1989 yılından bu yana resmî olarakPolonya siyasetinde yer alan Tusk,serbest piyasa yanlısı Liberal Demokratik Kongre Partisi (KLD) gibi birçok siyasi partinin kurucuları arasında yer aldı. İlk olarak 1991 yılındaSejm'e girdi ancak 1993 yılında koltuğunu kaybetti. 1994 yılında KLD, Demokratik Birlik ile birleşerekÖzgürlük Birliği'ni oluşturdu. 1997 yılındaSenato'ya seçildi ve başkan yardımcısı oldu. 2001 yılında bir başkamerkez sağliberal muhafazakâr parti olanSivil Platform'u kurdu ve tekrar Sejm'e seçilerek başkan yardımcısı oldu. Tusk, 2005 seçimlerinde başarısız bir şekildePolonya cumhurbaşkanı adayı oldu ve 2005 Polonya parlamento seçimlerinde de yenilgiye uğradı.
PO'yu 2007 parlamento seçimlerinde zafere taşıyarak başbakan seçildi ve 2011 seçimlerinde ikinci bir zafer kazanarak 1989'dakomünizmin çöküşünden bu yana yeniden seçilen ilkPolonya başbakanı oldu.[3] 2014 yılındaAvrupa Konseyi başkanlığı görevini kabul etmek üzere Polonya siyasetinden ayrıldı. Sivil Platform, 2015 parlamento seçimlerinde ve 2015 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakibiHukuk ve Adalet'in (PiS) gerisinde kaldı. Tusk, 2019 yılına kadar Avrupa Konseyi başkanı olarak görev yaptı; başlangıçta EPP lideri olarakBrüksel'de kalmasına rağmen, daha sonra 2021 yılında Polonya siyasetine geri dönerek tekrar Sivil Platform'un lideri oldu. 2023 seçimlerinde Sivil Koalisyon, Sejm'de 157 sandalye kazanarak meclisteki ikinci en büyük blok haline geldi. Cumhurbaşkanı tarafından atanan BaşbakanMateusz Morawiecki'nin 11 Aralık'tagüvenoyu alamamasının ardından Tusk, Sejm tarafından üçüncü kez başbakan olarak seçildi. Kabinesi 13 Aralık'ta yemin ederek PiS partisinin sekiz yıllık iktidarına son verdi.[4]
Üçüncü Cumhuriyet'in en uzun süre görev yapan başbakanı olan Tusk, ilk döneminde kamu sektörünün küçültülmesi ve dijitalleştirilmesini denetledi ve kendisini pragmatik bir liberal realist veteknokrat olarak sunmak istedi. Polonya’nın2012 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı ortak düzenlemesinin hazırlık sürecinde altyapıya büyük yatırımlar yaptı ve ülkedeki otoyol ağını genişletti. İkinci döneminde ise çeşitli skandallar, yerine getirilmeyen vaatler ve 2012-2014 yıllarında Avrupa borç krizine bağlı uyguladığı kemer sıkma politikaları nedeniyle ekonomide yaşanan durgunluk, kamuoyundaki desteğinin azalmasına sebep oldu.[5] Seçim zaferleriyle ülke siyasetinde baskın hale gelen Hukuk ve Adalet Partisi’ne karşı, onundemokratik gerilemeye yol açtığını düşündüğü politikalarına etkili bir muhalefet yürüttü. 2023’te yeniden iktidara geldiğinde,hukukun üstünlüğünü güçlendirmeye ve Polonya’nınAvrupa Birliği ile ilişkilerini iyileştirmeye odaklandı.Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin ardındanUkrayna'ya yapılan yardımları sürdürdü. 2024'teyasadışı göçe karşı çıkmak, sınır güvenliğine öncelik vermek ve Belarus-Polonya sınırını yasadışı yollardan geçenlerinsığınma hakkını askıya almak gibi sağcı temaları benimseyerek kamuoyunu şaşırttı.[6]
Tusk, siyasete olan ilgisini gençliğinde grevci işçiler ile çevik kuvvet polisi arasındaki çatışmaları izlemesine bağlamaktadır. Tarih okumak üzereGdansk Üniversitesi'ne kaydoldu ve 1980 yılında mezun oldu.[12] Okurken, o dönemde Polonya'nınkomünist yönetimine karşı çıkan bir grup olan Dayanışma Öğrenci Komitesi'nde aktif olarak yer aldı.[12]
Polonya'da 1980'lerin sonlarında sosyalist rejimin çözülmesinde etkili olanSolidarnosc (Dayanışma) hareketinin yükseldiği şehir olan Gdansk'ta doğan Tusk, bu hareketin içinde siyasete başladı.[13] Liberal demokrat çizgideki Tusk,Kongres Liberalno-Demokratyczny (KLD) partisinin kurucuları arasında yer aldı. 2001 yılındaPlatforma Obywatelska (Sivil Platform) partisini kurdu ve genel başkanı oldu. 2005 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde milliyetçi muhafazakar aday,PiS kurucusu ve dönemin Varşova Belediye BaşkanıLech Kaczynski ile yarıştı ancak kaybetti.
