‘Göç Dönemi’ oldukça anlaşılması güç ve aşamalı bir dönemdi. Bazı tarihçiler bu döneme ‘Karanlık Çağ’ adını verdi. Bu dönemdeki barbar kavimlerin bazıları Roma'nın klasik kültürünü inkâr ederken, bazıları ise tamamen kabullendi hatta göz dikti.Ostrogot lideri Thedoric bu kültürü kabullenen ve kendini Roma kültürünün mirasçısı olarak görenlere bir örnektir.Avarlar,Bulgarlar,Hunlar,Macarlar'ın yanında birçokCermen kavim veSlav halklar, Roma sınırlarına göç ettiler. Bazı gruplar Roma senatosu ya da imparatorunun onayıyla Roma sınırlarına yerleşti. Tarımsal arazi karşılığında bu kavimler Roma'ya askerî destek sundu. Diğer saldırılar küçük çaplı, yağmalama amaçlı saldırılardı. Bu saldırıların en bilineni 410'daVizigotlar tarafından gerçekleştirilen ve Roma'nın yağmalanmasıyla sonuçlananıdır.
5. yüzyılda Roma'nın kurumları çökmeye başladı. Batı'nın son imparatoruRomulus Augustus 476'da barbar kral Odoacer tarafından tahttan indirildi. Doğu Roma İmparatorluğu (batının tamamen düşmesinden sonra Bizans İmparatorluğu) düzenini batıyı kendi kaderine terk ederek sağladı. Bizans imparatorlarının bu sınırlarda hak iddia etmesine rağmenbarbar krallar kendilerini batının imparatoru olarak görmeye başladı. Bundan sonraki üç yüzyıl boyunca batının yasal bir imparatoru olmayacaktı. Bunun yerine barbar desteği sağlayan krallar tarafından yönetildi. Bazı krallar sadece vekillik alarak kral unvanıyla yönetirken bazıları kendi isimleriyle yönetti. 5. yüzyıl boyunca şehirler düşmeye başladı ve güçlendirilen duvarlarla korunmaya çalışıldı. İmparatorluğun batısı altyapısal olarak çöküşler yaşadı ve merkez yönetim tarafından müdahale edilmedi. Şehirlerde yapılan savaş arabası yarışları, yolların düzenlenmesi, su kemerleri gibi düzenlemeleri genellikle piskoposlar tarafından yapıldı. Hippo piskoposuAugustinus yönetici gibi davranan piskoposların bir örneğidir.
8. yüzyılda Roma merkezî otoritesini kaybetmiş, kırsallaşmış ve büyük güç olma özelliğini kaybetmişti. 5'inci ve 8'inci yüzyıllar arasındaRoma merkezî yönetiminin bıraktığı boşluğu yeni halklar ve güçlü bireysel hareketler doldurdu.Cermen kabileleri imparatorluğun eski sınırlarında bölgesel egemenlikler kurdular. Bu kabileler İtalya'daOstrogotlar, İspanya'daVizigotlar, Gaul'de (Fransa)Franklar, Britanya'daAnglo-Saxonlar veKuzey Afrika'daVandallar'dır. Roma'nın gücünü kaybetmesinin sosyal etkilerinin anlaşılması güçtür. Şehirler ve tüccarlar güvenli ticaretin ekonomik yararlarından mahrum kaldılar ve imparatorluğun entelektüel gelişimi kültürel ve eğitimsel birliğin olmamasından dolayı olumsuz etkilendi.
Roma sosyal yapısının bozulması dramatiktir. Ticaret yapmak ve şehirlerarası ulaşım eskisi kadar güvenli olmadığından ticarette ve üretimde düşüş görüldü. Uzun mesafeli ticarete dayanan sanayiler; örneğin çanak-çömlek ticareti kısa sürede ortadan kalktı.
