Farklı bakış açılarına göredin veyafelsefe olarak tanımlanan Budizm'in hedefi; hayattaki acı, ıstırap ve tatminsizliğin kaynaklarını açıklamak ve bunları gidermenin yollarını göstermektir. Budizm'de öğretilerin ana çatısınımeditasyon gibi içe bakış yöntemleri,reenkarnasyon denilen doğum-ölüm döngüsünün tekrarı vekarma denilen neden-sonuç zinciri gibi kavramlar oluşturmaktadır.
Budizm,Sanskritçe vePali dillerindeki eski Budist metinlerinde 'uyanmış kişi - farkında olan' anlamına gelenBuddha kelimesinden türetilmiştir. "Tarihî Buda" da denilenSiddhartha, Budizm'in kurucusu olarak kabul edilir. Siddharta'nın hayattaki acıların kaynağını açıklamak amacıyla yaptığı uzun çalışmalar sonucu ıstırabı sona erdirecek bir mânevî anlayışa ulaştığı ve böylelikle Budalık'a eriştiği kabul edilir.
Budizm, Siddhartha Gautama'nın ölümünden sonra 500 sene boyuncaHint Yarımadası'nda, daha sonraAsya ve Dünya'nın geri kalanında yayılmaya başladı. Hindistan'da zamanla etkisini yitiren Budizm, Güneydoğu Asya veUzak Doğu kültüründe etkisini günümüze kadar devam ettirmiştir.
BudizmMÖ 563-MÖ 483 yılları arasında yaşadığı tahmin edilen, bugün Buddha olarak bilinenSiddhartha Gautama tarafından kurulmuştur. Siddhartha Gautama, Kuzey Hindistan'da bir prens olarak doğduktan sonra hayattaki acıları sona erdirmek için bir yol bulmak amacıyla krallığını terk etmiş ve uzun çalışmalar sonucunda aydınlanmaya ulaşmıştır.
Sosyolojik ve tarihsel plânda Budizm'in, Hindistan'ı işgal edenAryan topluluklarının beraberinde getirdiğiBrahmanizm'e karşı bir tepki olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Felsefî kaynakları arasında Brahmanizm veHinduizm ile birlikteJainizm ve yerli halklarının eski din ve kültürleri de sayılabilir.[1] Ancak geleneksel olarak Budizm'in en temel kaynağı olarak Siddharta Gautama'nın aydınlanma deneyimi ve bu deneyim sayesinde kazandığı bilgelik gösterilir.
Siddhartha Gautama'nın, Nepal'dekiLumbini'de[2] doğduğu düşünülmektedir. Yaygın olmamakla birlikte Hindistan-Nepal sınırındakiKapilavastu'da doğduğuna dair iddialar da vardır.
Geleneksel olarak kabul edilen yaşam hikâyesi şöyledir:
Siddhartha Gautama klanı ve Sakya Kabilesi'nden bir prens olarak dünyaya gelir. Doğumundan kısa bir süre sonra babası KralSuddhodana'yı bilge olduğu varsayılan bir kişi ziyaret eder. Siddhartha hakkında "Bu çocuk ya muhteşem bir kral (chakravartin) veya muhteşem bir kutsal adam (Sadhu) olacak" der. Siddhartha'nın ileride kral olarak yerine geçmesini arzulayan babası ise onun yaşamı boyunca acı ve ölüm gibi hayatın gerçeklerinden habersiz sarayda yaşamasına çaba gösterir. Bundan dolayı Siddhartha, hayatının ilk 29 yılını insan nefsinin arzu edebileceği her tür zenginliğin içinde yaşamıştır. Babasının çabalarına rağmen Prens Siddharta, 29 yaşındayken ilk kez bir yaşlı insanın acı çektiğini görür. Bu olaydan sonra sarayın dışında yaptığı gezintilerde hasta bir adam, çürümüş bir ceset ve çileci bir derviş[3] görünce hayatın ızdırap içerdiğini fark eder ve acıyı altetmek için çileci bir derviş olarak yaşamaya karar verir.
Çileci Siddharta ve beş yoldaşı. BirLaos tapınağından duvar resmi.
Derviş olmak için görkemli hayatı arkasında bırakarak sarayından ayrılan Siddhartha, başlangıçta çeşitli dervişlere katılarak onların çileci öğretilerini izler. Bu dervişler toplumdan ayrı, yoksun bir hayat sürerek açlık, kendine eziyet gibi çeşitli yöntemlerle nefislerini engellemeye çalışmaktadırlar. Uzun süre bu yoksun hayatı izleyen Siddhartha, bu yöntemlerin insana açlığa dayanma, hassas fısıltılar duyma, vücutta ağrı hissetmeme gibi olağanüstü rûhânî güçler kazandırdığını fark eder, ancak aynı zamanda vücuduna zarar verdiğini de görür.[4]
Siddhartha, bu yöntemlerin aradığı cevaba ulaşmasına katkıda bulunmadığını, prens olarak zenginlikler içindeki hayatında olduğu gibi tatminsizlik ve huzursuzluk yarattığına karar verir. Böylelikle çileci yaşamına son vererekanapanasati[5] denilen "nefesi dikkatle takip etme" meditasyonunu geliştirir. Çileci yaşam yerine, ne nefsin her isteğine boyun eğen, ne de vücudu yıpratacak kadar mahrum bırakan veOrta Yol olarak tanınan bir yaşam şekli geliştirir. Söylenceye göre çileci hayatı terk etmesi, bir gün köylü bir kızın getirdiği süt ve pirinç muhallebisini kabul etmesiyle olur; ve birincir ağacının altında nefes meditasyonuna oturur. 49 günlük meditasyondan sonra 35 yaşındayken ilmini tamamlar ve günümüzBodh Gaya'sında bulunan bu ağacın altındaaydınlanmaya ulaşır.
Aydınlanmasından sonraBuda veyaGautama Buddha adını alarak öğretilerini yaymaya başlar. Hindistan'ın kuzeyini,Ganj kıyılarının kutsal kentiBenares ve dolaylarını yeni felsefesini anlatarak gezen Gautama Buddha, kayıtlara göre 80 yaşındaKuşinagar'da (Hindistan) ölmüştür.
Gautama Buddha'nın ölümünün ardından toplam altı Budist Konsey düzenlenmiştir. Bu konseyler, öğretilerin Asya'nın farklı yörelerine yayılmasına, farklı anlayışların ortaya çıkmasına katkıda bulunmuştur. 20. yüzyıla gelindiğinde Avrupa ve ABD'de de ilgi görmeye başlayan Budizm, pek çok farklı mezhep ya da okula ayrılmıştır.
Budist yazmalarda aktarıldığına göre MÖ 5. yüzyılda Gautama Buddha'nın Parinirvāṇa'sının üstünden henüz çok geçmeden birinci Budist konsey,Rajgir'de Buddha'nın öğrencisi Mahakasyapa'nın başkanlığında toplanmıştır. Amacı, öncelikli olarak öğretilerin sözlü aktarımında yanlışların yaşanmamasını sağlamaktır. Birinci Konsey'de Buda'nın kuzeni ve aynı zamanda onu çok uzun bir süre takip etmiş olan öğrencisiAnanda, Buda'nın konuşmalarını (sūtras, Pāli'de suttas) ezberden okuması için çağrıldı. Başka bir öğrencisi olanUpali ise keşişlik yaşamını düzenleyen kuralları (vinaya) ezberinden anlatır. Bunlar, daha sonra Pali dilindekiTripitaka (Üç Sepet) derlemesinin temelini oluşturmuştur.
Buda'nın Parinirvāṇa'sından yaklaşık 100 yıl sonra Yasa adlı bir rahibin çağrışı üzerine Hindistan'ın çeşitli yörelerinden gelen 700 rahip, Vesali'de Vinaya İlkeleri'nin uygulamasında ortaya çıkan farklılıkları tartışmak üzere toplanır. İkinci Budist Konsey olarak adlandırılan bu toplantıda Sangha'nın ilk ayrımları ortaya çıkmıştır. İlk etaptaSthavira veMahāsāṅghika anlayışları birbirinden farklılaşmıştır.
MÖ 3. yüzyılda KralAsoka, Budizmin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. KanlıKalinga Savaşı'nın ardından şiddeti reddederek Budizm'i seçen Asoka, pek çokstupa inşâ ettirmiş,Orta Asya ve Sri Lanka'ya elçiler göndererek Budizm'in ilk defa Hindistan dışında tanınmasını sağlamıştır. Üçüncü Budist KonseyMÖ 250 civarındaPataliputra’da Kral Asoka'nın çağrısı üzerineMoggaliputta Tissa adlı bir keşişin başkanlığında toplanmıştır. Amacı Budist hareketi saflaştırmak, öğretiden sapan mezhepleri belirlemektir.
Budizm tarihi 2500 yıllık bir geçmişe sahip olmakla birlikte çok sayıda okulu ve sistemi de beraberinde getirmiştir. Budizm’de okul (vada), araç (yana) ve yol kavramları “Mezhep” kavramıyla örtüşmekte ve bu sözü edilen kavramların hepsi aynı anlama gelmektedir.
Bugün genelde kabul gören sınıflandırmaya göre, Budizmde başlıca dört akım vardır. Bunlar:
Güney Budizmi,Theravada, Güneydoğu Asya Budizm veya Pali Budizmi olarak da bilinir. Takipçileri başlıcaBangladeş, Çin,Kamboçya, Laos,Malezya,Myanmar, Sri Lanka, Tayland veVietnam'da bulunur.
Doğu Budizmi, Doğu Asya Budizmi, Çin Budizmi, Çin-Japon Budizmi olarak da bilinenMahayana'dır. Takipçileri başlıca Çin, Japonya, Kore,Singapur, Vietnam veRusya'nın bazı bölgelerinde bulunur.
