Bizans İmparatorluğu veyaDoğu Roma İmparatorluğu ya da kısacaBizans,Geç Antik Çağ veOrta Çağ boyuncaRoma İmparatorluğu'nun devamı şeklinde var olan ve başkentiKonstantinopolis (günümüzdeİstanbul, önceleriByzantion) olan ülke.5. yüzyıldaBatı Roma İmparatorluğu'nun dağılışı ve çöküşü sürecinden sonra ayakta kalan imparatorluk, 1453'teOsmanlı'ya yenik düşünceye kadar yaklaşık bin yıl boyunca var olmaya devam etmiştir.[1] Var olduğu sürenin başı ve ortalarını kapsayan çoğunda,Avrupa'daekonomik,kültürel veaskerî bakımdan en güçlü ülkeydi. "Bizans İmparatorluğu" ve "Doğu Roma İmparatorluğu" terimleri ülkenin yıkılışından sonraki tarihçiler tarafından yaratılmış olup imparatorluk vatandaşları kendi ülkelerineRoma İmparatorluğu (Grekçe: Βασιλεία τῶν Ῥωμαίων,tr.Basileia tôn Rhōmaiōn;Latince: Imperium Romanum),[2] veyaRomania (Grekçe: Ῥωμανία,Rhomania); kendilerineyse "Romalılar" demekteydi.[3]
4. yüzyıldan6. yüzyıla kadar yaşanan bazı göze çarpan olaylar, Roma İmparatorluğu'nunGrekDoğu veLatinBatı şeklinde ayrışma sürecini belirledi.I. Konstantin (h. 324-337) imparatorluğu yeniden organize ederekKonstantinopolis'i başkent yaptı veHristiyanlık dinini yasallaştırdı.I. Theodosius (h. 379-395) döneminde, Hristiyanlık ülkenindevlet dini olarak kabul edildi ve diğer dinler yasaklandı. Son olarakHerakleios zamanında (h. 610-641), imparatorluğun askerî ve idari sistemi yeniden yapılandırıldı ve Latince yerine Yunanca resmî dil olarak benimsendi.[4] Böylece, her ne kadar Roma devleti ve devlet gelenekleri sürdürüldüyse de, Konstantinopolis çevresinde, Latin'den ziyade Yunan kültürü veOrtodoks Hristiyanlık geleneklerine göre şekillendiğinden ötürü, modern tarihçiler Bizans'ıAntik Roma'dan ayırır.[3]
İmparatorluğun sınırları, ülkenin var olduğu süre içinde, bazı gerileme ve toparlanma döngüleriyle kendini belli eden kayda değer değişiklikler gösterdi.I. Justinianus (h. 527-565) döneminde Kuzey Afrika, İtalya ve bizzat –daha sonraki iki asır elde tutulacak olan– Roma şehri de dahil olmak üzere BatıAkdeniz kıyıları yeniden ele geçirildi ve imparatorluk en geniş sınırlarına erişti.Mauricius (h. 582-602) döneminde ülkenin doğu sınırları genişledi ve kuzey sağlamlaştırıldı. Ancak imparator bir suikaste kurban gidinceBizans-Sasani Savaşı (602-628) patlak verdi ve kaynaklar bakımından zayıflayan Bizans İmparatorluğu, 7. yüzyıldaİslam'ın yayılışı sürecinde çok büyük toprak kayıpları yaşadı. Birkaç yıl içerisinde en zengin illeri olan Mısır ve Suriye'yi Araplara kaybetti.[5]
Makedon Hanedanı (10-11. yüzyıllar) süresince imparatorluk sınırları tekrar genişledi ve iki yüzyıl sürenMakedon Rönesansı yaşandı. Bu dönem 1071Malazgirt Savaşı sonrasıAnadolu'da başlayan büyük toprak kayıplarıyla son buldu. Bu savaşta yaşanan kayıp sonucunda Türkler Anadolu'ya yerleşmeye başladı.