Beceriksiz yöneticilerin üstünkörü çalışmaları kütüphane,umumi banyo, meydan ve eğitim kurumları kurmak için yeterli değildi. Yeni yapılar eskilerinden çok daha küçük ve gösterişsizdi. Şehir duvarları ardındaki Romalı mülk sahipleri büyük değişikliklere sıcak bakmıyorlardı ve kolayca topraklarını bırakıp başka bir yere hareket etmek istemiyorlardı. Bazılarının elinden malları alındı ve Bizans sınırlarına kaçtılar, diğerleri ise yeni yöneticileriyle iyi ilişkiler geliştirmeye çalıştılar.İspanya veİtalya gibi yerlerde Roma yasalarının ve inançlarının sürdürülmesi gerektiğine inanıldı. Diğer nüfusun yoğun olduğu bölgelerdekiler yeni giyinme şekilleri, yeni bir dil ve yeni gelenek ihtiyacı duydular.
Katolik Kilisesi'nin kültürel açıdan birleştirici bir etkisi vardı.Katolikler tarafından nüfuslanmış bazı bölgeler Aryan yöneticiler tarafından işgal edildi. Frankların lideriI. ClovisAryanizme karşı Katolikliği seçen liderlerden biridir. I. Clovis'in Katolikliği benimsemesi Gaul'dekiFrank kabileleri açısından bir dönüm noktasıdır.Piskoposlar aldıkları eğitimden dolayı Orta Çağ toplumunun merkezindeydi. Sonuç olarak yönetimde önemli rol oynadılar. Ancak Batı Avrupa'nın merkezinin dışında kalan bazı bölgeler Hristiyanlık ya da klasik Roma geleneğinden hiç etkilenmeden kaldılar.Avarlar veVikingler gibi savaşçı toplumlar Batı Avrupa'da yeni doğmakta olan toplumlar için hâlâ tehlike oluşturuyordu.
Erken Dönem Orta Çağı monastizmin doğuşuna da tanık oldu. Toplumdan ayrılıp ruhani hayata yönelmek kişilerin tercihiyken, Avrupamonastizmi şeklini Mısır ve Suriye'de meydana çıkan gelenek ve ideolojilerden aldı. Monastizmin ruhani uygulamalara yaklaşımınakenobitizm dendi ve öncülüğünü 4. yüzyıldaAziz Pachomius yaptı. Monastik düşünce Mısır'dan Avrupa'ya 5. yüzyılda hiyeroglif edebiyatla yayıldı. 6. yüzyıldaAziz benedictus monastismizn belirleyici kurallarını idare ve dinî âyinler hakkında detaylı bir şekilde yazdı. Orta Çağ'damanastırlar vekeşişler dinî konularda ve politik konularda derin etkiye sahipti, mesela zengin ailelerin toprak güvencesi, yeni fethedilen yerlerde kraliyet propagandası ve eğitim gibi konularda çok etkiliydiler.
Romanesk sanatın doğuşu olan 8. yüzyıla kadar İtalya dışında taş binalara ilgi yoktu. Roma'daki bina malzemeleri, bu türde eserler yapmak için çalındı. Roma veBizans etkisi baskın kalsa da Keltik ve Cermen barbar kavimlerin mimari şekilleri Hristiyan sanatıyla birleştirildi. Batı Avrupa'da yüksek kalitede mücevherler ve dinî sanat eserleri yapıldı. Charlamagne ve diğer krallar dinî sanat eserlerinin yapılmasına büyük destek verdiler. Bu dönemdeki bazı sanat eserlerinde altın gümüş ve değerli pigmentler kullanılarakİncil’den öyküler anlatılmaya çalışıldı.
