Karadeniz'in yazılı kaynaklarda geçen ilk adı "Ahşena" olmakla birlikte sonradan Yunanlarca "Pelagos o Pontikon", "Pontus Euxinus" veyaYunan mitolojisindeGaia’nın oğlu,Nereus’un babası olan deniz tanrısı Pontus'un adıyla anılmıştır.[1] RomalılarcaLatince "Mare Euxinum", "Mare Sarmaticum" ve "Pontus Tauricus",Orta Çağ Arap kaynaklarında "Bizans Denizi", "Trabzon Denizi", "Slav Denizi", "Pontus Denizi",Marco Polo haritasında "Yunan Denizi" olarak anılmıştır. Karadeniz kelimesi ancak 14. yüzyıldan sonra aynı anlamıyla Batı dillerine kabul edilmeye başlanmıştır.[1] Türk araştırmacı Özhan Öztürk, Karadeniz olarak adlandırılan denizin adının Uzak Asya hatta Orta Amerika Uygarlıklarında kullanılan kadim renk-yön ilişkisine bağlayarak gerçekte "Kuzey Denizi" anlamına geldiğini,İskitler'in tıpkıAzak Denizinde olduğu gibi Karadeniz'in de ilk ad vericileri olduğunu iddia etmiştir.[1] Yazara göreTürkler,Moğollar veÇinliler gibi Asyalı kavimler kuzeyi "kara", batıyı "beyaz", güneyi "kırmızı", doğuyu "yeşil veya mavi", merkezi ise "sarı" renkle ilişkilendirilmiş, Kara Bulgarlar, Ak ve Kara Hunlar, Kara Macarlar, Kara Hıtay,Çin’in kuzeydoğusunda yer alan Heilongjiang "Kara Ejderha Nehri", Çin'in merkezinde yer alan Huangshan "Sarı Dağ",Anadolu'nun batısındakiAkdeniz'in[2] adları bu isim geleneğine dayanmaktadır.[1]
Karadeniz tuzluluk oranı %1,8 dolayındadır. MÖ 6. bin yıla dek bir tatlı su gölü olan Karadeniz, bu tarihten sonra tuzlu bir denize dönüşmüştür. Amerikalı deniz jeologlarıWilliam Ryan veWalter Pitman Buz Çağı'nın ertesinde Akdeniz'in sularının 150 metre daha alçak olan Karadeniz'e boğaziçi setini yıkarak birdenbire dolarakKaradeniz Tufanı adı verilen sel baskınına[3] sebep olduğunu bu olayın Nuh Tufanı efsanesinin de kaynağı olduğunu iddia etmiştir. Okyanus bilimciRobert Ballard'ınSinop açıklarında yaptığı çalışmalarda bulunanlar[4] bu tezi doğrulamışsa da çeşitli bilim adamları alternatif görüşler öne sürmüştür. Karadeniz sürekli bir su buharı ve ısı kaynağıdır, suları fazla donmaz. Karadeniz kıyılarının toplam uzunluğu 4869 km civarındadır. Dağlar kıyıya paralel uzandığından, kıyı fazla girintili çıkıntılı değildir.
Büyük beş ırmak Karadeniz'e dökülür:Dinyeper,Dinyester,Don Nehri,Kuban Nehri, bütün doğu ve orta Avrupa'yı kapsayanTuna. Tuna tek başına her yıl 203 kilometre küp tatlı suyu Karadeniz'e taşır.[5] Bu miktar Kuzey Denizi'ne akan bütün tatlı sulardan fazladır.Türkiye'den ise belli başlı dört ırmak Karadeniz'de sonlanır:Sakarya Nehri,Kızılırmak,Yeşilırmak veÇoruh (sonuncusunun büyük bölümü Türkiye'de olmasına karşınGürcistan'daBatum'dan denize dökülür). Bu denize dökülen Avrupa ve Asya akarsularıyla birlikte Karadeniz havzasının alanı denizin kendisinden 5 kat daha geniştir ve yaklaşık 2,2 milyon km²'dir. Karadeniz ve Çevre tuzluluk oranı oldukça fazladır.