Roma İmparatorluğu'nun son dönemlerinden bahsetmek üzere "Bizans" sözcüğünün ilk kullanımı, 1557'de Alman tarihçiHieronymus Wolf'un tarih kaynakları koleksiyonuCorpus Historiæ Byzantinæ'ye dayanır. Terim, kaynağını Konstantin'in başkenti Konstantinopolis olarak adlandırmasından önce şehrin ismi olan "Byzantion"dan alır. Şehrin bu eski adı, Konstantin'den sonra tarihi ve edebi kaynaklar dışında hemen hemen hiç kullanılmaz. 1648'deByzantine du Louvre (Corpus Scriptorum Historiae Byzantinae) ve 1680'deDu Cange'ınHistoria Byzantina eserleri yayımlanınca, "Bizans" terimiMontesquieu gibi Fransız yazarları arasında popülerlik elde etti.[8] Ancak terim, Batı dünyasında 19. yüzyıl ortalarına kadar genel bir kabullenim görmedi.[9]
Bizans İmparatorluğu, kendi halkı tarafından "Roma İmparatorluğu", "Romalıların İmparatorluğu" (Latince:Imperium Romanum,Imperium Romanorum; Yunanca:Grekçe: Βασιλεία τῶν ῬωμαίωνBasileia tōn Rhōmaiōn,Grekçe: Ἀρχὴ τῶν ῬωμαίωνArchē tōn Rhōmaiōn), "Romania" (Latince:Romania; Yunanca:Grekçe: ῬωμανίαRhōmania),[n 1] "Roma Cumhuriyeti" (Latince:Res Publica Romana; Yunanca:Grekçe: Πολιτεία τῶν ῬωμαίωνPoliteia tōn Rhōmaiōn),Graikia (Yunanca: Γραικία) ve ayrıcaRhōmais (Yunanca:Grekçe: Ῥωμαΐς) gibi adlarla ifade ediliyordu.[12] Vatandaşlar kendileriniRomaioi veGraikoi şeklinde adlandırıyorlardı. Öyle ki, 19. yüzyıl gibi geç bir döneme kadar Rumlar sıklıkla kendi ana dilleriniRomaika veGraikika şeklinde tanımlamaktaydı.
Her ne kadar Bizans İmparatorluğu, tarihi boyunca çoklu bir etnik karaktere sahip olsa da[13] veRomano-Hellenistik geleneklerini sürdürüp korusa da,[14] döneminin batılı ve kuzeyli çağdaşları tarafından, sürekli artanYunan bileşenleriyle tanımlandı.[15] Bizans İmparatorluğu'nu Roma İmparatorluğu'nun prestijinden ayrı tutmak amacıyla batının yeni krallıkları arasında[16] kullanılan "Grek (Yunan) İmparatorluğu" (Latince:Imperium Graecorum) ve "Grek -Yunan- İmparatoru" (Imperator Graecorum) gibi terimlere ara sıra rastlanılmaktadır.[17]
Bizans imparatorunun meşru Roma imparatoru olmasına yönelik otoritesi, PapaIII. Leo 800 yılındaŞarlman'ıImperator Augustus olarak taçlandırınca sarsıldı. Roma'daki düşmanlarına karşı Şarlman'ın desteğine ihtiyaç duyan Leo, o sırada Roma İmparatorluğu tahtında bir erkeğin oturmayışı bahanesini kullanarak burada bir boşluğun bulunduğunu ve dolayısıyla kendinin herhangi bir imparatoru taçlandırabileceğini öne sürüyordu.[18] Papalar ve batılı krallarRoman (Romalı) terimini Bizans imparatorları için kullandıkları zamanImperator Romanorum (Türkçe:Romalıların imparatoru) yerineImperator Romaniae (Türkçe:Romania'nın imparatoru) terimini kullanmayı tercih ettiler. Bunlardan birincisi Şarlman ve ondan sonra gelenler için kullanılmaktaydı.[n 2]
İslam ve Slav dünyasında böyle bir ayrım hiç olmamıştır ve Bizans, Roma İmparatorluğu'nun devamı olarak görülmüştür. İslam dünyasında Roma İmparatorluğu birincil olarakRûm şeklinde ifade edilmekteydi.[20] 20. yüzyıla kadarMillet-i Rûm veya "Roma devleti" terimleri Osmanlılar tarafından eski Bizans'a ait (Osmanlı toprakları içindekiOrtodoks Hristiyan topluluğu) kimseler için kullanılmıştır.
Roma ordusu,Güneybatı Avrupa ve Kuzey Afrika da dahil olmak üzere Akdeniz bölgesinin tamamını kaplayan birçok kıyı bölgesini ele geçirdi. Bu bölgeler hem kentsel hem de kırsal halklar barındıran farklı kültürel topluluklara aitti. Genel olarak, doğu illeri, batıdakilere göre daha kentleşmiş durumdaydı. Doğu illeriMakedonya İmparatorluğu altında daha önce birleştirilmiş ve Grek (Yunan) kültürü etrafındaHelenleştirilmişti.[22]
Batı, doğuya göre 3. yüzyılda yaşanan dengesizlikten çok daha ağır etkilendi. Yerleşik Helenleşmiş doğuyla daha genç Latinleşmiş batı arasındaki farklılık devam etti ve daha sonraki yüzyıllarda çok büyük bir önem arz etmeye başladı. Bu iki dünya arasındaki uzaklaşma da böylece gerçekleşmiş oldu.[22]
Kontrolü sağlamak ve yönetimi iyileştirmek adına, 285-324, 337-350, 364-392 ve 395-480 yıl aralıklarında Roma imparatorunun işleri farklı kişilere dağıtıldı. Her ne kadar idari bölümlenmeler çeşit çeşit olsa da, genel olarak batı ve doğu arasında bir iş bölümünü içeriyordu. Her bir bölümlenme, bir güç paylaşımı (hatta iş paylaşımı) biçimindeydi. Temel olarakimperium bölünmez olarak kabul edildiği için, parçalanmış bölümleri yöneten eş imparatorlar birbirlerini rakip hatta düşman olarak kabul etseler dahi, ülke en nihayetinde yasal bir bütündü.