Kuzey Budizmi,Tibet Budizmi, Tibet-Moğol Budizmi, Lamaizm,Vajrayana olarak da bilinir. Tibet, Moğolistan,Bhutan başlıca olmak üzere Nepal, Hindistan, Çin, Rusya ve Türkî Orta Asya'da takip edilir.
Batı ülkeleri: Budizm özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından itibarenABD,Avustralya ve çeşitliAvrupa ülkelerinde de yayılmıştır. Batı'da Budizmin dinî özelliklerinden çok felsefî ve psikolojik özellikleri, meditasyon ve zihin terbiyesi unsurları vurgulanmaktadır.
Hinayana (küçük taşıt) adı da verilen Theravada Budizmi (eskilerin yolu), bireyleri bu Dünya'nın sıkıntı ve ızdıraplarından kurtarmayı amaçlar. Yani, öncelikle bireyin yazgısını ve kurtuluşunu dikkate alır. Buna göre, acı çekmekten kurtulmanın tek yolu, yaşamdan el etek çekerek,Nirvana'ya ulaşmakla elde edilebilecek olan ahlak yetkinliğidir. Buna karşın Mahayana Budizmi (büyük taşıt), bireyden çok tüm insanlığı, yani bütünü dikkate alır. Bu anlayışa göre, büyük borç gerçekte tüm insanlığa hizmet ettikten sonra ödenmiş olacaktır ve bireyin yalnızca kendisini kurtarmasının hiçbir önemi yoktur. Üçüncü büyük mezhep olan Vajrayana, Mahayana'dan türemiş tantrik bir okuldur. Felsefî açıdan Mahayana'dan çok farklı değildir ancak uygulamada yepyeni yöntemler ekler.
Bütün Budist mezhepler "yeniden doğum" (reankarnasyon) ve karma inançlarını kabul eder.Karuna adı verilen Budist merhamet anlayışı da tüm okullarda ortaktır. Bundan başka bütün Budist mezhepleri ve okullarıDört Yüce Gerçek,Sekiz Aşamalı Asil Yol,12 halkalı nedensellik yasası gibi temel Budist öğretileri kabul eder.[6]
Zaman çizelgesi: Budist geleneklerin gelişimi ve yayılımı(yaklaşık MÖ 450 – yaklaşık MS 1300)
Buda'nın ölümünden birkaç yüzyıl sonraerken dönem sanghasında,vinaya ve öğreti anlayışındaki farklar, coğrafi uzaklık gibi nedenlerle çeşitli ayrımlar ortaya çıkmıştır. Buna bağlı olarak Üçüncü Budist Konsey dönemine gelindiğinde ilkErken Dönem Budist Okulları olanMahasanghika (Büyük Cemaat) veSthaviravadin (eski yol) okulları kurulmuştur.
Daha sonra bu şekilde farklı fikirleri olan 18 okul daha oluşturulmuştur. Bugün bile bu okulların hangi gruba ait oldukları belli değildir. Mahasanghika, dörtShravaka okullarından biri olarak kabul edilmiştir (Sthaviravada, Mahasanghika, Sammitiya ve Sarvastivada).
Theravada kimi zaman Güney Budizm, Pali Budizm ya da Mahayana Budistleri tarafından "Hinayana" (küçük taşıt) olarak da nitelendirilen, Budizmin en eski okulunun günümüzdeki tek temsilcisidir;[7] disipline ve monastik hayata büyük önem verilir; rahipler için katı kuralları vardır. Theravada yalnızcaPali Derlemesi'ni kabul eder, Mahayana mezhebinden farklı olarak mistisizm ve mistik spekülasyonlara yer verilmez, felsefidir; ruhun ve tanrının olmadığı olgusu üzerine en çok duran Buddhizm mezhebidir.
Mahayana mezhebinden farklı olarak yalnızca Gautama Buddha'nın öğretilerinin "üstün" olduğu kabul edilir, daha sonra aydınlanan ve "Buddha" olarak isimlendirilen kişiler Gautama seviyesinde değillerdir, Mahayana'nın aksine diğer Buddha'ların da değil yalnızca Gautama'nın öğretileri kutsal metin olarak kabul edilir. Nirvana'ya ulaşmak için pek çok kere ölüp yeniden doğarak "gelişmek" gereklidir.
Mahayana mezhebi içinde, her biri farklı Sutraları vurgulayan, farklı okulları barındırır. En önemlileri,Arık Ülke Budizmi,Zen Budizm veNiçiren Budizmi'dir.
Pali Derlemesi, Mahayanacılar için sadece "başlangıç" seviyesinde olan kutsal metinlerdir. Theravada'dan farklı olarak pek çokMahayana Sutrası kabul edilir. Hatta kimi okullar bunların öğreti olarak Pali derlemesinden daha ileri seviyede ve üstün olduğu söylenir.
Mahayana Budizmine göreBuda-doğası herkesin içinde bulunur. Aydınlanmaya ulaşabilmiş çeşitli üstün varlıkların insanlara yardım edebileceği inancı, göksel mekanlar ve zengin bir kozmografyaya sahiptir.
Zen Budizmi Japon ve Çin olmak üzere başlıca iki okula ayrılır. Çin'de bu okula "Chan" adı verilir. Japon Zen'inden farklı olarak biraz daha felsefidir ve Shurangama Sutra'ya ayrıca önem verilir. Japon Zen'inde başlıcaRinzai,Soto veObaku okulları vardır. Rinzai okulukoanlara fazlaca önem vermesiyle tanınır.
Zen Budizmi kavramlardan ve kelimelerden daha çok anlamın, mananın üzerinde durmaktadır. İnanca olduğu kadar meditasyona ve kişisel deneye verdiği önemle diğer Budist okullarından ayrılır. Yeniden doğum olgusu üzerinde fazla durulmaz, anı yaşamanın önemli olduğuna dikkat çekilir. Zen Budizminde en çok Lankavatara, Elmas ve Platform (Altıncı Pirin Platform Sutrası) Sutralarına önem verilir.
Arık Ülke Budizmi veya Amidism'de ise meditasyon ve deneyimleme değil, iman ön plandadır. Amida Buddha'nın adı sürekli tekrarlanır, böylece öldükten sonra "Arık Ülke" denilen Samsara'nın dışında olduğu kabul edilen bir boyutta yeniden doğulacağına ve oradan da Nirvana'ya daha kolay ulaşılacağına inanılır.
Arık Ülke Budizmi kendi içinde kollara ayrılır bunlardan en katısı Jodo Shinshu adı verilen Japon Arık Ülke okuludur. Bu okula göre kişinin kendini kurtarması imkânsızdır; Gautama Buddha'nın öğrettikleri ile dahi kurtuluş artık mümkün değildir (Mappo), günümüzde insanoğlu kendini asla kurtaramayacak bir haldedir. Dolayısıyla meditasyonun veya deneyimlemenin yararı yoktur, kişinin tek yapması gereken Amida Buddha'nın adını Namu Amida Butsu şeklinde sürekli tekrarlaması (Nembutsu), onun gücüne inanması ve böylece öldükten sonra Arık ülkede doğabilmesidir.
Arık Ülke Budistlerinin en önemli saydıkları Sutralar: Amitabha Sutra, Infinite Life Sutra ve Visualization Sutra'dır.
Niçiren Budizmi tüm Budist mezhepleri içinde en katı olanıdır, diğer bütün Mahayana okullarını "ortodoksluktan, doğru öğretilerden sapma" olarak görür, diğer okullardan farklı olarak en çokLotus Sutra'ya önem verir.
Vajrayana 4. yüzyıl Hindistan'ında oluşan Mahayana Budizmi'nin bir uzantısıdır. Moğolistan Budist geleneği ve Tibet Budizmi bu uzantının etkisi altında gelişmiştir. Sınırlı olarak da Çin ve Japonya'da kendisine yayılma alanı bulmuştur. Vajrayana kimi zaman “Elmas Araç”, Mantrayana (Mantra Aracı), Tantrayana (Tantra Aracı) ya daEzoterik Budizm olarak da adlandırılır.
Vajrayana, zaman zaman Theravada ve Mahayana'nın ardından, Budizmin üçüncüYanası (veya 'taşıtı') olarak kabul edilir. Bu görüşe göre 'dharma çarkının üç devri' vardır. Dharma çarkının ilk dönüşünde Gautama BuddhaVaranasi'deDört Yüce Gerçek gibidharmaları öğretmiş, sonucunda günümüze bir tek Theravada'nın ulaştığı Hinayana okulları ortaya çıkmıştır. İkinci dönüşünde iseBilgeliğin mükemmelleştirilmesi sutralarınınRajgir bölgesinde öğretilmesiyle Mahayana okulları doğmuştur. Dharma çarkının üçüncü devirinde oluşan öğretiler iseShravasti'de öğretilmiş ve tüm varlıklarda bulunanBuda-doğasını açıklamıştır. Vajrayana da bu üçüncü evreden ilham almıştır. Budizm'in en eski okul geleneği olan Theravada “Vazgeçmenin yolu”, Mahayana'nınSutra sistemi “Birleşmenin yolu” olarak tanımlanırken, Vajrayana “Sonuca giden yol” olarak adlandırılmıştır.
