Sir Daniel Michael Blake Day-Lewis (d. 29 Nisan 1957),İngiliz emeklioyuncu.[1][2][3] Genellikle sinema tarihinin en büyük aktörlerinden biri olarak tanımlanan Day-Lewis,[4][5][6] kırk yılı aşan kariyeri boyunca üçAkademi Ödülü, dörtBAFTA Ödülü, üçEkran Oyuncuları Derneği Ödülü ve ikiAltın Küre Ödülü de dahil olmak üzere çok sayıda ödül aldı. Day-Lewis, 2014 yılında tiyatroya hizmetlerinden ötürü şövalyelik unvanı aldı.[7]
Londra'da doğup büyüyen Day-Lewis, üç yıl boyunca devam ettiği Bristol Old Vic Tiyatro Okulu'na kabul edilmeden önce Ulusal Gençlik Tiyatrosu'nda sahne aldı. Bristol Old Vic'teki geleneksel eğitimine rağmen, rollerine sürekli bağlılığı ve araştırmasıyla tanınan birmetot oyuncusu olarak kabul edilir.[8][9] Özel hayatını koruyan oyuncu, nadiren röportaj vermekte ve çok az sayıda kamuoyu önüne çıkmaktadır.[10]
Day-Lewis, 1980'lerin başlarında tiyatro ve film arasında gidip geldi,Royal Shakespeare Company'ye katıldı veRomeo ve Juliet'te Romeo Montague veBir Yaz Gecesi Rüyası'nda Flüt rollerini oynadı. Londra'daki Ulusal Tiyatro'da 1989'daHamlet'te başrolü oynarken, Hamlet'in babasının hayaletinin göründüğü bir sahnede fenalaşarak sahneyi yarıda bıraktı ve bu sahnedeki son görüntüsü oldu.[11]Gandhi (1982) veThe Bounty (1984) filmlerindeki yardımcı rollerinin ardından,My Beautiful Laundrette (1985),Manzaralı Oda (1985) veVarolmanın Dayanılmaz Hafifliği (1988) filmlerindeki çığır açan performanslarıyla beğeni kazandı.
Sol Ayağım (1989),Kan Dökülecek (2007) veLincoln (2012) filmlerindeki rolleriyleAkademi Ödülleri kazandı.[12] Oscar'a aday gösterilen diğer rolleri ise In theName of the Father (1993),New York Çeteleri (2002) vePhantom Thread (2017) filmleridir. Diğer önemli filmleri arasındaSon Mohikan (1992),Masumiyet Çağı (1993),The Crucible (1996) veThe Boxer (1997) sayılabilir. 1997'den 2000'e kadar oyunculuktan emekli oldu ve İtalya'daayakkabı ustası çırağı olarak yeni bir meslek edindi. Oyunculuğa geri dönmesine rağmen 2017 yılında tekrar emekli olduğunu açıkladı.[13] Aktör, Ekim 2024'te oğlu Ronan Day-Lewis'in ilk uzun metrajlı filmiAnemone için yeniden oyunculuğa geri döndü.[14]
29 Nisan 1957'de İngiltere'de doğdu. Gerçek adı Daniel Michael Blake Day-Lewis'dir. Sanatçı bir aileden geliyordu. Babası Cecil Day-Lewis, İngiltere hükûmetince devlet törenleri için şiir yazması için atanan bir şairdi. İkinci evliliğini yaptığı aktris Jill Balcon'dan dünyaya gelen Daniel Day-Lewis'in dedesi Sir Michael Balcon da İngiliz sinemasının en önemli isimlerinden biriydi ve ünlü yapım şirketi Ealing Studios'un başındaydı.[15][16] Büyük ablası Tamasin Day-Lewis ise belgesel filmi yapımcısıydı.
Daniel 2 yaşındayken, Day-Lewis ailesiLondra’dan,Greenwich’teki Croom's Hill’e taşındı. Çocukluk yılları bu kentte geçen Daniel, 15 yaşındayken babasını kaybetti. O doğduğunda 53 yaşında olan babası, Daniel’le sağlık sorunları yüzünden pek ilgilenememişti. Daha sonraları Daniel, babasıyla daha yakın bir ilişki kuramadığı için pişman olacaktı.[17]
Greenwich’teki çocukluk yıllarında arkadaşlarına gösterişli biri olduğunu düşündüğü için kabadayılık yapan Day-Lewis’in, bölgenin farklı aksanını ve özelliklerini benimsemesi uzun sürmedi. Daniel Day-Lewis daha sonraları bu dönemle ilgili olarak, kural, kanun tanımayan bir çocuk olduğunu, marketlerden eşya çaldığını söyleyecekti.
1968’te Day-Lewis ailesi, zapt etmekte güçlük çektikleri oğullarını, Kent şehrindeki Sevenoaks Boarding School’a gönderdiler.[18] Okulundan nefret eden Daniel, o dönemde daha sonraları tutkusu haline gelicek 2 konuyla ilgilenmeye başladı: Ağaç işçiliği ve oyunculuk. “Cry, The Beloved Country” adlı oyunda canlandırdığı ufak rol için yüzünü siyaha boyaması gerekmişti. Dolayısıyla onun beyaz perdede göründüğü ilk rolü Cry, The Beloved Country değil, John Schlesinger'ın yönetmenliğini yaptığı Sunday Bloody Sunday(1971) oldu. Böylelikle, Daniel henüz 14 yaşındayken, ilk sinema deneyimini yaşadı. Oyunculuk yapmanın cennette olmak gibi bir his olduğunu söylüyordu.