293'te imparatorDiocletianus yeni bir idari sistem oluşturdu (tetrarşi) ve böylece imparatorluğun tehlike altındaki bölgelerindeki güvenliği garantilemeye çalıştı. Kendini bir eş imparatorla (Augustus) ilişkilendirdi ve her eş imparator bunun ardındanCaesar lakaplı genç birer meslektaş edinerek yönetimi paylaştı ve bu genç imparatorlar daha sonra daha kıdemli olan meslektaşlarının yerini aldı. Ancak, 313'te tetrarşi çöktü ve birkaç yıl sonraI. Konstantin imparatorluğun iki idari bölgesini birleştirerek tek bir Augustus olarak başa geçti.[23]
330'daBüyük Konstantin,imparatorluğun merkezini Byzantion şehrinin bulunduğu yere ikinci bir Roma (Nova Roma) olarak kurduğuKonstantinopolis'e taşıdı. Şehir, Avrupa ve Asya ile Akdeniz ve Karadeniz arasındaki ticaret rotalarının üzerinde stratejik bir konumdaydı. Konstantin, imparatorluğun askerî, mali, sivil ve dinî kuruluşlarında önemli değişikliklere gitti. Özel olarak, sürdürdüğü ekonomik politikaları, bazı akademisyenler tarafından "tedbirsiz maliye" şeklinde tanımlanmaktadır, fakat bizzat kendinin ön ayak olduğu altınsolidus, istikrarlı bir para birimi olarak ekonomiyi dönüştürdü ve kalkınmayı teşvik etti.[24]
Konstantin döneminde Hristiyanlık devletin resmî bir dini olmadıysa da imparatorluk tercihi olmanın ayrıcalığını yaşadı, çünküimparator bu dini bonkörce destekliyordu. Konstantin, imparatorların dinî ilkeler üzerine sorgulama yapabilmesinin önüne geçen prensipler ortaya koydu ve imparatorlar artık bu iş içingenel eklesiyastik konsillere başvurmak zorundaydı.Arles Konsili veBirinci İznik Konsili'ni toplaması, Konstantin'in kilisenin birliğine olan ilgisini ve kendinin bunun başında olma niyetini göstermektedir.[25]Çoktanrıcılığın ülke çapında yeniden canlanması için kararlı adımlarıyla bilinenJulianus 361'de başa geçince, Hristiyanlık dininin yayılışı kesintiye uğradı ve imparator kilise tarafından "Dönme Julianus" olarak adlandırıldı.[26] Bu süreç imparator 363'te bir savaşta öldürülünce bitti.[27]
I. Theodosius (379-395), imparatorluğun doğusunu ve batısını beraber yöneten son imparatordu. 391 ve 392 yıllarındabir seri ferman vererek pagan dinin kökten yasakladı. Pagan festivalleri, kurbanları, pagan tapınaklarına ve ibadet mekanlarına girişler yasaklandı.[28]Olimpiyat Oyunları'nın sonuncusunun 393 yılında yapıldığına inanılmaktadır.[29] 395'teI. Theodosius, imparatorluk makamını oğullarıArcadius (doğu) veHonorius (batı) arasında müştereken paylaştırarak idari yapılanmayı tekrar bölmüş oldu. 5. yüzyılda batının yaşadığı zorlukların pek çoğu doğuda kendini göstermedi. Bunun hatrı sayılır sebeplerinden biri doğuda daha gelişmiş kentsel bir kültürün oluşu ve daha zengin finansal kaynaklar sebebiyle düşmanlarınharaçlarla bastırılabilmesi ile paralı askerlerin tutulabilmesiydi. Bu başarıII. Theodosius'aRoma yasasının kanunlaştırılması veKonstantinopolis Surları'na eklemeler yapılması gibi projelere odaklanmak için fırsat verdi ve şehir 1204'e kadar bütün saldırılara dayandı.[30]Theodosius Surları'nın büyük kısmı günümüze ulaşmıştır.
Hunlar'ı savuşturmak için, TheodosiusAttila'ya çok büyük miktarlarda yıllık haraç vermek zorunda kaldı. Kendinden sonra gelenMarcianus bu haracı vermeyi reddetse de, Attila zaten ilgisini çoktanBatı'ya yöneltmişti. 453'te Attila ölünceHun İmparatorluğu çöktü ve geriye kalan Hunlar'ın pek çoğu Konstantinopolis tarafından paralı asker olarak göreve alındı.[31]
I. Leo(doğu) veMajorian(batı) (MS 460) döneminde Roma İmparatorluğu. Batıdaki Roma egemenliği yirmi yıldan daha az sürecektiyse de doğu bölgeleriI. Justinianus'un yeniden fetihlerine kadar sabit kalacaktı.