Vajrayana, Mahayana ile aynı felsefî temellere dayanır; daha çok benimsediği yöntemlerle (Tantra teknikleri, Vajrayana) ayrılır. Mahayana'da uygulamalar kabaca iki yola ayrılır: iyi niteliklerin mükemmelleştirilmesi metodu olanSutrayana ve nihaiBudalık hedefini yol olarak benimseyenVajrayāna metodu. Vajrayana tamaydınlanmaya ulaşılmadan önceBuda-doğasınınmistik tecrübe ile deneyimlenmesini gerektirir. Bu tecrübelerin aktarılması için, bir ezoterik bilgi kümesinin Budisttantrikyogiler tarafından toplanmış ve nesilden nesile aktarılmış olması gerekir. Uygulayıcı öncelikle yetkin bir rûhânî öğretmen ya daguru tarafından kabul edilmelidir.
Budist uygulamanın özellikle Vajrayana'da sahip olduğu amaç, akıl sahibi canlıların bağlılığını ve varlığını ortaya çıkaran süreci acı döngüsünden ayırmaktır. Buna göre Vajrayana'da en ulu öğretiyle ilgili olarak iki tür yöntemsel yaklaşım vardır:
Harfiyen “fikir aracı” anlamına gelen Sanskritçemantra (मन्त्र) "dinî şiir" demektir.Meditasyon ve görselleştirmenin yanı sıraMantra’nın sözlü geleneği de özel tantrik araçlar arasında yer alır. Bunun devamında gelen tantrik uygulamalar ise ayinlere, törenlere veGuruyoga’ya (öğreticinin ruhu ile bütünleşmesine) aittir. Özellikle Tibet Budizm’inde öğretmenlerden öğrencilere doğrudan aktarma ve öğretmeye büyük değer verilmektedir. Budist öğretisinin başlangıç noktası olarak bu uygulamalarla birlikte güvenilir bir bilgi olması önemlidir. Anlayışlı bir şefkat ve doğru bir bakış açısı olmaksızın bu yöntemleri uygulamanın imkânı yoktur. Buda’dan öğrenilen Sekiz Aşamalı Asil Yol'un ahlâkî kuralları tüm Budist yolunun ve tabiî ki Vajrayana’nın temellerini oluşturur. Ayrıcaakıl sahibi bütün canlıların aydınlanmasındaki faydanın sağlanması için Mahayana’nın harekete geçmesi daima gereklidir.
SanskritDharma (Pali dilindeDhamma) kelimesi Budizm’de iki anlamda kullanılmaktadır:
Dünyayı oluşturan etmenler, olgular topluluğu ve doğa yasaları (dharmalar)
Buda'nın öğretileri: Buddhadharma, Dört Yüce Gerçek, Sekiz Aşamalı Asil Yol gibi doğrudan Buda'ya atfedilen öğretilerle birlikte, Mahayana ve Vajrayana'da kabul edilen öğretileri kapsar.
BudaDharma öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve meditasyon gibi birçok zihinsel içe bakış yöntemleri ile doğrulanmasını istemiştir. İnançla değil, ancak kişisel deneyimleme ile bir üstün farkındalık durumu oluşturulabilir ve aydınlanmaya ulaşılabilir.
Budizmde her varlık sonsuz bir ölüm veyeniden doğum döngüsü içinde,Altı Âlem denilen farklı yaşam formları arasında tekrar tekrar var olur. Ancak yeniden doğum kavramı diğer dinlerdeki,sabit ve her şeyden apayrı bir varlığı olan “ruhun göçü”, yanireenkarnasyon inancından farklıdır. Bunun nedeni Budizm'e has iki temel kavramdır:anatta, çevresinden bağımsız birben olgusunun yokluğu; veanicca, her şeyin değişime tabi olması.Karma (Sanskritçe) ya da Pali dilindekamma kelimeleri,eylem anlamına gelmektedir. Budizm'de ise erdemli (kusala) veya zararlı (akusala) istemlerin ve bunların yol açtığı zihinsel etmenlerin, canlılarınyeniden doğum süreçlerini ve yazgılarını şekillendirmesini ifade eder.[8] Olumlu ya da olumsuz her eylemin karması, bizzat o yaşam süresinde veya daha sonrakilerdemeyve verecek birtohum yaratır.[9]
Reenkarnasyon (Pali dilinde Punabbhava) ve Karma Buda'dan önce Hint felsefesinde bilinen kavramlardı. Buda, çoğunlukla, batılı alımlamalardan kaçtığı gibivedik tasarımlarına da karşı gelmekte ve kendi deneyimlerine göre eksiklikleri tamamlamaktaydı. Hint felsefesinde bilinenAtman (Sanskritçe) ya daAtta (Pali dilinde) ‘benlik’i Batı'ya ait düşünce dünyasındaki insan ruhuyla benzer görmekteydi. Buda, bireysel olarak varlığı ve yeniden de doğabilecek sabit bir bütünlüğü reddetti. Bunun aksine Anatman (Sanskritçe) ya da Anatta (Pali dilinde) hakkında görüşlerini dile getirmekteydi. Ona göre Atman’ın tasviri, Dünya'nın durumu hakkındaki yanılmanın bir bölümüdür. Buda’nın öğretilerine göre kişilik, insanın kendi deneyimleri ve Dünya'yı algılamasıyla birlikte beş gruptan (Sanskritçe:skandas) oluşmaktadır: Vücut, duyu, idrak, ruhsal farkındalık ve bilinçaltı.
Vedik geleneğinde bilinen şey, Budizm’e göre sadece değişmez bir bütünlüğü değil, aynı zamanda sürekli bir oluşumu, değişimi ve ölümü içine alıyordu. Buna göre de yeniden doğuş olamazdı. Budizm’de reenkarnasyonun sadece ‘ruh göçü’ değil, karma bir dürtü olduğu anlaşılır. Bu dürtü, yeniden beliren, bir ya da birden fazla varoluşu yeniden açığa vuran söz konusu dengeli karmabilanzların bir sonucu değildir. Bildik biralegori mum ışığıyla birlikte bu işlemi, yanan diğer mumlarla karşılaştırır. Ne mum ışığı kalır, ne de asıl mum ışığı olmadan ondan sonra gelenler.
Yeniden doğuşun gerekçesi duyu tatminine olan istek, var olma ve gerçekleşme dürtüsü ve Karma'dır.
Kimi Budistler,aydınlanmış canlılar dışındaki “duyarlı canlıların” olayları algılamasında temel bir yanlış bulunduğunu kabul eder. Duyarlı canlılar, doğada tek başına ortaya çıkan olayları kendilerini diğerlerinden soyutlayarak algılarlar. Gerçek bir varlık bu anlayışa göre, her ne kadar asıl özünde “iç varlıktan yoksun” (Shunyata) olsa da, yanıltıcı bir şekilde bir olayın yerine geçmektedir. Bu yerine geçmeden ötürü diğer olaylardan bağımsız ortaya çıkan bir “Ben” tanımı oluşur. Bu “Ben” tanımı ile birlikte temelleri bilgisizlik, esaret ve nefret olan “Kök- Zihinsel zehir” diye adlandırılan üç tanım ortaya çıkar. Bu zihinsel zehir nedeniyle vücut, dil ve ruhla ifa edilen, acıya neden olan eylemler Karma felsefesini ortaya çıkarır. Karma zihinsel izlenimlerin nedeni olarak da tanımlanır. Bu izlenimler zihinsel zehirlenmeye koşullu eylemlerden oluşur ve gelecekteki acı dolu deneyimlerin sonucu olarak da ortaya çıkar. Aydınlatılmamış akıl sahibi canlıların zihnindeki karmik izlenimler (belirgin bir özne kabulüne dayalı olarak) bireysel yaşam gerçekliğinin ortaya çıkmasına neden olur. Yeniden doğumun, yaşlılığın, hastalığın ve ölümün ortaya çıkardığı acının döngüsüne (Samsara'ya) bağlı olan tanrılar, yarı tanrılar, insanlar, hayvanlar, aç ruhlar ve cehennem canlılarının farklı tabakaları bu yaşam gerçekliğinin örnekleridir.[kaynak belirtilmeli]
Dört Yüce Gerçek ve Sekiz Aşamalı Asil Yol bütün Budist okullarında itibar edilen öğretilerdendir. Budist yazmalarda kaydedildiğine göre, Dört Yüce Gerçek Gautama Buddha tarafından, aydınlanmaya ulaştıktan sonra verdiği ilk vaazda öğretilmiştir.[10]
1. gerçek,Dukkha: acı, hayatın ve varoluşun bir parçasıdır.
2. gerçek,Samudaya: acıların kaynağı arzu ve isteklerdir.
3. gerçek,Nirodha: istek ve arzular bırakılırsa acılar sona erdirilebilir.
4. gerçek,Magga: acıların sona erdirilmesinin yolu Sekiz Aşamalı Asil Yol'dan geçer. Doğru kavrama, doğru düşünce, doğru söz, doğru eylem, namuslu kazanç, doğru çaba, uyanıklık ve doğru konsantrasyon.
Sekiz Aşamalı Asil Yol, en önemli Budizm öğretilerinden biridir. Bu öğreti, tüm Budist okullarında temel öğreti olarak da gösterilmektedir. Buda'nın belirlediği “Dört Yüce Gerçek”in sonuncusudur ve Nirvana’ya giden (acıları sona erdiren) yol olarak kabul edilir.
Bu yol,Pali Kanon’unDigha-Nikaya’sında yer alan ve en önemlilerinden biri olan 22. Buda öğretisidir. Bu öğreti,Mahasatipatthana Sutta’nın da temel taşlarındandır. Budizm, acıdan ve ıstıraptan kurtulmanın ancak bu sekiz yol sayesinde olacağını savunmaktadır.
