Finasterid | |
---|---|
Kimyasal adı | N-(1,1-dimetiletil)-3-okso- (5α,17β)-4-azaandrost-1-en-17-karboksamid |
Kimyasal formül | C23H36O2N2 |
Molekül ağırlığı | 372.549 g/mol |
CAS numarası | 98319-26-7 |
ATC kodu | G04CB01 |
PubChem | 194453 |
DrugBank | APRD00632 |
Biyoyararlanım | %63 |
Metabolizma | Hepatik |
Eliminasyon yarı ömrü | erişkinde 6 saat yaşlıda 8 saat |
Atılım | %57 feçes %39 idrarda metabolitleriyle |
Gebelik kategorisi | X (doğum defektleri yapar çünkü antiandrojen!) |
Yasal statü | Reçeteyle satılır. |
Uygulama yolu | Oral |
Kaynakça ve sorumluluk reddi |
Finasterid, birantiandrojen oluptestosteronudihidrotestosterona(DHT) çeviren tip25-alfa redüktaz enziminin inhibitörüdür. Düşük dozlardabenign prostat hiperplazisi (BPH) tedavisinde, yüksek dozlardaprostat kanseri tedavisinde kullanılır. Mayıs 2008'de yapılan bir çalışmanın sonuçlarına göre finasterid,prostat kanseri riskini %30 azaltmaktadır (aşağıya bakınız). BPH ilerlemesini durdurmak içindoksazosin ile kombine olarak kullanılmaktadır. Ayrıca birçok ülkedeandrojenik alopesi yani erkek tipikellik tedavisi için onayı bulunmaktadır.
Finasterid ilk olarak 1992'deprostat büyümesini önleyici ilaç olarak 1 mg dozda Proscar® adıyla onaylanmıştır. 22 Aralık 1997'deFDA finasteridin erkek tipi kellik tedavisinde kullanımını da onaylamıştır.
2005'te yapılanProstat Kanseri Önleme Denemelerinde (PCPT) 5 mg dozda kullanıldığında prostat kanseri riskini %25 azalttığı gösterilmiştir.[1] AyrıcaGleason skoru artışı sağlamış ve prostat kanseri tanısında özgüllük ve seçicilğin artmasını sağlamıştır.2008'de yapılan bir çalışmaprostat kanseri riskini %30 azalttığını göstermiştir. Biyopsiyle yapılan incelemelerde kanserli alanlarda gerileme olduğu gösterilmişir.Ayrıca High-Gradeprostat kanseri riskini artırmamaktadır.[2][3]
Kullananların yaklaşık %1'inde gözlenen yan etkiler şunlardır:erektil disfonksiyon, daha az sıklıklajinekomasti. (meme bezi büyümesi).[1] 24 Temmuz 2008 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. Tedavi kesildiğinde yan etkiler de durmaktadır.
Hafif ve orta derecede saç kaybı olan erkeklerle yapılan 5 yıllık bir çalışmada, Propecia® (finasterid 1 mg) ile tedavi edilen deneklerin %48'inde saç büyümesi olduğu, %42'sinde yeni saç kaybı olmadığı saptanmıştır.[10] Propecia yalnızca sürekli kullanımda etkilidir, tedavi bırakılırsa 6-12 ay içinde ilaca bazı saç folikül düzelmeleri kaybolur.[11]Minoksidil gibi bu da özellikle kafanın en tepe merkez bölgesinde etkisini maksimum olarak gösterir.[12]
Bazı kullanıcılar maddi tasarruf sağlama umuduyla Propecia yerine Proscar® satın alırlar ve Propecia®'ya benzemesi için tabletleri üç ila beş parçaya bölerler. Eğer evde gebe bir kadın varsa bu çok zararlı bir eylemdir çünkü erkekfetusta ufak derişimlerde bile doğum defektlerine yol açmaktadır! Özellikle erkek genital sistem gelişimini olumsuz etkilemektedir. Gebeler ilaçtan havaya saçılan tozdan bile uzak tutulmalıdırlar!
Propecia®'nın kadınlarda saç kaybını önelemede bir yararlılığı gösterilmemiştir. Ama ilacın üreticileri ilacın östrojenin azalıp testosteron salınımının arttığı postmenopozal kadınlarda etkili olabileceğini savunmaktadırlar. Postmenopozal kadınlara birçok doktor tarafından yazılmakta olan bu ilaç, kadının hamile kalabilme olasılığı olduğunda asla yazılmamalıdır!