Attila'nın vefatından sonra, Doğu İmparatorluğu barışçıl bir dönemin tadını çıkardı. AncakBatı İmparatorluğu'nda durum daha kötüye gidiyordu çünküCermen halklarının devamlı göçleri ve genişlemesi sürüyordu (bu ülkenin yıkılışı tam olarak Romalı Cermen generalOdoacer'in Batı Roma imparatoruRomulus Augustulus'u görevden aldığı 476 yılına tekabül eder[32]).
480 yılında Batı imparatoruJulius Nepos'un ölümüyle, Doğu imparatoruZeno ülkenin tek otoritesi haline geldi. O sırada İtalya'nın hakimi olan Odoacer, sözde Zeno'nun astıydı ancak tam bir özerklikle hareket ediyordu ve sonunda da imparatora karşı beliren isyanlara destek sağladı.[33]
Zeno,Moesia'ya yerleşmeye başlamış işgalciOstrogotlar ile anlaşmaya vardı ve Odoacer'den kurtulmak adına, Gotik kralıTeoderik'imagister militum per Italiam ("İtalya başkomutanı") vasfıyla İtalya'ya yürümek üzere ikna etti. Teoderik İtalya'yı fethedince, Zeno Doğu İmparatorluğu'nu böylesi başa çıkılmaz bir asttan (Odoacer) kurtarmış ve bunu imparatorluğun kalbinden uzakta birini (Teoderik) göndererek yapmıştı. Odoacer'in 493'teki yenilgisinden sonra Teoderik İtalya'yı fiilen yönettiyse de doğu imparatoru tarafından hiçbir zaman "kral" (rex) unvanıyla tanınmadı.[33]
491'de, Roma asıllı yaşlı kamu hizmet görevlisi olanI. Anastasius, imparator olduysa da yeni imparatorun askerî gücüİsaurya direnişine kadar kendini göstermedi.[34] Anastasius, çalışkan bir reformcu ve iş bilir bir yönetici olarak kendini gösterdi. I. Konstantin'in tedavüle soktuğu para sistemini mükemmelleştirdi ve günlük hayatta kullanılan bakırfollisin ağırlığını net olarak ayarladı.[35] Bunun yanında vergi sistemi için reformlar getirdi vekhrisargiron vergisini kaldırdı. 518'de Anastasius öldüğünde, Devlet Hazinesi'nde 150 ton gibi devasa miktarda altın bulunmaktaydı.[36]
Jüstinyen Hanedanı,I. Justinus ile başlar. Okuma yazması olmadığı halde, askerî rütbe bakımından yükselerek 518'de imparator oldu.[37] Kendisini, 527'de kendi hükümdarlığı sırasında da muhtemelen özel yetkilere sahip olan yeğeniI. Justinianus izler.[38]Geç antik çağın en önemli isimlerinden ve büyük ihtimalle Latinceyi anadili olarak konuşan son Roma imparatoru olan Justinianus,[39] nevi şahsına münhasır bir dönem dizayn etti. Bu dönemde hırslı fakat kısmen hayata geçirilmişrenovatio imperii veya "İmparatorluğun restorasyonu" ilkesi göze çarpar.[40] İmparatorun karısıTheodora da yönetimde oldukça etkiliydi.[41]
532'de, Justinianus doğu sınırlarını güvenceye almak adınaI. Hüsrev ile antlaşma imzaladı veSasaniler'e yıllık büyük haraçlar vermeye razı oldu. Aynı yıl Konstantinopolis'te büyük bir ayaklanmadan daha da güçlenerek sağ kurtuldu (Nika ayaklanması) fakat bu olay sonunda imparatorun emriyle 30 ila 35 bin insan öldürüldü.[44] Justinianus, 533'te batı fetihlerini, generaliBelisarius'u, 429'dan beri, başkentiKartaca ile birlikteVandallar'ın hakimiyeti altında olanAfrika eyaletini tekrar ele geçirmek üzere gönderdiğinde başlatmış oldu.[45] Bu fetihler beklenmedik bir kolaylıkla kazanılsa da, 548'e kadar büyük yerel kabileler bastırılamadı.[46]Ostrogot İtalya'sında Teoderik, onun yeğeni, varisiAthalarik ve kızıAmalasuintha ölünce, Amalasuintha'nın katiliTheodahad (h. 534-536) başa geçti fakat bu yeni otorite daha güçsüzdü.[47]
535'teSicilya'ya yapılan bir Bizans seferi kolayca başarıya ulaştıysa da, Gotlar direnişlerini güçlendirdiler ve Belisarius'un başarılıNapoli veRoma kuşatmaları sonucundaRavenna'yı ele geçirdiği 540'a kadar herhangi bir zafer elde edilmedi.[47] 535–536'da Theodahad, PapaI. Agapetus'u Konstantinopolis'e göndererek Bizans güçlerinin Sicilya,Dalmaçya ve İtalya'dan çekilmesini rica etti. Her ne kadar Agapetus, Justinianus'la barış imzalama görevinde başarılı olamasa da,Theodora'nın tüm desteğine ve korumasına rağmenMonofizitI. Anthimos kınandı ve en azından bu konuda başarılı olmuş oldu.[48]