2 yıl sonra hep okumak istediği Petersfield'daki Bedales School'a yazıldı. 1975'te mezun olduktan sonra ele avuca sığmaz karakteri değişen ve daha ciddi davranmaya başlayan Day-Lewis, profesyonel olarak National Youth Theatre'da çalışmaya başladı. Sahnede oldukça başarılı olmasına rağmen, perde arkasını rahatsız edici bulduğu için, doğramacı olmaya karar verdi. Ancak 5 yıllık çıraklık dönemi için yaptığı müracaat kabul edilmeyince Bristol Old Vic Theatre School'a kaydoldu. Eğitimine devam ettiği 3 yıl süresince de okulun tiyatrosunda oynuyordu. Day-Lewis, daha sonraları In The Name Of The Father' da başrolü paylaşacağı Pete Postlethwaite'ın da yedek oyuncusuydu.
On bir yıl aradan sonra ilk defa kamera karşısına geçtiği film 1982 yapımı Gandhi oldu. Ancak filmografisinde ufak tefek rollerden sıyrıldığı ilk film "The Bounty" ydi. "My Beautiful Laundrette" ve "A Room with a View"(1985) filmlerinde gösterdiği performanslarla, New Yorklu film eleştirmenleri, "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu" oskarını Daniel Day Lewis'in hak ettiği yorumunda bulundular.
1987'de yönetmen Peter Kaufman tarafından Milan Kundera'nın aynı adlı romanından beyazperdeye uyarlanan The Unbearable Lightness of Being'de Juliette Binoche ve Lena Olin'le başrolleri paylaştı.
1989'da yönetmenliğini Jim Sheridan'ın yaptığı ve sadece sol ayağını kullanarak yaşamını devam ettiren bir yazarı canlandırdığı My Left Foot, Daniel Day Lewis'e en iyi erkek oyuncu oskarını kazandırdı. Bu zor rolün üstesinden başarıyla gelen aktör, artık Hollywood'un da yeni favorisiydi.
1993'te çok sevdiği İrlanda'ya taşındı. İrlanda vatandaşlığına geçtiğini açıkladı.[19]
The Last of the Mohicans, The Age of Innocence, In the Name of the Father filmlerindeki birbirinden başarılı oyunculuğuyla dünyanın en iyi aktörlerinden biri haline geldi. Ona sık sık İngiltere'nin Robert De Niro'su deniyordu, ancak konuyla ilgili olarak bir röportajında, De Niro'nun onun şampiyonu olduğunu belirtti.
Özel hayatıyla ilgili konuşmayı sevmeyen aktör, büyük aşkı ve çocuğu Gabriel-Kane Day-Lewis'in annesi Fransız aktrisIsabelle Adjani ile uzun yıllar beraberdi. Ayrılma kararını Adjani hamileyken, ona faksla bildiren Daniel Day Lewis, bu ilişki için “Dünyanın en inişli çıkışlı ilişkisi” yorumunu yaptı.
1996'da The Crucible filmi için beraber çalıştığı yazar Arthur Miller'ın kızı Rebecca Miller'la tanıştı. Kısa bir süre sonra evlenen çiftin Ronan Day-Lewis ve Cashel Day-Lewis isimlerinde iki erkek çocuğu oldu.
Day-Lewis, 1997'de The Boxer filminin çekimleri bittikten sonra eski tutkusu olan ağaç işlemeciliği yapmak için İtalya'nın Floransa kentine taşındı. Artık oyunculuk yapmayı pek istemediğini açıklayan aktör, ayakkabı tamirciliğiyle ilgileniyordu.
2002'de, çekimlerinin İtalya'da gerçekleşmesi koşuluyla, Martin Scorsese onu yeni filminde başrolü oynaması için ikna etti. Gangs of New York filminde canlandırdığı Bill 'The Butcher' Cutting rolü, birçok dergi tarafından tüm zamanların en iyi performanslarından biri olarak nitelendirildi. Film 10 dalda oskara aday olarak gösterildi.
Sir Daniel Day-Lewis 2008 BAFTA Ödülleri'nde. Ünlü oyuncunun En İyi Erkek Oyuncu dalında dört BAFTA Ödülü var
Başlıca oyunculuk ödülleri arasında üç Akademi Ödülü ve altı adaylık, dört BAFTA Ödülü ve altı adaylık, diğer önemli ödüller üç Eleştirmenlerin Seçimi Film Ödülü ve altı adaylık, iki Altın Küre Ödülü ve sekiz adaylık, üç Aktörler Birliği Ödülü ve beş adaylık ile üç Uydu Ödülü ve dört adaylık gösterilir. Genel olarak kariyerinde 212 adaylık alan 139 oyunculuk ödülü kazandı.
^"Daniel Day-Lewis Q&A; -".timeout.com. 20 Mart 2006. 15 Kasım 2011 tarihindekaynağından arşivlendi. Erişim tarihi:13 Ocak 2024.If I really chose to look at myself, I'd say that probably the thing I'm least interested in about myself is the fact that I'm a middle-class Englishman.
^Simkins, Michael (22 Haziran 2017)."Actors usually envy each other. But Daniel Day-Lewis is a class apart".The Guardian. 22 Mart 2019 tarihindekaynağından arşivlendi. Erişim tarihi:21 Mart 2019.Most of us would start any list of those few truly exceptional actors – the shape-shifters as they are sometimes called, individuals who can inhabit another character in its entirety without ever lapsing into impersonation – withMarlon Brando, then veer off into a truculent debate about whetherLaurence Olivier was the greatest of them all or just an old ham with stale tricks.Robert De Niro would get a mention of course –Meryl Streep, no doubt. But almost everyone would finish with Day-Lewis.