Karadeniz'in flora ve faunası evsel ve endüstriyel kirlenme nedeniyle her geçen gün fakirleşmektedir.[6] Irmaklardan gelen organik madde miktarı deniz suyundaki bakterilerin normalde ayrışabileceğinden daha fazla olduğundan, bakteriler deniz suyunda normalde bulunan çözünmüş oksijen yerine deniz suyunun bir bileşeni olan sülfür iyonlarından oksijeni temin ederler. Bu işlemin sonucunda ortaya son derece zehirlihidrojen sülfür (H2S) gazı çıkar. Karadeniz dünyanın en büyük hidrojen sülfür rezervidir. Suda oksijen bulunmaz ve H2S yüklüdür. Hidrojen Sülfür bulunduğu yerdeki sahil balıkçılığını yok eder ve eğer yüzeye çıkarsa gemilerin altını yarattığı kimyasal bileşimle siyah renge boyar.
ÖzellikleTuna Nehri tüm Orta veDoğu Avrupa ileBalkanlar'ın endüstri ve evsel atık sularının boşaltıldığı bir yüzeysel su olup, doğal yaşam için ölümcül miktarda organik ve inorganik maddeyi Karadeniz'e getirmekte ve kirlilik oradan Boğazlar yoluyla da Marmara Denizi'ne taşınmaktadır. 1980'lerin ortasında bir geminin balast suyu ile Karadeniz'e gelen ve orijini Doğu Amerika kıyıları olan Mnemiopsis leiydi (Taraklı deniz anası) adlı canlı türünün doğal düşmanı olmadığı için Karadeniz'i istila etmiş, balık larvalarının temel besinleri olan zooplanktonları ve bizzat balık larvalarını yiyerek balık sayısında önemli oranda düşme yaşanmasına sebep olmuştur.
Samsun-Sarp Sınır Kapısı arasında 542 kilometrelik mesafede inşa edilen veTürkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük yatırımlarından birisi olarak gösterilenKaradeniz Sahil Yolu inşası sırasında sahil boyunca yapılan dolguların deniz canlılarına zarar verdiği çok sayıda bilim insanınca iddia edilmiş ve yolun yapımı bitmiş olmasına karşın, inşası ve sonuçları kamuoyunda hararetli tartışmalara sebep olmuştur.[7]
Et çeşitliliği açısından zengin olmayan denizde açık sularda,yunus vehamsi kolonilerinin yanı sıra kıyılara dek vuranpalamut vedomuz balığı sürülerine rastlanmaktadır. Bununla birlikteekolojik sorunlar yüzünden günümüzdeuskumru balığı kaybolmuş,palamut velüfer miktarı azalmış hamsi ise soyunu korumuştur.Pisi, dere pisisi,kalkan balıklarının veçaça azalmış,kofana,torik,çinekop cinsleri tükenmiştir. Hamsinin stoku, boyu ve ağırlığı azalmış, havyarı için avlanan ve nehir ağızlarında yaşayanmersin balığının, kirlilik ve aşırı avlanma sonucu nesli tükenmiştir.[10]
^Özhan Öztürk, Osmanlı döneminde Bahr-ı Sefid "Akdeniz" olarak bilinenEge Denizi'nin 1850'den sonraFransızcadan çevrilen haritalar yüzünden Yunan mitolojisinden yakın dönemde ödünçlenen "Mer Egée" yani Ege Denizi olarak adlandırıldığını,Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!" emrini Türk askeriniİzmir’de Yunan ordusu’nun zerine yürütmek için verdiğini kaydetmiştir. A.g.e.21
^Tuna Nehri her yıl 900 ton bakır kirliliği Avrupa içlerinden alarak Karadeniz'e taşımakta ve ciddi miktarda metal kirliliğine sebep olmaktadırKaradeniz ve Çevre 1 Kasım 2006 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi.
^31 Ekim Uluslararası Karadeniz Günü münasebetiyle düzenlenen toplantılarda kirliliğe çözüm önerileri tartışılmaktadır.