Türkçe
Pali
Sanskrit
Çince
I
Gerçek Bilgi
sammā diṭṭhi
Samyag Drishti
正見
II
Doğru Zihniyet
sammā sankappa
Samyak Samkalpa
正思惟
III
Doğru Söz
sammā vācā
Samyag Vac
正言
IV
Doğru Davranış
sammā kammanta
Samyak Karmanta
正業
V
Doğru Yaşam Biçimi
sammā ājīva
Samyag Ajiva
正命
VI
Gerçek Çaba
sammā vāyāma
Samyag Vyayama
正精進
VII
Gerçek Dikkat
sammā sati
Samyak Smriti
正念
VIII
Gerçek Uyanıklık
sammā samādhi
Samyak Samadhi
正定
Sekiz basamak, üç başlıkta toplanır. Bunlar; bilgelik (ilk iki basamak), güzel ahlak ve ruhsal-manevi arınmadır (son üç basamak). Sekiz Asil Yol'un her basamağı “Samma” sözcüğüyle başlar. Bu sözcük, “doğru” ve “gerçek” kavramlarının tam karşılığıdır. Söz konusu kavramla benlik ve bencillik düşüncesi tamamen dışlanmıştır.
Sekiz Asil Yol'un tüm düşünceleri; ayırmadan, ötekileştirmeden birbirine bağlayıcı özelliği vardır. Buda'nın yolu aşırılıktan uzak bir yoldur. İlk iki basamak, tavır ve düşünce arasında bağlantı kurar. Bilinçli olma ya da bilinçsiz olma arasındaki ayrıma varmak için daima düşünme sürecindedir. Bu süreç, insanı etkin olmaya hazırlamaktadır. Üçüncü basamak ve sonraki iki basamak da ahlâkî davranışlara vurgu yapar. Son üç basamak ise; manevi boyutta ruhsal arınmadan bahseder.
Asil Yol kavramı, Budizm'de aşamalardan oluşan doğrusal bir yol anlamına gelmemektedir. Her basamak, aynı derecede öneme sahiptir, görünüşte birbirinden bağımsız gibi görünseler de aslında tam anlamıyla bir bütünlük içerisindedirler. Örnek gösterilecek olursa; basamaklarda yer alan “doğru söz” kavramı aynı zamanda “doğru davranış” ve “gerçek uyanıklık” kavramlarıyla bağlantı içerisindedir.
Kimi mezhepler evren hakkında entelektüel tartışmaların faydasız olduğunu savunsa da, genel olarak belli aşamalarda felsefî çalışmaların gerekli olduğu kabul edilir. Budist yolda nihai hedef olan Kurtuluş (Nirvana), gerçekliğin doğru bir şekilde algılanmasıyla yakından ilgilidir. Kendinin ve tüm olguların gerçek doğasının farkına varan kişi, ızdıraplardan (Dukkha) ve sonsuz yeniden doğum döngüsünden (Samsara) kurtulmuş olur.
Geçicilik (Anicca),Varoluşun Üç İşaretinden biridir. Budist görüşe göre, tüm olgular değişken, kararsız ve geçicidir. Deneyimlediğimiz her şey parçalardan oluşur ve varoluşları dışsal koşullara bağımlıdır. Her şey devamlı bir devinim içindedir, dolayısıyla koşullar ve bu arada nesnenin kendisi de değişmektedir. Nesneler durmaksızın var olup ardından yok olmaktadır. Hiçbir şey sonsuza dek süremez.
Geçicilik öğretisine göre insan hayatı, bu akışın yaşlanma süreci, yeniden doğum döngüsü (samsara) veya her tür kayıp deneyimi içindeki somut bir ifadesidir. Öğreti ayrıca nesneler geçici olduğundan, onlara karşı bağlılığın da boş ve acı (dukkha) verici olduğunu ileri sürer.
Budizm'in önemli kavramlardan biri olanDukkha (Pāli दुक्ख;Sanskrit दुःखduḥkha), ızdırap, acı, keder, üzüntü, tatminsizlik, rahatsızlık, endişe, stres ya da hüsran olarak çevrilebilir. Dukkha genelde “ızdırap” olarak çevrilse de, felsefî olarak anlamı daha çok, rahatsız edilince duyulan “kaygı” şeklindedir. Kimi Budist yazarlar ızdırap kelimesinin orijinal anlamı tam olarak karşılamadığı ve “olumsuz duygusal çağrışımlar”[11] yaptığını iddia etmektedir. Kimileri de Budizmin kötümser bir görüş olduğu izlenimi yarattığı gerekçesiyle ızdırap kelimesini reddeder ve Sanskritçe'deki şekliyle dukkha olarak kullanmayı tercih eder.[12][13][14] Gerçekte Budizm ne kötümser, ne de iyimserdir, yalnızca gerçekçidir.
Anatta (Pāli) ya daanātman (Sanskrit) "bensizlik" anlamına gelen bir kavramdır. Hint felsefesinde, değişmez, kalıcı bir özün veya ruhun varlığıātman kavramıyla ifade edilmiştir. Bu kavram ve buna bağlantılı olan, tüm varlıkların nihai atman'ı kabul edilenBrahman kavramı, Hint metafiziği, mantığı ve bilimi için vazgeçilmez olmuş, tüm görünür şeylerin ardında kalıcı bir gerçek olması gerektiği anlayışı kabul görmüştür. Budistler tüm bu atman kavramlarını reddederek, geçicilik ve değişkenliği vurgulamıştır. Dolayısıyla Budist anlayışa göre, her tür tözel, kişisel benlik kavramı yanlıştır ve cahillik âleminde oluşmuştur.
Nikaya’larda, anatta metafizik bir sav olarak değil, ızdıraptan kurtulmak için izlenen bir yaklaşım olarak kabul edilmiştir. Aslında Buda, kişiyi ızdıraba bağlayan ontolojik görüşler oldukları gerekçesiyle, “bir benliğim vardır” ve “bir benliğim yoktur” şeklindeki metafizik savlarının ikisini de reddetmiştir.[15] Bir kişi ya da nesneyi oluşturan, sürekli değişmekte olan fiziksel ve zihinsel öğeleri ("skandhas") incelemek yoluyla, uygulayıcı ne tek tek parçaların, ne de bir bütün olarak kişinin bir benlik oluşturmadığı sonucuna varacaktır.
Bağımlı kaynaklanma anlamına gelen pratītyasamutpāda (Sanskritçe; Pali: paticcasamuppāda; Tibetçe: rten.cing.'brel.bar.'byung.ba; Çince: 緣起) öğretisi, Budist metafiziğin önemli bir parçasıdır. Tüm olguların, bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde, neden ve etkiler ağından ortaya çıktığını ifade eder. “Bağımlı köken”, “birbirine bağımlı kaynaklanma”, “koşullu oluşma” ya da “durumsallık” olarak çevirmek mümkündür.
Pratītyasamutpāda kavramının en çok bilinen uygulaması, ızdırap ve yenidendoğum döngüsünü (Samsara) ayrıntılı olarak anlatanOn iki Nidānalar (Pali dilindeki "neden, temel, kaynak veya orijin" anlamındakinidānadan) şemasıdır.[16]
On iki Nidānalar, her biri bir sonrakine yol açacak şekilde birbirini takip eden nitelikler/koşullar arasında bir nedensellik ilişkisi tanımlar:
Nāmarūpa: kelime anlamı olarak isim ve biçim, zihin ve beden kastediliyor[19]
Ṣaḍāyatana: altı duyu merkezi: göz, kulak, burun, dil, beden ve zihin-organ
Sparśa: farklı yerlerde iletişim, izlenim, uyarı (bir duyu nesnesi tarafından) olarak çevrilir
Vedanā: genellikle duygu olarak çevrilir: buradaki "hazcı" bir anlamdadır, örn. bir şeyin hoşa gidip gitmemesi veya nötr olması
Tṛṣṇā: kelime anlamı olarak susuzluk, ancak Budizmde hemen her zaman arzuya işaret eder
Upādāna: tutunma veya bağlanma; kelime aynı zamanda yenidendoğum döngüsünü besleyen yakıt anlamına da gelir
Bhava: kelime anlamıyla olma (varoluş) veya dönüşme. (Theravada bunun iki anlamı olduğunu açıklar: yeni bir varoluşu üreten karma ve varoluşun kendisi.[20])
Jāti: kelime anlamıyla doğum, ancak yaşamın kavramsal olarak başladığı anlaşılır[21]
Jarāmaraṇa (yaşlılık ve ölüm) ve bununla birlikte śokaparidevaduḥkhadaurmanasyopāyāsa (yas, matem, acı, üzüntü ve ızdırap)
Duyarlı varlıklarsamsara boyunca, Nirvana'ya ulaşarak kendilerini bu ızdıraptan kurtarana değin sürekli acı çekerler. İlk Nidana'nın, cahilliğin ortadan kaldırılması, diğerlerinin de ortadan kalkmasını sağlayacaktır.
ÖnemliMahayana metinlerinden biri olanKalp Sutra'da Buda'nın ciddi öğrencilerinden olan ve Nirvana'ya ulaştığına inanılan, kendisine de bazen "Buddha" (aydınlanmış) denilenBodhisattva Avalokiteshvara (Guan Yin), Buda'nın yaptığı derin içe dalış meditasyonunu yaptıktan sonra şunları söyler ve Buddha da bu gerçeği kavradığı için onu över:
"Form boşluktan farklı bir şey değildir; boşluk formdan farklı bir şey değildir. Aynı şey duygu, idrak, oluşum ve bilinç için de geçerlidir.