Ostrogotlar kısa sürede KralTotila komutası altında birleşerekRoma'yı 546'da ele geçirdi. 544'te İtalya'ya gönderilmiş olan Belisarius, sonunda 549'da Konstantinopolis'e geri çağrıldı.[49] Ermeni hadımıNarses'in İtalya'ya 35.000 kişilik bir orduyla varışı (551 sonu), Gotik geleceğinde yeni bir yön çizdi. Totila,Taginae Muharebesi'nde yenildi; ondan sonra gelenTeya'daMons Lactarius Savaşı'nda (Ekim 552) yenik düştü. Birkaç Gotik garnizonunda devam eden direnişe veFranklar veAlamanlar'ın ardışık işgallerine rağmen İtalyan yarımadası için yapılan savaş sona erdi.[50] 551'de,VizigotHispania'sından bir asil olanAthanagild, Justinianus'tan krala karşı yaptıkları ayaklanma için yardım istedi ve imparator başarılı bir komutan olanLiberius'un altında bir birliği onlara gönderdi. Böylece Bizans, Herakleios dönemine kadarİber Yarımadası'nda bir sahil kesimini elinde tuttu.[51]
Doğuda Roma-Pers savaşları 561'de Justinianus ile Hüsrev'in elçilerinin elli yıllık bir barış imzalamasına kadar sürdü.[52] 550'lerin ortalarına doğru Justinianus,Balkanlar haricinde savaştığı pek çok cephede galibiyet kazanmıştı. Balkanlar'daSlavlar veGepidler sürekli akınlarına devam ediyordu.Sırplar veHırvatlar'ın dahil olduğu kabileler Herakleios döneminde Balkanlar'ın kuzeybatısına yerleştirildi.[53] Justinianus, Belisarius'u emekliliğinden geri çağırdı ve yeni Hun tehlikesini bertaraf etti. Tuna Nehri donanmalarının güçlendirilmesi,Kutrigur Hunları'nın geri çekilmesine ve Tuna'nın gerisine güvenli geçişleri garantileyen bir antlaşma imzalanmasına yol açtı.[54]
Doğu Roma İmparatorluğu, MS 600'de Mauricius döneminde.
565'te Justinianus öldüğünde, kendinden sonra gelenII. Justinus, Perslere yüksek miktarlarda haraç ödemeyi reddetti. Bu sırada CermenLombardlar İtalya'yı işgal etti; yüzyılın sonunda İtalya'nın sadece üçte biri Bizans elindeydi. Justin'den sonra gelenII. Tiberius, düşmanları arasında seçim yaptı veAvarlar'a yardım ederek Persler'e savaş ilan etti. Tiberius'un generaliMauricius, doğu sınırlarında başarılı bir sefer yürütse de, Avarlar aldıkları yardımlara rağmen dizginlenmemişti. Avarlar Balkanlar'da ilerleyerek 582'deSirmium kalesini ele geçirdi ve Slavlar Tuna'nın karşısında seferlere başladı.[59]
Bu sırada Tiberius'un yerini alan Mauricius, Pers iç savaşına müdahale etti, meşruII. Hüsrev'i tekrar tahta çıkartarak kızını onunla evlendirdi. Mauricius'un damadıyla anlaşması neticesinde, Bizans'ın sınırları doğuya doğru genişledi ve enerjik imparator dikkatini Balkanlar'a odaklama şansı buldu. 602 itibarıyla, başarılı Bizansseferleri Avarları ve Slavları Tuna'nın gerisine itti.[59] Ancak Mauricius'un Avarlar tarafından alınan birkaç bin esiri için fidyeyi reddetmesi ve birliklerini kış ortasında Tuna'ya sürmüş olması onun şanını kısa sürede aşağıya çekti. Phocas adında bir subay, birlikleri Konstantinopolis'e geri getirerek bir isyan çıkardı. Mauricius ve ailesi kaçmaya çalışırken öldürüldü.[60]
Phocas'ın Mauricius'u öldürmesinin ardından Hüsrev, bunuMezopotamya eyaletini işgal etmek için bir bahane olarak kullandı.[61] Birçok Bizans kaynağında hiç değişmeden "zorba" olarak anılan ve halk tarafından tutulmayan Phokas, Senato önderliğinde kendine birçok komplonun kurulduğu bir isimdi. Herakleios, 610 yılındaKartaca'dan ucuna ikon iliştirilmiş bir gemiyle Konstantinopolis'e gelerek Phocas'ı yerinden etti.[62]
Herakleios'un başa geçmesiyleSasani ilerleyişi Levant'ın derinliklerine doğru iyice yayıldı ve SasanilerŞam veKudüs'ü ele geçirerekGerçek Haç'ı alıpTizpon'a götürdü.[63] Buna misillemeyle yanıt veren Herakleios için bu mücadele bir kutsal savaş karakterindeydi ve askerî sembol olarak İsa'nınacheiropoietos görüntüsünü kullanıldı[64] (benzer bir şekilde, Konstantinopolis 626 yılında Avar - Sasani - Slav güçleri tarafından kuşatıldıktan sonra elde edilen zafer,Patrik Sergios'un şehir surlarında yürüyüş eşliğinde taşıdığı Meryem Ana'nın ikonuna atfedilmişti).[65] Yinebu kuşatma sırasındaBizans-Sasani Savaşı zirve noktasına erişmişti ve ittifak ordusu 626'nın Haziran ve Temmuz ayları arasında Konstantinopolis'i kuşatmış oldu. Bunun hemen ardından Sasani kuvvetleriAnadolu'ya çekilmek zorunda kaldı. Bunun ardından Herakleios'un kardeşiTheodorus'un Sasani generaliŞahin'i yenilgiye uğrattığı haberi gelince Pers yenilgisi kesinleşti.[66] Bunun üzerine Herakleios, Sasani Mezopotamya'sına tekrar işgal kuvvetleri yolladı.