Fransa’nın Gaul bölgesinde iki yeni güç ortaya çıktı;Avusturasya veNeustrasya. Bu krallıklar efsanevi krallarıMerovec’den sonra üç yüzyıl boyuncaMerovenj Hanedanından gelen krallar tarafından yönetildi. Merovenj ailesi dönem dönem aile bireyleri arasında anlaşmazlıklar çıkan bir aileydi. Merovenj tahtına geçme kuralı kan bağıydı. Ancak 7. yüzyılda Austrasian ailesi güç kazandı ve Merovenjler geleneksel figür olarak korundu. Merovenjler Baltık üzerinden Avrupayla ticaret ilişkilerinde bulundu. Merovenj kültürü ‘Romanlaştırılmış’ olarak tanımlanabilir, örneğin Roma paralarındaki yönetici sembollerine, piskoposluğa ve manastırlara çok önem verdiler. Bazıları Merovenjlerin Bizans'la ilişki içinde olduğunu düşündü. Ancak Merovenjler seçkin kişilerin ölülerini toprak mezarlara gömdüler ve nesillerini hayvan figürleriyle işaretlediler.
7. yüzyıl Austrasia ve Neustria arasında iç savaşların yaşandığı bir dönemdir. Bazı aile büyükleri bu savaş ortamından yararlandı. ÖrneğinI. Pepin bu durumdan yararlanarak kendini Merovingian Sarayı'nın başkanı ilan etti ve büyük zenginlik ve destek elde etti. Kendi soyundan gelen diğer nesiller de onun bu konumundan yararlandı ve sarayda danışmanlık ve vekillik gibi görevlere geldiler. Hanedanlık 732'deCharles Martel’in Müslümanları yenmesiyle yeni bir yön aldı. Karolenj hanedanlığıIII. Pepin önderliğinde 753'te Austrasia ve Neustrialar’ın yönetimlerini ele geçirdi. Çağdaş kayıtlara göre Pepin bu darbe için gücünü Papa’dan aldı. Pepin’in darbesi Morevenjlerin beceriksiz ve zalim yöneticiler olduğu yolunda yapılan propagandalarla kuvvetlendirildi ve Charles Martel’in başarıları ve ailesinin dindarlığı yüceltilerek öyküleştirildi. 783’te Pepin öldüğünde imparatorluğu oğulları Karl ve Carloman’ın ellerine bıraktı.Carloman doğal nedenlerle öldükten sonra Karl Carloman’ın küçük oğlunun tahta geçmesini engelledi ve kendini birleşmiş Austrasia ve Neustria krallıklarının imparatoru ilan etti. Karl çağdaşları tarafından ‘Büyük Karl’ ya daŞarlman olarak bilindi. 774'te başlayan sistemli toprak genişlemesi Avrupa'yı büyük oranda bir araya getirdi. 800'den sonraki savaşlarda birçok soylu müttefik edinerek geniş toprakları yönetti. Orta Çağ'ın soylularının çoğu köklerini bu genişleme sürecinde ortaya çıkan Karolenj hanedanlığına dayandırmak istedi.
Şarlman'in 800 yılının yılbaşı günü taç giyme töreni, 476'dan beri mevcut olan güç boşluğunu doldurduğu için Orta Çağ tarihinin dönüm noktası olarak bilinir. Bu tören Şarlman'nin liderliğinde de değişikliğe yol açtı. İmparatorluğun otoritesini görmüş olan din adamlarını sistematik bir şekilde etrafında toplandı ve imparatorluğun en uç yerlerine otoritesini ulaştırdı. Ayrıca kendi sınırları içindeki kiliselerde değişmez ayin düzenini bir kenara iterek değişiklikler yapmaya çalıştı.
Şarlman'ninAachen’deki sarayı kültürün yeniden doğuş merkeziydi ve ‘Karolenj Rönesansı’ olarak da bilinir. Bu dönemde okur-yazarlık oranında artış görüldü, sanatta, mimaride, hukukta ve dinî eserlerde gelişmeler görülür. KlasikLatin edebiyatı almış olan İngiliz keşişAlcuin, Aachen'a davet edildi. Bu Latin kültürüne dönüş Orta Çağ Latin gelişmeleri için önemli bir basamaktır. Bu dönemde bütün Avrupa'da iletişimi kolaylaştıran bir yazı düzeni kullanıldı. Almanya'da Karolenj hanedanlığının düşmesi veAnglosaksonlar'ın güç sahibi olmasınıOtto Rönesansı izledi.