Bütün olgular aslında boşluktur. Onlar ne yaratılmış, ne yok edilmiştir; ne kirlidir, ne de temiz; ne artarlar, ne de azalır. Bu nedenle boşlukta form, duygu, idrak, oluşum, veya bilinç yoktur; göz, kulak, burun, dil, beden, veya zihin de yoktur..."[22]
Avolakiteshvara kendinden, değişmez sabit gerçekliği olan hiçbir şey olmadığını her şeyin sebeplere ve koşullara bağlı olduğunu söyler. "Ben" diye bir şey aslında yoktur. Formlar (algıladığımız dış dünya) aslında "gerçek" değildir. "Form" olmadan algı da olmayacağından ve zihin kendini ifade edemeyeceğinden kendini anlamlandıramayacağından zihin de aslında bu "boşluğa" dahildir. Ama zihin olmadan da "formlar" hiçbir şey ifade etmeyecektir. Form olmadan zihin diye bir şey olmaz çünkü hiçbir şeye tepki vermez ama zihin olmadan da form hiçbir şey ifade etmez. Bütün Dünya aslında altı organın altı farkındalık biçiminin (ki bunun içine ayrıca düşünme de dahil edilir) ilüzyonundan ibarettir. Duyu organları ve beynin yarattığı düşünce yetisi de ilgili farkındalık biçimlerini algılar. Ama bunlar "gerçeklik" değildir, gerçeklik bunlardan oluşmaz. Buddha'ya göre aslında "gerçek zihin" beyinde yahut vücudun içinde de oluşmaz. Beyinde oluşturduğumuz düşünceler "gerçek saf zihin" değildir dış dünyaya bağlı yorumlardan, deneyimlerden, deneyimlemelerden ve egodan "ben" düşüncesinden oluşur.
Budizm, bilgeliğiPrajñā kavramıyla daha doğrusu geniş kapsamlı olarak her şeyin ve bütün fenomenlerin iç içe girdiği ya da bağımsız bir ‘Oluş’un özündeki fenomenlerden yoksun bir bilgi olanSunyata (Sanskritçe) ile tanımlamıştır. Fenomenlerin ve benliğin algılanmasındaki Sunyata gerçekliği aydınlanmanın elde edilmesinde temel bir deneyimdir.
Prajna, bütün fenomenleri ve evrendeki olayların hepsini içine alan geniş kapsamlı bilgeliği tasvir etmektedir. Bu nedenle, Prajna, insan aklının bütün varlık biçimlerini algılamadan önce onları kavramlar içinde anlamaya çalışır. Budizm öğretilerine göre Prajna, beden ve ruh dengesini kurarsa ve Samadhi’deki özne ve nesnelerin ayrımına varırsa dolaysız ve sezgisel bir deneyim elde edecektir. Bu duruma gelebilmek için Zen-Budizm’deki oturma meditasyonunun (Zazen) alıştırmaları uygulanmaktadır. Prajna genelde dişil olarak kabul edilir. Bilgelik, Budizm’deki kutsal Asil Sekiz Yol’un birinci ve ikinci aşamasından sayılmaktadır.
Doğru görüş, bilgi
Doğru tutum, niyet
Doğru tanı, net bir görüşün uygulayıcısıdır ki hem maddi hem de manevi olarak sürekli bir değişimi boyunduruğu altına almıştır.(Anicca) Bu bilgi onu Dört Yüce Gerçek'e götürür: ‘Herkesin hayatı kederlidir.’ Doğru tutumun bilgeliği, acıların nedenini anlamak, üstesinden gelmek ve Asil Sekiz Yol üzerine yazdığı yazıları ölene kadar tamamlamak niyeti olgunlaştırır.
Vedanta bilinç durumunu dörde ayırır: Vaischvanara, uyanık olma durumu; Taijana, rüyada olma durumu; Prajna ve Turiya ise ‘dördüncüsüdür.'Mandukya-Upanishad ayrıntılı olarak bunlarla ilgilenmiştir. Bu dört bilinç durumu Avastha, Jagrat, Svapna, Sushupti ve Turiye olarak da adlandırılmaktadır.
Karuna (şefkat), Budizm düşünce okulunun ve etiğinin merkezi bir kavramıdır. Acıma, sevgi ve şefkat erdemi anlatılmaktadır. Metta'nın (iyilik seven), Mudita'nın (neşeli) ve Upekkha'nın (suskun) yanı sıra bu düşünce tutumunun,Bodhisattva'nın diğer aydınlanma yoluna ulaşmasına yardım eden dört temel erdemden (Brahma-Viharas) birini geliştirmesi gerekmektedir. Karuna'nın gelişmesindeki koşul bütün varlıkların birlik tecrübesini edinmektir. Bu ayrı olmama deneyiminin tutarlılığı, bütün kutuplaşmış düşüncelerin ve bununla birlikte birbirine bağlı olan direniş ve antipatinin çözüldüğü bir şefkat durumudur. Bu Dünya'daki bütün varlıklar ve olaylar aynı sevgi ve yardımseverlikle karşı karşıya getirilmiştir. Bu düşünce tutumundaki erdem Boddhisattva Avalokiteshvara sayesinde Mahayana Budizm'inde hayat bulmuştur. Karuna kavramı, Budizm metinlerinde bulunmayan kurum adları ve sağlam tekniklerle ilintilendirilmektedir.
Adanma, Budistlerin çoğunluğu için uygulamanın önemli bir parçasıdır.[23] Adanma uygulamaları arasında selamlama, bağış, hac, ilahi söyleme bulunmaktadır. Arık Ülke Budizminde Amitabha Buddha'ya adanma başlıca uygulamadır. Niçiren Budizminde ise başta gelen uygulama Lotus Sutra'ya adanmadır.
Geleneksel olarak çoğu mezhepte Budizme girişte ilk adımÜç Hazine'ye (Sanskrit: त्रिरत्नTriratna or रत्नत्रयRatna-traya,Pali:Tiratana)sığınmak olarak kabul edilir.[24] Kimi kaynaklarda küçük hatta henüz doğmamış çocuklar için bile sığınma merasimi yapılabileceğini belirtilir.[25] Tibet Budizminde kimi zaman bir dördüncü olarakLama'ya sığınılır.Bodhisattva yolunu seçen kişiler iseyemin ederler; bu tür adanmışlık Budizmdeşefkatin en yüksek ifadesi sayılır.
Sangha: Kelime olarak grup, cemiyet anlamına gelir; ancak Budizmde belli bir gruba işaret eder. Bu Budist dinadamları (bhikkhu ve bhikkhuniler) olabileceği gibi, Aydınlanmanın ilk basamağına ulaşmış (Palice'deSotapanna) kişiler de olabilir.
Kayıtlara göre Buda kendisini bir örnek olarak göstermiş, ancak takipçilerinden kendisine inanç (Sanskrit श्रद्धाśraddhā, Pālisaddhā) beslemelerini talep etmemiştir. Ayrıca öğretilerinin olduğu gibi kabul edilmemesini söylemiş ve öğrencilerini bunları kendi başlarına test edip kabullenmeleri için cesaretlendirmiştir (bakınızKalama Sutta). Dharma da, aynı şekilde ızdıraba son vermek ve aydınlanmaya ulaşmak için kılavuzluk ederek ihtiyacı olana sığınma sağlar. Saṅgha, yani Budist manastır düzeninin ise, orijinal öğretileri muhafaza ederek ve Buda'nın ortaya attığı esasların gerçekleştirilebileceğine dair canlı örnekler sunarak sığınma sağladığı kabul edilir.
Śīla (Sanskritçe) ya dasīla (Pāli) genellikle diğer dillere "erdemli davranış", "ahlak", "etik" veya "ilke" olarak çevrilir. Beden, zihin ya da konuşma yoluyla yerine getirilen, bilinçli bir çabayı içeren bir eylemdir.Üç uygulamadan (Sila,Samadhi vePanya) biri,pāramitāların ikincisi olarak kabul edilir. Düşünce, söz ve eylemin ahlâkî saflığı anlamına gelir.
Sila,Samadhi/Bhāvana olarak anılan zihin gelişiminin temelidir. İlkeleri izlemek yalnızca içsel olarak uygulayıcının zihinsel huzurunu desteklemekle kalmaz, aynı zamanda dışsal olarak topluluğun da huzurunu sağlamaya yardımcı olur. Karma Yasasına göre, ilkeleri izlemek bir takım faydalar getirir, huzur ve mutluluk verici etkilere yol açacak nedenler oluşturur.
Sila ahlâkî davranışın genel ilkeleri olarak kabul edilir. Birçok seviyedesila mevcuttur, bunlardan "temel ahlaka" (Beş İlke), "çileci temel ahlaka" (Sekiz İlke), "öğrenci rahiplere" (On İlke) ve "rahiplere" (Vinaya ya daPatimokkha) yönelik olanları vardır. Sıradan halk genelde tüm Budist okullarında ortak olan Beş İlkeyi izler. Ancak isterlerse, temel çileci uygulamaları barındıranSekiz İlke’yi izleyebilirler.
Beş İlke, uygulayıcıların endişelerden uzak, mutlu bir yaşam sürüp rahatlıkla meditasyon yapabilmelerini sağlamak üzere geliştirilmiş eğitim kurallardır.