Kasım 2007'de yapılan seçimler sonrası 16 Kasım 2007 tarihindeJarosław Kaczyński'nin yerine başbakanlık görevine geldi. 2007-2014 yılları arasıPolonya Başbakanı olarak görev yaptı. 1 Aralık 2014 - 30 Kasım 2019 tarihleri arasıAvrupa Konseyi Başkanlığı'nı yürüttü. 20 Kasım 2019'da Tusk, Avrupa'nın en büyük siyasi partisi olanAvrupa Halk Partisi'nin (EPP) başkanı seçildi. 1 Aralık 2019 tarihinde göreve başladı.
2023 yılında yapılan Polonya genel seçimleri sonucunda, lideri olduğu Sivil Platform'un diğer muhalif partilerle birlikte kurduğu Sivil Koalisyon seçimi ikinci sırada tamamlasa da birinci parti PiS'in mecliste çoğunluğu sağlayamaması ve hükûmet kuramaması sonrasında, geniş çaplı bir koalisyonun lideri olarak hükûmet kurmayı başardı ve 9 yıllık aranın ardından yeniden Polonya'nın başbakanı oldu.[14]
Tusk, 1 Aralık 2014'teHerman Van Rompuy'un yerineAvrupa Konseyi Başkanı oldu.[15] Göreve geldikten sonra Tusk,Rusya'nın Ukrayna'ya askeri müdahalesine karşı Avrupa'nın birleşik bir yanıt vermesini teşvik etmek için çalıştı.[16] Tusk,Avrupa Birliği'ninAvrupa'daki göçmen krizine müdahalesini koordine etmek için girişimlerde bulundu ve yasadışı ekonomik göçmenleri Avrupa'ya gelmemeleri konusunda uyardı.[17][18]Birleşik Krallık'ın AB üyeliği referandumu öncesinde Tusk, Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılma yönünde oy kullanması halinde ortaya çıkacak korkunç sonuçlar konusunda uyarıda bulundu.[19] Birleşik Krallık'ın ayrılma yönünde oy kullanmasının ardından,Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği'nden ayrılması konusunda sert bir çizgi izledi ve Birleşik Krallık için “sert Brexit” dışında gerçek bir alternatifin ancak “Brexit'in hiç gerçekleşmemesi” olduğunu savundu.[20] Aynı yıl Tusk, Rusya'dan Almanya'ya uzanan Nord Stream 2 doğalgaz boru hattına karşı çıktı.[21]
31 Ocak 2017'de Tusk, Malta zirvesi öncesinde AB'nin geleceği hakkında 27 üye ülkenin devlet ve hükûmet başkanlarına açık bir mektup yazdı.[22] Bu mektupta, Trump yönetiminin Avrupa için, giderek daha iddialı bir politika izleyen Çin, saldırgan bir Rusya ve Orta Doğu ile Afrika'daki savaş, terör ve anarşi kadar büyük bir tehdit oluşturduğunu ifade etti.[23]
9 Mart 2017 tarihinde Tusk, 30 Kasım 2019 tarihine kadar görev yapmak üzere ikinci bir dönem için yeniden seçildi.[24] Tusk, 28 oyun 27'sini aldı; kendisine karşı tek oy ise Polonya BaşbakanıBeata Szydło'dan geldi.[25] Tusk'un, 2010 yılında dönemin Polonya CumhurbaşkanıLech Kaczyński'nin hayatını kaybettiğiuçak kazasının ardından izlediği politika, Polonya’daki sağcı iktidar partisinin tepkisini çekti. Muhalifleri, Tusk’un merkezci hükûmetinin kazanın nedenlerini yeterince araştırmadığını öne sürdü.[24][26] Tusk'un yeniden seçilmesine tepki olarak Szydło, zirvenin sonunda yayımlanan AB bildirgesini imzalamayı reddetti. Ancak diğer AB liderleri Tusk’a desteklerini dile getirdi. Hollanda BaşbakanıMark Rutte, onu “çok iyi bir başkan” olarak tanımlarken,[27] Avrupa Komisyonu BaşkanıJean-Claude Juncker ve Almanya BaşbakanıAngela Merkel de seçim sonucunu destekleyen açıklamalar yaptı.[24] Tusk, Brexit sürecinde kazanan taraf olmayacağını ve 50. maddenin yürürlüğe girmesinin ardından geçecek iki yılın, yalnızca zararları en aza indirme dönemi olacağını savundu.[28]