Fransa'nın kuzey kıyısındakiMont Saint-Michel manastırı ve tahkimatlı yerleşimi, Orta Çağ'ın sembolikleşmiş yapıtıdır ve Limbourg kardeşlerin resmini yaptığı 1430'lardan beri çok az değişmiştir.
Orta Çağ'ın Zirve Dönemi, tarihçiler tarafından 11. ve 13. yüzyıllar arasında Avrupa'nınşehirleşme süreci, askerî gelişme ve düşünsel etkinliklerin canlandığı dönem olarak tanımlanır. Bu canlanma yağmacıİskandinavya'nın veMacarlar'ın Hristiyanlığı kabullenmesiyle ivme kazandı. Bu dönemde Avrupa'nın nüfusu büyük miktarda artış göstermiştir. Nüfus şehirlerde yoğunlaştı ve buradaki insanlar uzaklardaki tarım alanlarını işgal etmeye çalıştılar.Antik şehirler Akdeniz kıyısında toplandı. 1200'de gelişmekte olan merkez şehirler yollar ve nehirlerle birbirlerine bağlı ve kıtanın ortasında bulunuyorlardı. Bu dönemin sonundaParis'in nüfusu yaklaşık olarak 200.000'di. İtalya'nın merkezi, kuzeyi veFlandra'daözerk yönetimli şehirlerin ortaya çıkması ekonomik hareketlenmeye, yeni dinî ve ticari kurumların ortaya çıkmasına neden oldu.Baltık kıyısındaki ticaret şehirleriHansa Birliği olarak bilinen anlaşmayı yaptılar ve bu antlaşmada Venedik, Ceneviz ve Pisa gibi İtalyan şehir-devletleri yer aldı ve ticaret alanlarını Akdeniz boyunca genişlettiler. Bu dönem Fransa, İngiltere ve İspanya kralları için şekillenme dönemiydi; güçlerini pekiştirdiler ve yönetimi kolaylaştıracak yeni kurumlar kurdular. Laik krallardan bağımsızlık fikrini oluşturanPapazlık, Hristiyan dünyasında laik bir hâkimiyet kurdu. TarihçilerinPapazlık Monarşisi dedikleri düşünce 13. yüzyılda, III. Innocent'in papalığı döneminde en yüksek noktasına ulaştı. Kuzey Haçlı Seferleri, Baltık ve Finlerdekipagan bölgelerdeki Hristiyan krallıklardaki ve askerî düzendeki gelişmeler Avrupa'daki birçok yerli halkı asimile olmaya zorladı.Moğol istilaları dışında barbar saldırıları durdu.