UC Berkeley Wellness Letter tarafından ilk kez Mart 2003'te ilacın uzun süreli kullanımı ile oluşabilecek sorunlarla ilgili bir çalışma başlatılmıştır. Ayrıca ilacın dozunun çok fazla olduğu öne sürülmüştür. Bu iddia FDA'nın ilaca onay vermeden önce yaptığı çalışmalarla desteklenmektedir çünkü bu çalışmalarda ilacın 1 mg ve 0,2 mg kullanımları arasında büyük bir tedavi farkı olmadığı gösterilmiştir.[13] Bazı kişiler FDA'yı ilaç dozlarının düzeltilmesi konusunda uyarmış fakat bir sonuç alınamamıştır.[14] Oysa FDA ilacın 0,2 mg ve 1 mg dozlarıyla yapılan tedavi arasında bir fark olmadığını kabul etmiş ama 1 mg dozun yan etkileri artırmadığını söylemiştir. Yapılan başka bir çalışmada da 0,01 mg dozun tedavide başarısız olduğu gösterilmiştir.[14]
Prostat Kanseri Önleme Denemeleri'nde (PCPT), ilacı kullananlarda prostat kanseri gelişme riskinin %25 azaldığı gösterilmiştir. Ama prostat kanseri gelişmiş olanlarda ilacın kullanımına devam edildiğinde yayılmayı hızlandırdığı bildirlmiştir.[15]
DHT, testosteron türevi bir hormon olup saç folüküllerinde bozulmaya ve erkek tipi kelliğe yol açtığı gösterilmiştir. DHT, tıpkı testosteron gibi bir steroid hormondur ama androjen almaçlarına daha yüksek affinite göstermektedir. Bundan dolayı testosteronun DHT'ye dönüşmesinin erkek tipi kelliği tetiklediği bilinmektedir. Ancak erkekte saçın dökülmesine neden olan tek faktör DHT değildir. Testosteron ve dehidroandrosteron gibi diğer androjen hormonlar da erkeklerde saçı dökmektedir fakat içlerinde saçı en çok dejenere eden DHT olduğu için saçın dökülmesine yol açan tek hormon DHT sanılmaktadır. Bu yüzden DHT'yi belli oranda azaltan finasterid'in saça olan etkisi sınırlıdır. Diğer 5 alfa redüktaz inhibitörleri gibi finasterid'in de etki sahası vertex bölgesi ile sınırlıdır.
DHT'nin saça ne şekilde zarar verdiği bilinmemekle birlikte, DHT'nin saç folikül hücrelerinin sitoplazmalarında androjen reseptörlerine bağlandığı gösterilmiştir. Oluşan reseptör-hormon dimeri daha sonra çekirdeğe giderek saç proteinlerini sentezleyen genlerin ekspresyonunu baskılamaktadır. (Şubat 2007)
Oysa, DHT beyin işlevleri için de önemlidir, ayrıcatestis, prostat, kas dokusu gelişiminde de payı büyüktür. DHT fiziksel güçten, cinsel güçten ve pozitif konsantrasyondan sorumludur. Araştırmalara göre DHT, ruh ve beyin sağlığı açısından da öneme sahiptir. Finasterid, DHT'yi tamamen yok etmediğinden net bir tehdit oluşturmaz erkekler için ancak kimi erkekler, zamanla finasterid'den çok olumsuz olarak etkilenebilmektedir.
DHT, erkek vücudundaki en güçlü androjen hormondur. DHT temel olarak fetus döneminde cinsel organların oluşmasından ve beyinde erkeksi kimliğin oturmasından ve ergenlik çağında sekonder seks karakterlerinin (sakal, bıyık çıkması, ses kalınlaşması vs.) oluşumundan sorumludur. Ancak ergenlik döneminin sona ermesi ile DHT'nin görevi bitmemekte, gerek erkek beyninde, gerekse cinsel fonksiyonlar üzerinde etkisini bir ömür boyu sürdürmektedir. Yapılan araştırmalar, testosteron'un birçok dokuda DHT'ye dönüşmeden etki edemediğini ve testosteron'un etki sağlayabilmesi için 5 alfa redüktaz enzimi ile DHT'ye dönüşmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. DHT, testosterona göre çok daha etkili bir androjendir. Androjen reseptörlerine bağlanma oranı çok daha fazladır testosterona göre. Ayrıca testosteron, aramotase isimli bir enzimle belli oranda estrogen hormononuna dönerken DHT, hiçbir şekilde estrogene dönmez ve aromatase olmaz. Bu bağlamda, erkek metabolizmasında en güçlü erkeklik hormonu olduğu rahatlıkla söylenebilir. DHT, aynı zamanda estrogen'in istenmeyen yanetkilerine karşı da erkeği korur.
DHT azaldığı zaman ortaya empotans (iktidarsızlık),libido azalması, sperm sayısında azalma, orgazmın tatmin ediciliğinde düşüş, meni hacminde azalma gibi yanetkiler çıkmaktadır. Her ne kadar bu yanetkilerin geri dönüşümlü olduğu söylense de, serum DHT oranları labortuar ortamında azaltılan hayvanların, dişileri hamile bırakma oranları son derece düşmüş ve ilişki sırasında süreklilik sağlayamamış ve ilişkiye konsantre olamamışlardır.
Ergenlik dönemi sekonder seks karakterlerinin tam olarak oturması ile erkekte son bulmaktadır. Ancak sekonder seks karakterlerinin tam olarak oturması bazen 18 yaşını fazlası ile aşmakta ve 20 hatta 25 yaşına kadar süren bir zamana yayılmaktadır. Sakal ve bıyığın tam bir biçimde gür olarak çıkması, sesin tam olarak erkeksi ton alması, kas ve yağ kitlesinin tam olarak gelişmesi bazen uzun zamanlar almaktadır. Bu yüzden ergenlik dönemi takvim yaşından ziyade organik yaşla alakalı olan hormonal ve biyokimyasal bir süreçtir. Ne zaman biteceği kişiden kişiye farklılık gösterir. Kimi insanda 18 yaşında sona ererken kimi insanda 25 yaşına kadar sürebilir ergenliğin bitişi.
DHT, aynı zamanda erkek metabolizmasını estrogen hormonunun oluşturabileceği yanetkilere karşı korur. Sistemde DHT azalınca, estrogen hormonu karşılıksız kalır ve dolaşımdaki miktarı çok fazla artabilir. Özellikle kilolu kişilerde bu durum çok daha fazla görülebilir.