1. Can almaktan kaçınmak (duyarlı yaşam formlarına karşı şiddetsizlik)
5. Farkındalık kaybına yol açan sarhoş edici maddelerden (özellikle alkol ve uyuşturucular) uzak durmak
İlkeler, uyulması zorunlu emirler olarak değil, halkın istekleri doğrultusunda kabul edip izleyeceği, uygulamayı kolaylaştıran eğitim kuralları olarak tasarlanmıştır.[26] Dolayısıyla başkalarını ahlâkî olarak yargılamak için kullanılmazlar. Budist düşüncede, başka hiçbir ileri Budist uygulama yapmadan, yalnızcacömertlik geliştirilmesi ve ahlâkî davranışlar, bilincin öylesine saflaştırılmasını sağlar ki, alt düzey cennetlerden birinde yeniden doğmak bile mümkündür. Kişinin amacını sınırlayıp böyle bir cenneti hedeflemesinde ise herhangi yakışık almayan veya Budizme aykırı bir yön bulunmamaktadır.[27]
Sekiz İlke'de, cinsel suistimal hakkındaki üçüncü ilke daha katı yapılmış veBekârlık İlkesi haline getirilmiştir. Diğer üç ilke ise şunlardır:
6. Yanlış saatlerde yemekten kaçınmak (yalnızca gündoğumundan öğlene kadar yemek)
7. Dans etmekten, müzik çalmaktan, mücevher takmaktan, makyaj malzemesi kullanmaktan, gösteri ve eğlencelerden kaçınmak
8. Yüksek veya lüks sandalye ve yatakları kullanmaktan kaçınmak.
Budist Etik, ahlâkî kurallar çerçevesinde Budizm’in bir özeti niteliğindedir. “Buda’ya giden yol” kavramında uygulama odaklı yönlendirmeler söz konusudur. Budizm'in en büyük değeri ve kutsal amacı “Uyanış”tır (Nirvana). Budist Etik kutsal amaca ulaşma noktasında faydalı (kusala) ya da zararlı (akusala) davranışlar açısından Budizm’den farklıdır.
Budist Etik, insanın içerisindeki uyanışı sağlamanın bir yoludur. Fakat Hristiyan dîni uyanmayı prensipte farklı olarak kabul eder. Özerk bir etik olan Budist Etik, kutsal amaca ulaşmak için yapılan erdemli davranışları değerlendirir. Diğer dinler ise; kutsal amaca ulaşmayı engelleyici davranışları ele alır. Bu farklılıklar sebebiyle Budizm’in din ya da felsefî bir görüş olup olmadığı daima tartışılmıştır. Budist Etik’te diğer dinlerin aksine doğru-yanlış, iyi-kötü gibi kavramların net ve değiştirilemez karşılıkları yoktur. Bunun yerine Budist Etik’te doğal davranışlar sonucu ortaya çıkmış Karma Felsefesi vardır. Bundan yola çıkarak, faydalı (kusala) kavramında tanrısal, itaatkâr ya da kutsal amaca ulaşmayı sağlayan davranışların tümü anlamı vardır. Zıt kavram olan zararlı (akusala) kavramı ise; tanrısal olmayan asi ya da kutsal amaca ulaşmayı engelleyici davranışların tümü anlamındadır.
Örnek nitelikteki Budizm kaynaklarının büyük bir bölümü Buda öğretilerini ve önemli Budizm düşüncelerini içerir. Bu kaynaklar “Nirvana”yı sağlayan sayısız yolları ve metotları tanımlar. Budizm’in farklı okulları ve sistemleri bu kaynakların yorumlanmasındaki farklılıklar nedeniyle birbirinden ayrılır.
Tüm Budist okullarının ve Budist Etik’in ortak şartı, Sekiz Aşamalı Asil Yol’u da içerisine alan Dört Yüce Gerçek’tir. Kutsal amaca ulaşmanın (ıstıraptan kurtulma) ancak bu şekilde gerçekleşeceğine inanılır. Fakat buna ek olarak, çoğu Budist okullarında verilen Budist öğretisi ve etiğinin önemli unsurlarının farklı algılanışı da söz konusudur. “Üç Ana Uygulama” Budist Etik'te; Güzel Ahlak (sila), Doğru Konsantrasyon (samadhi) ve Bilgelik (Panna) kavramlarını içermektedir. “Paramita” ise cömertlik ve sevgi doluluk anlamlarını verir.
Vinaya rahip ve rahibeler için özel olarak geliştirilmiş ahlâkî kurallardır. Bu kurallar Theravada geleneğinin kabul ettiği, toplam 227 kuraldan oluşanPatimokkha’yı da kapsar. Vinaya yazmalarının (vinayapitaka) kapsamına giren kurallar okuldan okula küçük farklılıklar göstermekte, Vinaya’ya bağlılık konusunda da farklı okullar farklı standartlar uygulamaktadır.Öğrenci rahipler ise, manastır yaşamı için temel kurallar olanOn İlke’yi izlerler.
Manastır yaşamını düzenleyen kurallar hakkında Buda sürekli olarak dinleyicilerine önemli olanın ilkelerin özünü kaybetmemek olduğunu belirtmiştir. Diğer taraftan, kurallar tatminkar bir yaşamı temin etmek üzere tasarlanmış ve daha yüksek hedeflere ulaşmak için mükemmel bir sıçrama tahtası sağlamaktadırlar. Buda manastır yaşamını seçenlere, “kendi başına bir ada” gibi yaşamalarını söylemiştir. Bu açıdan yaşamı vinaya'nın belirlediği şekilde yaşamak, bir araştırmacının belirttiği üzere: “sona yönelmiş bir araç olmaktan öte: daha çok kendi içinde bir sondur.”[28]
Doğu Budizminde,Bodhisattvalar için Mahayana geleneğininBrahmajala Sutra’sında (aynı adlı Pali metin ile karıştırılmamalıdır) ortaya konan kendine has bir Vinaya ve etik anlayış mevcuttur. Japonya’da bu kurallar tüm diğer manastır kurallarının yerini almıştır ve rahiplerin evlenmelerine izin verir.
Budist meditasyonu temelde iki tema ile ilgilenir: zihnin dönüşümü ve bu zihnin kendisinin ve diğer olguların keşfi için kullanılması.[29] Theravada Budizmine göre Buda iki tür meditasyon öğretmişti,samatha meditasyonu (Sanskritçe:śamatha) vevipassanā meditasyonu (Sanskritçe:vipaśyanā). Çin Budizminde, bu meditasyonlar (Chih Kuan olarak tercüme edilmiştir) bilinmekle birlikte, Chan (Zen) meditasyonu daha popüler olmuştur.[30] Yazar Peter Harvey’e göre, Budizm’in sağlıklı geliştiği dönemlerde, sadece rahipler, rahibeler ve evli Lamalar değil, sıradan halktan kendini adamış insanlar da meditasyon uygulamıştır.[31] Budizm Ansiklopedisi adlı kaynağa göre, tam aksine modern zamanlara kadar Budist tarih boyunca, sıradan halkın ciddi meditasyon uygulaması olağan olarak görülen bir olgu değildi.[32]
Sekiz Aşamalı Asil Yol’un belirttiği şekliyle,samyaksamādhi "doğru konsantrasyondur".Samādhi geliştirmenin başlıca yolu meditasyondur.Samādhi'nin geliştirilmesiyle, kişinin zihni kirlerden arınmış, huzurlu, sakin ve berrak hale gelir.
Meditasyonu yapan bir kez güçlü ve etkin bir konsantrasyona (jhāna, Sanskritçe ध्यानdhyāna) ulaştıktan sonra, zihni gerçekliğin nihai doğasına dalmaya ve içyüzünü kavramaya (vipassanā) hazır hale gelir ve sonunda tüm ızdıraplardan kurtulması mümkün olur. Kavrayışı elde etmek için ihtiyaç duyulan zihinsel konsantrasyona ulaşma yolunda, farkındalık gelişimi vazgeçilmez bir öneme sahiptir.
Samatha meditasyonu bir nesne ya da düşüncenin farkında olmakla başlar, kişinin bedenine, zihnine ve tüm çevresine yayılarak, bir tür tam konsantrasyon ve huzur (jhana) durumuna yol açar. Meditasyon tarzında, bağdaş kurarak ya da diz çökerek oturmaktan, ilahi söylemeye, yürümeye kadar pek çok farklı yöntem bulunur. En yaygın yöntem, kişinin nefesine konsantre olmasıdır (anapanasati), çünkü bu yöntemle hemsamathaya, hem devipassanaya ulaşmak mümkündür.
Budist uygulamada,samatha meditationunun zihni sakinleştirebileceği, ancak zihnin nasıl rahatsız olmaya başladığını anlamamızı yalnızcavipassanā meditasyonunun sağlayabileceği söylenir. Böylelikle bilgi (jñāna; Pāliñāṇa) ve erdeme (prajñā Pālipaññā) kavramak ve dolayısıylanirvāṇaya (Pālinibbāna) ulaşmak mümkün olacaktır. Kişi jhanadayken, tüm kirler geçici olarak bastırılır. Ancak erdem (prajñā veyavipassana) tüm kirlenmeleri ortadan kaldıracaktır. Jhanalar aynı zamandaArahantların dinlenmek amacıyla geçtikleri durumlardır.
Prajñā (Sanskritçe) veyapaññā (Pāli),bağımlı köken, Dört Yüce Gerçek vevaroluşun üç işareti kavramlarının kavranmasıyla ulaşılan erdem anlamına gelir.Prajñā acıları ortadan kaldırma vebodhiyi ortaya çıkarma gücü olan erdemdir. Tüm şeylerin doğasındakidukkha (tatminsizlik),anicca (geçicilik) veanatta (bensizlik) gibi olguları açığa çıkararak, nirvanaya ulaşmada temel araç olduğu söylenir.Prajñā Mahayana geleneğindepāramitāların altıncısı olarak sayılmıştır.
Öncelikleprajñā, vaazlar (Dharma konuşmaları) dinleyerek, okuyarak, araştırarak, Budist metinleri ezberleyerek ve konuşmalara katılarak kavramsal düzeyde elde edilir. Kavramsal anlayışa ulaşıldıktan sonra günlük hayata uygulanmalıdır ki, böylelikle her Budist Buda'nın öğretilerinin doğruluğunu pratik düzeyde deneyebilsin. Burada dikkat edilmesi gereken, teoride kişinin derin meditasyonda olsun, vaaz dinlerken, günlük hayatında çalışırken ya da herhangi bir eylem sırasında olsun, uygulamanın herhangi bir devresinde Nirvana'ya ulaşabileceğidir.