Şubat 2018’de Tusk, Türkiye'ye çağrıda bulunarak “AB üyesi herhangi bir ülkeye yönelik tehditlerden veya eylemlerden kaçınması, bunun yerine iyi komşuluk ilişkilerine, barışçıl anlaşmazlık çözümüne ve toprak egemenliğine saygı göstermesi” gerektiğini vurguladı.[29] Aynı yıl,Türkiye'nin Kuzey Suriye'yi işgal etmesinden duyduğu endişeyi de dile getirdi.[30] ÇinliNobel Barış Ödülü sahibiLiu Xiaobo'nun, devlet gözetiminde tutulduğu sırada organ yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetmesi üzerine Tusk veJean-Claude Juncker, ortak bir açıklama yayımlayarak Liu'nun ölümünü “derin bir üzüntüyle” öğrendiklerini ifade etti.[31]
6 Şubat 2019'da Tusk,Brüksel'de İrlanda BaşbakanıLeo Varadkar ile bir araya gelerek Birleşik Krallık'ın Avrupa Birliği’nden ayrılış sürecini görüştü. Görüşme sırasında, Brexit'i savunan ancak bunu güvenli bir şekilde nasıl gerçekleştireceklerine dair en ufak bir plan bile sunmayanlar için “Cehennemde özel bir yer olduğunu” söyledi.[32][33] Açıklamasına, Birleşik Krallık'ın AB'den ayrılmasına 50 gün kaldığını hatırlatarak başlayan Tusk, “Birleşik Krallık'ta, kıtada ve İrlanda'da hâlâ çok sayıda insanın bu kararın tersine çevrilmesini istediğini biliyorum. Her zaman, tüm kalbimle sizin yanınızda oldum. Ancak gerçekler ortada. Şu anda, Birleşik Krallık Başbakanı ve Muhalefet Lideri'nin Brexit yanlısı tutumu, bu konunun yeniden değerlendirilmesini imkânsız kılıyor. Bugün, AB'de kalmayı savunan güçlü bir siyasi hareket ya da etkili bir liderlik yok. Bunu memnuniyetle söylemiyorum, ama gerçeklerle tartışamazsınız.” ifadelerini kullandı.[32]
22 Ocak 2024'te Ukrayna'nın başkentiKiev'i ziyaret eden Tusk, Ukrayna Devlet BaşkanıVolodimir Zelenski ile bir araya geldi.Rusya-Ukrayna Savaşı'nda tarafsızlığı seçen ve Ukrayna'yı desteklemeyen herkesin “siyasi cehennemin en karanlık yerini” hak ettiğini söyledi. Tusk Batı'ya “tam seferberlik” çağrısında bulundu. Tusk ayrıca “AB'nin Rusya'dan daha zayıf olması için hiçbir neden yok” diyerek Rusya karşısında Avrupa'nın gücünü arttırmaya çalıştı. Bu açıklamalar, eski başkan ve 2024 adayıDonald Trump'ın Rusya'nın harcama taahhütlerini yerine getirmeyenNATO ülkelerine “ne isterlerse yapmalarına” izin vereceğine dair yaptığı bir dizi yorumun ardından geldi.[34]
Mayıs 2024'te Tusk,Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin İsrail BaşbakanıBinyamin Netanyahu ileHamas liderleri hakkında tutuklama kararı çıkarmasını eleştirerek, “İsrail başbakanı ile terör örgütü liderlerini aynı gösterme çabası ve uluslararası kurumların buna dahil olması kabul edilemez” dedi.
Donald Tusk, 1978 yılında Małgorzata Sochacka ile evlendi. Çiftin Michał adında bir oğulları ve Katarzyna adında bir kızları vardır.[7] Oğlu Michał Tusk, Amber Gold'un bir yan kuruluşu olan OLT Express havayolu şirketinde sözcü ve danışman olarak çalıştı. Daha sonra bu şirketin, Donald Tusk’un başbakanlık döneminde faaliyet gösteren birpiramit sistemi olduğu ortaya çıktı. 2017 yılında Michał, Polonya parlamento komisyonu tarafından tanık olarak sorgulandı.[35]
Tusk Polonya'dakiKeşublar azınlığına mensuptur. Aralık 2008'de İsrail gazetesiHaaretz'e verdiği bir röportajda Tusk, kendi aile geçmişiniYahudilerin yaşadıklarıyla karşılaştırarak Kaşubi azınlığı “Yahudiler gibi sınır bölgelerinde doğan ve yaşayan,Naziler veKomünistler tarafından sadakatsiz olduklarından şüphelenilen” bir halk olarak tanımladı.[36]
Tusk, dört dil konuşmaktadır:Lehçe,Kaşupça,Almanca veİngilizce. 2014 yılındaAvrupa Konseyi Başkanı olduğunda, zayıf İngilizce becerileri veFransızca bilmemesi nedeniyle eleştirildi.[37] Ancak, başkanlık görevini üstlenmeden önce kapsamlı dil kurslarına katıldı ve İngilizceye hızla hâkim oldu. Ocak 2019'da Tusk,Bükreş'tekiRomanian Athenaeum'da Romanya'nın AB Konseyi Başkanlığının başlangıcını kutlayan törende sadeceRumence olarak yedi dakikalık bir konuşma yaptı.[38][39] Konuşması büyük alkış aldı.[40][41]