Roma sonrası dünyada, Roma kültürünün istilacı kavimlerin gelenekleriyle kaynaşması ayrıntılı bir şekilde belgelenmiştir. Özgür erkek kabile üyelerine siyasi konularda Roma devletinde yaygın olandan daha fazla söz hakkı tanıyan yerel yönetim meclisleri, yasama ve yargı organlarına dönüşmüştür.[13] Romalılar ve istilacılar tarafından bırakılan maddi eserler genellikle birbirlerine benzer ve kabile eşyaları genellikle Roma eşyaları örnek alınarak yapılmışlardır.[14] Yeni krallıkların bilimsel ve yazılı kültürünün büyük bir kısmı Roma entelektüel geleneklerine dayanıyordu.[15]
Haçlı SeferleriKudüs’ü Müslüman kontrolünden kurtarmak için yapılan donanımlı seferlerdir. Kudüs 7. yüzyılda,Yakın Doğu,Kuzey Afrika ve Anadolu’yla birlikte Müslüman kontrolü altına girmişti.Birinci Haçlı Seferi, Bizans imparatoruI. Aleksios'a yardım etmesini istemesi nedeniyle, bunu sağlamak için 1095 yılında PapaII. Urbanus’unClermont Konseyi’nde verdiği vaazla başladı. Urbanus Haçlı seferlerine katılan Hristiyanların günahlarının daha bu dünyada iken bağışlanacağını ve kutsal Kudüs’e yerleşme imkânları olacağını vadetti. Bu arzuyla Avrupa toplumunun her sınıfından binlerce insan bu amaçla harekete geçti ve uzun, serüvenli ve çok çarpışmalı geçen bir kara yolculuğu sonunda 1099'da Kudüs ve diğer bölgeler ele geçirildi. Hareket ilk desteğini Franklardan aldı; Arapların Haçlı Seferlerine "Franj" demesi bu yüzdendir.Bu bölgede çok küçük bir azınlık olmalarına rağmen, Haçlılar işgallerini pekiştirmek için Haçlı devletleri kurdular, bunlar; Kudüs Krallığı,Urfa Kontluğu,Antakya Prensliği,Trablus Kontluğu'dur. 13. yüzyılda bu şehirler arasında ve etrafındaki Müslüman şehirleri arasında birçok anlaşmazlık çıktı. Haçlı Seferleri'nin temel amacı kurulan bu şehirlerle kaybedilen yerleri geri almaktı.Tapınak Şövalyeleri bu amaçta destek sağlanması için oluşturulmuş birliklerdir.
Orta Çağ'ın büyük bir döneminde 8. yüzyıldan itibaren Avrupa'nın büyük bir kısmı olan güneyi Müslümanlar eline geçmişti ve Avrupa'nın politik etkisi dışında kalmıştı. 11. yüzyıldan başlayarak ta 15. yüzyıllara kadar Avrupa içinde yapılan Hristiyan hücumları ve Haçlı Seferleri ile Hristiyanlar Müslümanların egemenliği altındaki Güney Fransa, İspanya, Portekiz ve Güney İtalya'daki tüm toprakları geri aldılar. Buna karşılık Müslümanlar geri saldırıları ile Asya'daki Haçlıların fethettikleri tüm toprakları geri aldılar. Bu dönemde Bizans İmparatorluğu çöküşe geçmişti. 1071'deMalazgirt Savaşı'ndan sonra imparatorluk ciddi anlamda çöküş ve yenilenme sürecine girdi.Dördüncü Haçlı Seferi'nde 1204'te Konstantinopolis'in Haçlı Frankların eline geçmesi çöküşü iyice açığa çıkardı. Konstantinopolis'in Bizanslılarca 1261'de geri alınmasına rağmen devlet artık sadece ismen bir imparatorluk olmuştu ve Bizans devleti 1453'e kadar ayakta kaldı.
Erken Dönem Orta Çağ ve İslam'ın Altın Çağı'nda, İslam felsefesi, bilimi ve teknolojisi Batı Avrupa'dan çok daha fazla gelişmişti. İslam âlimleri eski gelenekleri incelediler ve kendilerinin yeni buluşlarını, yeniliklerini de ekleyerek yeni bir kültür oluşturdular.Roma rakamlarının yerini onluk sisteme dayalı numara sisteminin alması ve cebir matematiksel işlemlerde kolaylık sağladı. Diğer bir sonuç ise Latince konuşan toplumların geçişte kaybolan felsefe ve edebiyata ulaşmasıdır. 12. yüzyıldaki Latince çevirilerAristoteles'in felsefesine ve 12. yüzyılın Rönesansı olarak bilinen İslam bilimsel gelişmelerine olan tutkuyu besledi. Ticaret yollarının eskiden olduğu gibi güvenli hâe gelmesi ve düzenli ekonomik gelişme, ticaretin gelişmesine zemin hazırladı. Avrupa'nın belli başlı şehirlerinde üniversiteler kurulduğunda, 11. yüzyılın katedral okulları vemanastırlar eğitimin ana kaynağıydı. Eğitim daha geniş kitlelere ulaşabildi, sanatta müzikte ve dinî eserlerde gözle görülür gelişmeler görüldü. Avrupa'da görkemlikatedraller inşa edildi, ilk önceRomanesk ve daha sonra daha dekoratif olanGotik mimari kullanıldı.