Zen Budizm (禅), Çin ve Japonya'da çokça rağbet gören bir Budist okuldur ve meditasyona özel bir vurgu yapar.[33] Zen diğer Budizm modellerine kıyasla yazmalara daha az önem atfeder ve gerçeğe doğrudan rûhânî atılımlarla ulaşılacağını vurgulamayı tercih eder.
Zen Budizm başlıca iki büyük okula ayrılmıştır:Rinzai (臨済宗) veSoto (曹洞宗), birincisi büyük ölçüde rûhânî atılımın aracı olarakkoan (公案, bir tür meditatif mesel veya bilmece) üzerine meditasyonu yeğler, buna karşılık ikincisi (belli oranda koanları kullanmakla birlikte) daha çokshikantaza veya "sadece oturma" üzerinde yoğunlaşır.[34]
Zen Budist öğreti paradokslarla doludur, burada amaç egonun bağlarını gevşetmek ve Buda'nın kendisiyle eşdeğer tutulan, Gerçek Benlik ya da Şekilsiz Benlik Âlemi'ne girişi kolaylaştırmaktır.[35] Bununla birlikte, Zen yazmaları boşlamış da değildir.[36]
Mahayana geleneğinden gelmekle birlikte, Tibet-Moğol BudizmiVajrayāna ya da "Elmas Araç" (Mantrayāna, Tantrayāna,Tantric Budizm veya Ezoterik Budizm olarak da anılır) uygulayan okullardan biridir. Mahayana'nın tüm temel kavramlarını kabul eder; bunlara Budist uygulamayı genişletmek amacıyla tasarlanmış, geniş bir düzlemdeki rûhânî ve fiziksel teknikleri de ilave eder. Tantrik Budizm büyük ölçüde ritüeller ve meditatif uygulamalarla ilgilenir.[37] Vajrayana'nın öğelerinden bir de zihni geliştirme aracı olarak ritüeller, tahayyüller, fiziksel egzersizler ve meditasyon yoluyla psiko-fiziksel enerji tesis etmektir. Bu teknikleri kullanarak uygulayıcının bir yaşam süresi içinde, hatta üç yıl gibi kısa bir sürede Budalığa ulaşabileceği iddia edilir. Tibet geleneğinde bu uygulamalara, yalnızca çok ileri düzeydeki kimi uygulayıcılar için cinsel yoga da dahil edilebilir.[38]
Budizm'de kutsal metinler Pali dilinde yazılmış olan Tipitaka (Sanskritçe:tripitaka) ve sadece Mahayana okullarının kabul ettiği Mahayana Sutraları'ndan oluşur. Bu kitaplar Buddha'nın, aydınlanmaya, Nirvana'ya ulaştığına inanılan kişilerin felsefeleri ve öğretileridir. Bu öğretiler, normal yaşamlarını terk ederek, kendilerini Buddha'nın ve aydınlanmışların öğretilerine adayan öğrenciler (Sangha) tarafından ezberlenmiş, sonrasında kitap haline getirilmiştir.
Buddha aydınlandıktan sonra 45 yıl boyunca kast ayrımı yapmadan her türden insana zengin, fakir, yaşlı, bilge, düşük seviye demeden öğretilerini anlatmıştır. Tipitaka ve Mahayana sutralarında daha basit anlatımlı hikâyelerden en derin felsefe ve kavramları açıklayan anlatımlara kadar pek çok değişik öğreti vardır.
Pali Derlemesi de denilen Tipitaka, Buddhizmin bütün mezhepleri ve okullarınca kabul edilir. Üç bölümden oluşur: Vinaya Pitaka, Sutta Pitaka ve Abhidhamma pitaka. Üçüncü bölüm olan Abhidhamma pitaka, Sutta Pitaka'dan içerik olarak çok da farklı değildir. Ancak uzun kategoriler, eş anlamlı sözcükler ve bunun gibi pek çok sıralama yapılmıştır.
Bundan başka bir de Budizmin en büyük mezhebi durumunda olan Mahayana okulunun ve ayrıca Vajrayana'nın kabul ettiği Sutra'lar vardır. Bunlardan en önemlileri: Kalp Sutra,Elmas Sutra,Avatamsaka Sutra,Lankavatara Sutra, Shurangama Sutra, Lotus Sutra, Amitabha Sutra, Vimalakirti Nirdesa Sutra'dır.
En yüce bilgelik Sutra'sı Budizm'in ünlü Mahayana Sutra'sına ait olan kutsal metindir. Diğer adı, öteki dünyanın özü, öteki dünyaya ait olan bilgeliktir. (Sutra) (Prajñāpāramitā Hṛdayasūtra), Koreanisch: (Maha-banya-para-mida-simgyeong), Vietnamca: Kinh Ma Ha Bát Nhã Ba La Mật, Japonca: 摩訶般若波羅蜜多心經 (Maka Hannya Haramita Shingyō), Pinyin: Móhē bōrě bōluómìduō xīnjīng, Tibetçe: sNying mDo ve shes rab snying po'i mdo. Sadece Sanskritçe olan orijinal hali değil, Çince metinler de öğretilmektedir. Yaklaşık olarak 1. yüzyılda kaleme alınan Elmas Sutra (Vajracchedikā-prājñāpāramitā-sūtra) Mahayana Budizmi'nin en önemli metni sayılmaktadır. Elmas Sutra çeşitli Asya ülkelerine kadar yayılmıştır. Ayrıca ‘Prajnaparamita Sutra’nın’ (sanskr. "prajnaparamita" = Bilgeliğin Mükemmelleştirilmesi) bir parçasıdır. Kökeni Çin'e dayanan Sutra'nın ilk versiyonu toplu bir şekilde üretilmiştir. Bu doküman, Gutenberg İncili'nden yaklaşık olarak 600 yıl önce meydana gelen insanlık tarihinin ilk kitap baskısı sayılmaktadır. 1907'de Arkeolog Aurel Stein tarafından bir Çin şehri olan Dunhuang'daki Mogao mağarasında bulunmuştur. Bu Sutra'nın tam başlığı ‘Vajracchedika Prajnaparamita’dır ve ‘Bilgeliğin Mükemmelleştirilmesi’ anlamına gelmektedir.
Hong Kong'un Lantau Adası'ndaki Ngong Ping'de bulunan ve "Büyük Buda" olarak da bilinen Tian Tan Buddha'nın heykeli.
Farklı Budist okulların vurguladığı farklı kaynaklar bulunmaktadır ve bu nedenle her okulun vurguladığı özellikler değişebilmektedir. Batı anlayışında Budizm, bir dinden çok kısmen felsefî görüş olarak nitelendirilmektedir. KurucusuBuda, tanrının öğretilerini getiren bir elçiden çok kendini biz insanların ve tanrıların öğretmeni olarak görmüştür. Pali dilinde Dhamma, Sanskritçe'deDharma olarak adlandırılan öğretiler ortaya koymuştur. Bu öğretiler kişinin manevi duygularını kavraması yerine, evrenin düzenini ve ruhsal gelişimi sağlayan doğa yasalarını kabul eder. Bu anlayışa ancak onun öğretilerinin ve yönteminin izinde gidilirse ulaşılabilir. Ancak öğretileri de olduğu gibi kabul edilemez. Buda, aydınlığa körü körüne bir inançla değil, kişinin kendini bulmasıyla ulaşılabileceğini belirtmiştir. Ayrıca evrenin kavram ve dil yardımıyla anlaşılabileceği fikrinin gereksiz bir çabadan ibaret olduğuna da işaret etmiştir. Diğer dinlerin köktenci yaklaşımına ve basmakalıp öğretilerine de şüpheyle yaklaşır.Yahudilik,Hristiyanlık veİslâmiyet gibi tek tanrılı dinler, temelde Budizm'den farklılık gösterir. Bu nedenle Budist öğretileri ne tanrıyı, ne de ruhun varlığını kabul eder. Budizm, özellikleri bakımından Hinduizm ve Brahmanizm'den de farklıdır. Bu dinlerde var olan “Kast Sistemine” (sınıf ayrımı) karşı çıkar. Buna karşın bu sistem Karma öğretilerinde yer almaktadır. Budizm Hindistan'daki veda inanç sistemine karşı bir yenilik hareketi olarak ortaya çıkmıştır.
Budizm, farklı mezhepleri veya farklı Dünya görüşlerini içinde barındıran felsefe ve bilgeliktir.
Hem eski hem de günümüzdeki Budist okullarının, birinin Budist sayılabilmesi için çok az şartları vardır. Temel koşulları “Dört Yüce Gerçek” öğretisini kabul etmek ve sonraki temel yaşama tamamen hazır olmaktır.
Budizm'in temel öğretilerinden, Anatta doktrini, kalıcı bir varlığı ve ölümlü ruhu reddeder. Bu doktrinle, Budizm, “Büyük Dinlerin” temel inançlarından tamamen farklıdır.
Budizm'in, tüm tek tanrılı dinlerden temel farkı, her şeye gücü yeten bir yaratıcı tanrı varlığını (İşvara) reddetmesidir. Budizm'e göretanrılar,ruhlar ve yaşayan her canlı için acı, cehalet ve yeniden doğuş döngüsü (Reenkarnasyon) vardır.
Budizm'in yayılmasıyla her ülkenin temel din ve kültüründen birçok unsurlar alınmış, Budizm'le bütünleşmiş ve böylece Tibet‘teki “Asıl Bön Tanrıları”, Buda'nın farklı şekillerinden “Bodhisattva” görüntüsünde değişmiştir. Bunlar genelde Buda'nın hayranları, dinleyicileri ve savunucuları şeklinde betimlenir.