Ana Sasani kuvvetleriNinova'da 627'de yenilgiye uğratıldı ve 629'da Herakleios, Gerçek Haç'ı o sırada savaş nedeniyle anarşinin ve iç savaşın hüküm sürdüğü Sasani başkentiTizpon'dan alarak büyük bir şölenle Kudüs'e götürdü.[67] Nihayetinde Persler bütün kuvvetlerini geri çekip eskiden Roma'nın elinde olanMısır,Levant, Mezopotamya ve Ermenistan topraklarını Bizans'a önceden 595 yılı dolaylarında yapılmış bir antlaşmaya tekrar uyarak geri verdi. Bu savaş Bizans ve Sasani imparatorluklarını oldukça zayıflattı ve onları hemen sonraki yıllarda ortaya çıkanMüslüman kuvvetlerine karşı son derece hassas hale getirdi.[68] Bizanslılar 636'dakiYermük Muharebesi'nde Araplara karşı çok ağır bir yenilgiye uğradı,Tizpon ise 637'de düştü.[69]
O sıralardaSuriye ve Levant'ı sıkıca kontrol altında tutan Araplar, Anadolu içlerine sık sık işgalci kuvvetler yolluyordu ve674–678 arasında doğrudan Konstantinopolis kuşatıldı. Arap donanmasıRum ateşi tekniğinin de yardımıyla püskürtüldü veEmevîler ile otuz yıllık ateşkes imzalandı.[70] Buna karşınAnadolu işgalleri son hız devam ediyordu ve buradaki halk, eski şehir surları içinde daha küçük alanlara duvarlar ördüğünden veya yakındaki kalelere taşındığından klasik kent kültürü iyice bozuldu.[71] Konstantinopolis'in nüfusu bu süreçte 500.000'den 40.000–70.000 aralığına kadar geriledi ve diğer şehirler gibi kısmen kırsallaştı. Şehir, Bizans 618'de Mısır'ı önce Perslere, sonra Araplara kaptırınca ücretsiz tahıl taşımacılığı hakkını kaybetti ve halka buğday dağıtımı durma noktasına geldi.[72]
Eski yarı-özerk belediye kuruluşlarının yok olmasıyla ortaya çıkan boşluk, Anadolu'yu eyaletlere ayıran ve kent yönetiminin imparatorluk idaresine doğrudan sorumlu olduğu belirli ordulara bırakıldığıthema sistemiyle dolduruldu. Bu sistemin kökenleri Herakleios'un geçici kurallarından kaynaklanabiliyor olabilir fakat 7. yüzyıl boyunca imparatorluk yönetiminin yepyeni bir sistemi haline dönüştü.[73] İmparatorluğun 7. yüzyılda yaşadığı toprak kayıplarını izleyen bu devasa kültürel ve kurumsal yeniden yapılanma, Akdeniz'in doğusundakiRomalılık kavramının kırılmasına ve bundan sonrasında Bizans'ın Roma'nın doğrudan devamı olmaktan ziyade herhangi bir başka ardıl ülke olarak okunarak daha iyi anlaşılır hale gelmesine yol açtığı söylenegelmiştir.[74]
Balkanlar'dan çok sayıda birliğin önce Persler, sonra Araplar ile savaşmak üzere ayrılması, Slav halklarının yarımadanın güneyine doğru yayılmasına zemin hazırladı. Bunun bir sonucu olarak, Balkanlar'da da Anadolu'da olduğu gibi birçok şehir küçük surlu yerleşimlere büzüştü.[75] 670'lerdeBulgarlar,Hazarlar'ın gelişiyle Tuna'nın güneyine geçmeye başladı. 680'de bu yeni yerleşimleri dağıtmak üzere gönderilen Bizans kuvvetleri yenilgiye uğradı.[76]
681'deIV. Konstantinos, Bulgar hanıAsparuh ile bir antlaşma imzaladı veyeni Bulgar devleti, daha önce ismen de olsa Bizans yönetimini tanıyan birkaç Slav kabilesi üzerinde bağımsızlık elde etti.[76] 687–688'de Herakleios Hanedanı'nın son imparatoruII. Justinianos, Slavlara ve Bulgarlara karşı bir sefer düzenleyerek kayda değer kazanımlar elde etti. Ancak imparatorunTrakya'danMakedonya'ya kadar savaşmak zorunda kaldığı gerçeği, Bizans'ın Balkanlar'ın kuzeyinde ne denli hakimiyet kaybına uğradığının ipuçlarını vermektedir.[77]