12 ve 13. yüzyılda Avrupa'da köklü icatlar, yenilikler, geleneksel üretim şekillerinde ve ekonomide köklü değişiklikler görülür. Bu dönem top, gözlük ve artezyenin icadı gibi teknolojik gelişmelerin görüldüğü ve doğudan barut, ipek, pusula gibi yeniliklerin alındığı dönemdir. Ayrıcagemicilik ve saat yapımında büyük gelişmeler görülür ve bu gelişmeler 'Coğrafi Keşifler'e zemin hazırlamıştır. Birçok sayıda tıp, bilim konularındakiArapça veYunanca eser çevrilmiş ve Avrupa'ya dağıtılmıştır. ÖzellikleAristoteles yeni düzenlenen üniversitelerin kurulması aşamasında gerçekçi ve mantıksal yaklaşımı nedeniyle büyük önem kazanmıştır.
Cluny Manastırı dönemin en etkili manastırlarındandır.
11. yüzyılda seçkinler keşişlerin iyi bir dinî temel kurmak için keşişlerin kendi kurallarına uymadıklarını düşündüğündenmonastik düşünce önem kazandı. Bu dönemde keşişlerin dua edenleri Tanrı'ya ulaştırarak dünyayı daha iyi bir yer hâline getirdikleri için çok faydalı bir iş yaptığına inanılıyordu. Ancak eğerkeşişler erdemli kişiler değilse bu vakit boşa gitmiş olacaktı. Bu korkudan dolayı 909'da Macon'da Cluny Manastır'ı kuruldu. Bu reformlaştırılmış manastır kısa zamanda katılığıyla ün saldı. Cluny daha kaliteli bir ruhani düzen oluşturmak için kendi başrahibini kendi seçti ve ekonomik ve politik açıdan bağımsızlığı sağlamak için Papa'nın koruması altına girdi. Kötü manastır kanunların karşı pratik bir çözüm üretti ve 11. yüzyılda Cluny'nin başrahipleri imparatorluğun politik işlerinde fikir bildirmeye, Fransa ve İtalya'daki manastırları düzenlemeye çağrıldı.
Monastik reformlar laik kiliseleri de etkiledi. 1049'daIX. Leo'nun Papalığa atanması önemli bir sorun oluşturdu. Bu sürtüşme bazı piskoposların atanması hakkındaydı vePapa VII. Gregorius,IV. Heinrich ve Kutsal Roma İmparatoru arasında geçti. Daha sonra atama, rahiplerin evlenmesi ve dinsel unvanların satılmasını kapsayan ideolojik bir savaş hâline geldi. İmparator Kilise'nin korunmasını kendinin en önemli hakkı ve sorumluluğu olduğunu düşündü. Buna karşılık Papa kilisenin yerel hükümdarlardan bağımsız olması gerektiğini savundu. Bu savaş ortamı IV. Heinrich'in 1085'te Roma'yı ziyaret etmesi ve birkaç ay sonra da Papa'nın ölmesiyle son buldu ancak problem çözülmeden kaldı.Bu anlaşmazlık papalık monarşisinin otoritelerden bağımsız geliştiğini gösterir. Bu olay ayrıca Cermen prenslerinin Cermen İmparatoruna karşı güçlenmesinin sonucudur.