Budistler, yerel dinî inançlar, gelenek ve göreneklerle karışıp yaygınlaşırken, aynı zamandaTaoizm veKonfüçyüsçülük gibi Budizm'i reddeden diğer öğretilerin temsilcileriyle de mücadele etmişlerdir.
Hristiyanlık gibi mutlakçı ve saltçı bir konum talebine sahip dinler, temelde, aynı talep göz önünde bulundurulmadığı takdirde, Budizm ile bağlantılanabilir.
Bu rakip öğretileri benimseyenler ve buna karşı olan Asya'daki dindar halka rağmen, farklı gelenekler birleştirilse bile, bunların temel inançlarını birbiriyle bağdaştırmak zordur. Bu zorluğun yaşanmış örneklerini Çin halk inançlarında ve Japonya'daki dinlerde görebiliriz.
Günümüz Budizm'i, aslında bir dinin birçok özelliğini içinde barındırmaktadır. Fakat ibadet şekli, toplum yapısı, ayinleri, çilekeşlik, dervişlik, manastır,tasavvuf vedogmatizm gibi gelenekleri tamamen farklıdır.
Budizm, Asya'daki kendi kültürel ve tarihsel özelliklerinden ayrılmayan ve bunlara sıkı sıkıya bağlı bir şey olduğu varsayılırken, Batı'da, Budizm'in tarihsel, kültürel ve dinî bağlamlarından yola çıkarak, aydınlanma ve demokrasi gibi değerleri birleştirdiği için Budizm'e eğilim vardır.
Gautama BuddhaMahaparinibbana Sutta'da takipçilerinin dört yeri ziyaret etmesinin rûhânî bir aciliyet hissi yaratacağını söylemiştir. Bu dört yer, Buda'nın doğduğu yer (Lumbini), aydınlanmaya ulaştığı yer (Bodh Gaya), öğretilerini yaymaya başladığı yer (Sarnath) ve nirvanaya kavuştuğu yer (Kuşinagar) Budistler tarafından en önemli hac merkezleri olarak kabul edilir.
Siddhartha Gautama, Bodh Gaya'da (MÖ 589/525) aydınlandıktan sonra Sarnath'ta Ceylan Parkı'nda yaptığı konuşmayla ilk öğretisiDört Yüce Gerçek'i aktarmıştır. Bu aynı zamanda Dharma tekerleğinin dönmeye başlaması, yani Budizm'in kuruluşu olarak nitelenir. Bu konuşmanın dinleyicileri daha önce Siddharta'yı çilecilikten ayrıldığı için terk eden beş eski arkadaşı - Kondanna, Bhaddiya, Vappa, Mahanama ve Assaji'dir; Buda'nın öğretisini dinledikten sonra tamamen aydınlanmaya ulaştılar. Buda tarafından rahip (Bhikkhu) olarak seçildiler ve böylece Budist Topluluğu (Sangha) kuruldu.
Sarnath, 19. yüzyıldan beri yapılan kazı çalışmaları sonucu Budistler için önemli bir hac yeri olmuştur. Bulunan Stupa, manastır ve Ashoka sütunu kalıntıları bu şehrin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Kuşinagar, Hindistan'ın Uttar Pradeş eyaletindeki bir şehirdir. Burada Buda'nın Paranirvana'ya ulaştığına, öldüğüne inanılır. Malla Krallığı'nın merkezi ve Maurya İmparatorluğu'nun başkenti olan Kushinagar'da birçok kalıntı vardır. Ancak5. yüzyılda Kushinagar önemini yitirmiştir. Aynı yüzyılda burası terkedilmiş ve unutulmuştur. 19. yüzyılda yeniden keşfedilmiş ve buraya insanlar yerleştirilmiştir.
Khmer Krallığının başkenti ve gücünün simgesi olanAngkor Vat,Vişnu adına bir Hindu tapınağı iken 13. yüzyılda bir Budist tapınağına çevrildi. Yapı, günümüze dek oldukça iyi bir korunma altında ulaşabilmiştir ve kuzeyindekiAngkor Thom antik şehri ile birlikte 1992 yılındaDünya Kültür Mirası Listesi'ne girmiştir.[39]
^T.P. Kasulis of Ohio State University,Zen as a Social Ethics of Responsiveness." Journal of Buddhist Ethics:[1] 25 Mart 2009 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi..
^Dhammacakkappavattana Sutta için bkn: Thera, Piyadassi,The Book of Protection, Buddhist Publication, 1999.www.accesstoinsight.org 12 Haziran 2008 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. Buda Orta Yol, Sekiz katlı asil yol ve Dört yüce geröek konularında olan ilk vaazını (Dhammacakkappavattana Sutta) bir süre yanlarında yaşadığı beş çileci dervişe vermiştir.
^Walpola Rahula, What the Buddha Taught, Grove Pres, 1959.
^Charles Prebish, Historical Dictionary of Buddhism, The Scarecrow Pres, 1993
^Damien Keown, Dictionary of Buddhism, Oxford University Pres, 2003
^Thanissaro Bhikkhu,The Not-Self Strategy. Bkn. Point 3,[2] 4 Şubat 2013 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi.. Thanissaro Bhikkhu’nun dikkat çektiği yazma Sabbasava Sutta’dır,[3] 25 Haziran 2006 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi..
^Bu 12 nidana şeması, örneğin,Samyutta Nikaya'nın 12. bölümü,Nidana Vaggada pek çok yerde bulunabilir (bkn. SN 12.2,Thanissaro, 1997a) 4 Mayıs 2016 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi.. "dünyevi bağımlı köken" olarak adlandırabileceğimiz "uygulamalar" arasındaDN 15’teki dokuz-nidana şeması (bkn.Thanissaro, 1997b) 21 Nisan 2016 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. veSamyutta Nikaya 12.65’teki on-nidana şeması sayılabilir (bkn.Thanissaro, 1997c). 18 Nisan 2009 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. "Transandantal bağımlı köken" (yine 12 nidanalarla ilgili olarak) adlandırılan olguSN 12.23’de tanımlanmıştır (bkn.Bodhi, 1995). 30 Mart 2009 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. Ek olarak, DN 15 kişiler arasında ızdıraba sürükleyen bir on bir-nidana şemasından bahseder ("sopaların ve bıçakların ele alınması; çatışmalar, kavgalar ve tartışmalar; suçlamalar, ayrılıkçı konuşma ve yalanlar").
^Middle-Length Discourses of the Buddha, çev. Nanamoli, rev Bodhi, Wisdom Pubns, 1995, sayfa 708f
^Stewart McFarlane in Peter Harvey, ed.,Buddhism. Continuum, 2001, page 187.
^Stewart McFarlane in Peter Harvey, ed.,Buddhism. Continuum, 2001, pages 195-196.
^"More than merely a means to an end: it is very nearly the end in itself."Richard Gombrich,Theravada Buddhism: A Social History from Ancient Benares to Modern Colombo. Routledge and Kegan Paul, 1988, page 89. He is quoting Carrithers.
^Welch,Practice of Chinese Buddhism, Harvard, 1967, s. 396
^Peter Harvey,An Introduction to Buddhism Cambridge University Press, 1990, sayfa 144.
^Damien Keown, Charles S Prebish, ed.,Encyclopedia of Buddhism. Routledge, 2007. s. 502
^Yazar Charles S. Prebish’e göre, “Japonya’da birçok farklı Zen okulu ortaya çıkmış olmasına rağmen, bunların tümü Zen’in kutsal metinlere dayanmadığını vurgularlar; doğrudan kavrayış için bir potansiyel yaratırlar; bu kavrayış, her duyarlı varlığın sahip olduğu Buda doğasının kavranmasından başka bir şey değildir…” (Prebish,Historical Dictionary of Buddhism, Sri Satguru Publications, Delhi, 1993, s. 287)
^Prebish şöyle yorumlar (a.g.e, s. 244): "Sadece oturma meditasyonunun (örn.zazen) Buda doğasının bir ifadesi olduğu kabul edilir." Bu metot zihni kavramsal düşünme modundan ayırmak ve gerçeği doğrudan kavramak amacını taşır. Budist araştırmacı Stephen Hodge şöyle der (Zen Masterclass, Godsfield Press, 2002, s. 12–13): "... Zen uygulayıcıları Aydınlanmanın, Buda-zihninin ya da Buda-doğasının uyanışının, bizim doğal halimiz olduğuna inanır, ancak bu doğal durum olumsuz duygu ve saptırılmış düşünce katmanlarıyla örtülmüştür. Bu görüşe göre, Aydınlanma parça parça edineceğimiz bir şey değil, zihinsel ve duygusal karanlığın örtüsünü kaldırdığımızda aniden ortaya çıkabilecek bir durumdur."
^Hisamatsu Shin'ichi,Critical Sermons on the Zen Tradition, Palgrave Macmillan, New York, 2002,pek çok yerde. Rinzai Zen okulu ve onun Çinli kurucusu Linji hakkında Hisamatsu şöyle der: "Linji bizim gerçek varoluşumuzun yoluna ‘Gerçek Kişi’ ve ‘Gerçek Ben’ gibi doğrudan terimlerle değinir. Kelimelerden veya harflerden bağımsızdır, rûhânî öğretilerden ayrı olarak iletilmiştir. Budizm gerçekte yazmalara ihtiyaç duymaz. O yalnızca bizim Ben’imize doğrudan uyanışımızdır…" (Hisamatsu, a.g.e., s. 46).
^Centre, UNESCO World Heritage."Angkor".UNESCO World Heritage Centre (İngilizce). 29 Temmuz 2005 tarihindekaynağından arşivlendi. Erişim tarihi:28 Ekim 2022.