II. Justinianos, şiddetli vergilendirme ve "yabancılar"ı idari konumlara yerleştirme yollarını kullanarak kent aristokrasisinin gücünü kırmaya çalıştı. Sonrasında, 695 yılında yetkileri elinden alındı ve önce Hazarlar'a, sonra Bulgarlar'a sığındı. 705'te Bulgar hanıTervel'in ordularıyla Konstantinopolis'e geri döndü, tahtını tekrar aldı ve düşmanlarına karşı bir korku krallığı inşa etti. Son kez yine kent aristokrasisi desteğiyle tahttan indirildiği 711 yılı, Herakleios Hanedanı'nın sonunu getirdi.[78]
III. Leo döneminde Bizans İmparatorluğu c. 717. Çizgili alanlar devamlı Arap işgali altında olan toprakları göstermektedir.
III. Leon 718'de Arap istilasını geri püskürttü ve kendini Anadolu'dakithemaları yeniden organize edip sağlamlaştırmaya adadı. Kendinden sonra gelenV. Konstantinos, Suriye'nin kuzeyinde kayda değer zaferler kazandı ve Bulgar gücünü kırdı.[79]
8. ve 9. yüzyıllar boyunca imparatorluğun bir asırdan fazla ana gündemi olanikonoklazm tartışmaları görüldü.İkonlar (burada her türlü dinî görsel ifade edilmektedir), 730 yılı civarında Leon ve Konstantinos tarafından yasaklandı ve bu durum ülke çapındaikonofillerin (ikonları savunanlar) ayaklanmasına neden oldu. İmparatoriçeİrini'nin çalışmaları sonucunda 787'deİkinci İznik Konsili toplandı ve ikonlara tapılmaması, sadece saygı gösterilmesi kararlaştırıldı. İrini'ninŞarlman'la evlenme planları bilinir, ancakGünah Çıkartıcı Theofanis'e göre bu planlar İrini'nin favorilerinden olan Aetios yüzünden suya düşmüştür.[81]
9. yüzyıl başlarında V. Leon, ikonoklazm yasalarını tekrar yürürlüğe soktuysa da, 843'te imparatoriçeTheodora,Patrik Methodios'un yardımıyla ikonlara saygıyı tekrar yürürlüğe soktu.[82] İkonoklazm, Doğu ve Batı arasındaki yabancılaşmanın artmasında önemli bir rol oynadı. Bu ayrışmalar,Papa I. Nikolas'ınFotios'un patrik olmasına tepki göstermesiyle ortaya çıkanFotios bölünmesi ile daha da kötüleşti.[83]
Savunma önlemlerine de ağırlık verenI. Nikiforos 7. yüzyıldan beri süregelen toprağa bağlıstratiotes temelli savunma sisteminde ufak değişiklikler yapmıştır.[84] Etkin bir ordu oluşturmak için sayıları yeterli olmayan ve kendi teçhizatlarının giderlerini karşılayabilecek maddi güce sahip olan stratioteslerin yanı sıra daha az gelirli köylüler de sistem içerisinde dahil edilmiş, teçhizat bedellerini toparlayabilmeleri adına da bağlı oldukları toprağı birkaç kişiyle paylaşma serbestiyeti tanınmıştır.[84][85] Böylece ordu mevcudu çoğaltılmıştır.[84] Aynı girişim o döneme dek böyle bir sisteme bağlı olmayan denizciler için de yapılmış, devlet arazileri yine devletin belirlediği fiyattan zorunlu olarak askerlere satılmıştır.[84] Önceki yüzyıllarda görülen iskân siyasetine benzer olarak Küçük Asya'daki halkınıSklavinia'ya yerleştiren I. Nikiforos, bu kişileri de bu coğrafyada stratiotes nizamı kapsamına almıştır.[86]
Şarlman, I. Nikiforos'u edinmiş olduğu imparator unvanını tanıması için sıkıştırmış ve Dalmaçya kıyılarına baskın yapmıştır.[85] I. Nikiforos ise buna cevap olarak Balkanlardaki Bizans egemenliğini güçlendirmek adına Peloponnessos'u ele geçirerek bölgede yeni themalar teşkil etmiş ve thema sistemini ilk kez Küçük Asya dışına taşıyan kişi olmuştur.[85] Ayrıca Küçük Asya'dan bölgeye gerçekleştirdiği iskânlar ile bölgeye devlete güçlü bağlılık duyguları olan halkları yerleştirmiştir.[85]