Bu dönem büyük dinî hareketlerin olduğu dönemdir. Daha önce bahsedilenHaçlı Seferleri’nin etkisi inkâr edilemez. Aynı şekilde monastikreform seçkinleri ve keşişleri etkileyen bir olaydır. Diğer gruplar dinî yaşamı yenide şekillendirmeye çalıştılar. Geniş topraklara sahip seçkinler yeni kiliseler yapılmasını finanse ederek Kilise’nin günlük yaşamdaki etkisini artırdılar.Katedral yasaları monastik kuralları benimsedi. İşçi sınıfı ve toplumun alt tabaka insanları Havariler gibi yaşamaya son verdiler ve dinin belirlenmiş doktrinleri konusunda yeni fikirler ortaya oydular. 12. yüzyılda papalığın Kilise’yi yenileme çabalarının sıradan insanları etkilediği inkar edilemese de insanların da onları etkilediği kolayca görülebilir. Waldensian ve Humiliati gibi yeni dinî gruplar monastik manastırı kabullenmediği için kınandılar.
10. yüzyılda büyük bir yaratıcı reform hareketi başladı. Bunun merkezinde manastır ideallerinin yeniden canlandırılması vardı. Birkaç asilzade, dejenere olan manastırcılığı kökenlerine döndürmeyi ve Benedikt'in 'KURAL'ına uymayı amaçlayan yeni manastırlar oluşturdu. Bunların çoğu, Karolenjler'in eski merkezi topraklarındaydı ve reform fikri buradan dışarı doğru yayılmaya başladı. Bu manastırların en tanınmışı Burgondiya'daki Cluny Manastırı'ydı. 910 yılında kurulan bu manastır, neredeyse iki buçuk asır boyuna kilise reformunun itici gücü oldu. 12. yüzyıl ortalarında gücünün doruğunda iken bazıları Filistin gibi uzak yerlerdeki üç yüzden fazla manastırı yönlendirme için Cluny'ye bakıyorlardı. Çünkü bu manastır Roma'daki Aziz Peter'den sonra Batı Hristiyanlığının en büyük kilisesine sahipti.[16]
Geç Dönem Orta Çağ felaketler ve zorluklar dönemiydi. Bu dönemde iklim tarihçilerinin de ortaya koyduğu gibi tarım iklim değişiminden oldukça etkilendi ve 1315-1317 yılları arasındakıtlığa neden oldu. Bakteriyel hastalık olan ‘veba' iyi beslenemeyen nüfusa söndürülemeyen bir ateş gibi yayıldı ve 14. yüzyıldaki nüfusun neredeyse dörtte üçünü hatta bazı bölgelerde yarısını öldürdü. Büyük miktarda toprak terk edildi ve buradaki ürünler işlenmeden kaldı. İşçi sayısında azalma sonucunda işçilerin maaşı arttı ve toprak sahipleri işçileri topraklarında çalışmaya ikna etmeye çalıştı. Ayrıca işçiler de daha çok kazanç hak ettiklerini savunarak isyan ettiler. Bu kriz dönemi aksineErken Modern Çağlar'a zemin hazırlayan yaratıcı sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmelere şahit oldu. Bu dönem Katolik kilisesinin de kendi içinde bölünmeye başladığı dönemdir. Bu bölünme döneminde Kilise üç farklı papa tarafından aynı zamanda yönetildi. Kilise papalığın otoritesini yitirdi ve ulusal kiliselerin oluşmasına neden oldu. Roma İmparatorluğunun son düşüşü Konstantinopolis'in 1453'te Osmanlı Türkleri egemenliği altına girmesidir. Bu olay Avrupa'nın ekonomisi, kültürü ve dininde büyük etkiye sahiptir.
Orta Çağ mutfağı,5. ve16. yüzyılAvrupa kültürlerininbesinlerine, yeme alışkanlıklarına ve yemek pişirme yöntemlerine verilen genel addır. Bu dönem boyunca beslenme düzeni ve pişirme yöntemleri Avrupa genelinde değişimlere uğramış ve tüm bu değişiklikler Avrupa'nın modernmutfak kültürünün temelini oluşturmuştur.
Bu dönemdeekmek tüm Avrupa'da ana besin ögesi olarak kullanılır, tüketimde bunuyulaf lapası vemakarna gibitahıldan yapılmış yemekler izlerdi.Et isesebze ve tahıllardan daha pahalı ve seçkin bir yiyecekti. Çeşni olarak en çok kullanılan ürünlerşarap,koruk suyu vesirkeydi. Yemekleri tatlandırmak için almaya gücü yetenler en sıkbal veşekere başvururdu. Et türlerinde en çok tercih edilenlertavuk vedomuz eti olur, toprak işlemede büyük öneme sahip olanbüyükbaş hayvanların etleri ise her zaman daha az kullanılırdı.Kuzey Avrupa toplumları et gereksinimini büyük ölçüdemorina veringa balıkları ile sağlar, bunun yanında diğer tatlı ve tuzlu subalıkları da yaygın biçimde tüketilirdi.Bademin hem acı hem de tatlısı yemeklerde garnitür olarak kullanılır ya da öğütülerekçorba veyahnilere kıvam vermek için serpilirdi.Badem sütü,oruç vepaskalya perhizleri boyunca hayvansütüne alternatif olarak içilen bir içecekti.
Bu dönemlerde yavaşulaşım ve yetersiz saklama koşulları pek çokyiyeceğin uzun mesafeli ticaretini engelliyordu. Birçok yerde sadece varlıklı kişilerin, genellikle de soylu takımınınbaharat ve otlar gibi pahalı ürünleri getirmeye gücü yetiyordu. Bu nedenle zenginlerin ve soyluların mutfakları, yabancı kültürlerden etkilenmeye daha açık olmuştur. Toplumda bulunan her sınıfın bir üst sınıfı taklit etmesi sonucu, uluslararası ticaretle vesavaşlarla edinilen yeni alışkanlıklar zamanla yoksullar arasında da yaygınlaşmıştır.
Açlık ve kıtlığın olağan hâle geldiği ve toplumdaki sınıf ayrılıklarının en ağır biçimde hissedildiği bu dönemlerde yiyecekler, sosyal statünün en önemli göstergelerinden biri olmuştur. Piyasada güçlükle bulunmalarının yanı sıra lüks gıdaların tüketimi yasalarca datoplumun kimi sınıflarına yasaklanmış ve soylular sınıfına mensup olmayansonradan görmelerin ("nouveau riche") göze çarpan tüketimine bir sınır getirilmiştir. Ayrıca, kişinin yediği yemekle iş gücünün arasında kutsal ya da doğal bir bağ olduğu inancı yaygın olduğu için, yasalar, çalışan sınıfın yiyeceklerinin daha az inceltilmiş olması koşulunu getirmiştir. Bu nedenle, o dönemde beden gücü ile çalışan sınıfın yemekleri daha iri parçalı ve daha ucuzdur. Aynı dönemde tıp alanında da hekimler pahalı tonikleri, egzotikbaharatları soylu kesimin hastalarına tavsiye ederken, daha kokulu, düşük kaliteli otları alt sınıflara önerirlerdi.
^Wickham, Chris (28 Ocak 2010).The Inheritance of Rome.The Penguin History of Europe (İngilizce). Penguin Books. ss. 98-101. 10 Aralık 2023 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 12 Şubat 2024.
^Roger Collins (1991).Early Medieval Europe, 300-1000 (İngilizce). Red Globe Press. ss. 99-100. 5 Şubat 2023 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi:30 Temmuz 2010.
^Miri Rubin (1 Aralık 2014).The Middle Ages: A Very Short Introduction.Very Short Introductions. (İngilizce). Oxford University Press. ss. 11-13. 11 Aralık 2023 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi: 1 Aralık 2014.