I. Nikiforos, gerçekleştirdiği askerî ve mali tedbirler ile İrini döneminde bu alanlarda görülen gerilemeyi telafi edebilmişti.[87] Bu ilerlemelere rağmen Hârûnürreşîd'in Ankira'ya kadar ilerlemesine mani olunamamış, haraç ödemek ve hem kendi hem de oğlu adına kafa vergisi ödemek suretiyle Araplara karşı küçük düşürücü bir hezimet yaşanmıştır.[88] 809 yılında Hârûnürreşîd'in ölümü ve Araplar arasında iç karışıklık çıkmasıyla doğu toprakları bir süre için sorun olmaktan çıkmış olsa da Avarların Şarlman tarafından ortadan kaldırılmasından sonra bu rakiplerinden kurtulan Bulgarlar sorun haline gelmeye başlamıştır.[88]Krum'un 809 yılında Bizans toprağı olanSerdika'ya girmesine karşılık 811 yılında büyük bir orduyla barış teklifini de reddederek Bulgarların başkentiPliska'ya yürüyen I. Nikiforos, şehri yakıp yıkmıştır.[89][90] İmparator, yeni bir barış teklifini daha reddederek dağ içlerine çekilen Bulgar ordusunu takip etmeye karar vermiş ancak 26 Temmuz 811 tarihinde arazi şartlarını iyi bilen Krum ve ordusu tarafından kuşatılarak öldürülmüş, ordusu da tamamen imha edilmiştir.[89][91] Krum, büyük başarısını imparatorun kafatasını şarap kadehi yaparak kutlamıştır.[92][93] Bizans'ın itibar kaybı askerî bozgunun önüne geçmiş, 378 yılındaValens'inVizigotlarcaHadrianapolis Muharebesi'nde savaş meydanında öldürülmesinden beri ilk kez bir Roma imparatoru aynı sonu yaşamıştı.[89][90]
I. Basileios'un 867'de tahta geçmesi, iki buçuk asır boyunca devam edenMakedon Hanedanı'nın başlangıcı kabul edilir. Bu hanedanda Bizans'ın en becerikli hükümdarlarından birkaçı yer alır ve dönem boyunca yeniden canlanma havası hakimdir. İmparatorluk dış düşmanlara karşı savunma halinden, tekrar kaybedilen toprakları yeniden fetheden bir ülke konumuna dönmüştür.[94]
Askerî ve idari otoritenin toparlanmasına ek olarak, Makedon Hanedanı dönemi felsefe ve sanat gibi alanlarda kültürel bir uyanışa da sahne olmuştur.Slavların Balkan istilasından veArap istilalarından önceki Bizans'ta var olduğu kabullenilen aydınlığı tekrar canlandırmak üzere bilinçli çabalar görülmektedir ve bu çağ sıklıkla Bizans'ın "Altın Çağı" olarak gösterilir.[94] Her ne kadar toprak bakımından imparatorluk I. Justinianus dönemindekinden kayda değer oranda küçük olsa da, önemli bir güç kazanımı görüldüğü gibi, daha az dağınık coğrafyanın getirisi olarak ülke siyasi, ekonomik ve kültürel olarak daha entegreydi.
I. Basileios'un tahttaki ilk yıllarında Arap istilacıların Dalmaçya kıyılarına yaptığı seferler başarılı bir şekilde bastırıldı ve bölge bir kez daha güvenli Bizans toprakları arasındaki yerini aldı. Bu durum, Bizans misyonerlerinin içlere yayılarak Sırpları, günümüzdeHersek veKaradağ çevresinde yaşayan halkları Ortodoks Hristiyanlığı'na çevirme fırsatını doğurdu.[95]Malta'yı geri almak için çıkılan sefer, Malta halkı Arapların yanında yer alınca ve Bizans garnizonlarını katledince büyük bir yenilgiyle sonuçlandı.[96]
Buna karşın,Güney İtalya'daki Bizans egemenliği gittikçe sağlamlaştırıldı ve 873 yılı itibarıylaBari, imparatorluğun bir parçası oldu.[95] Güney İtalya'nın büyük kısmı sonraki 200 yıl boyunca da ülkenin bir parçası olarak kaldı.[96] Daha önemli olan doğu cephelerinde, Bizans savunmasını yeniden inşa ederek hücuma geçti.Paulusçular yenildi ve başkentleri Tephrike (Divriği) alındı. Buna ek olarakSamosata'nın yeniden alınmasının ardındanAbbâsîler'e karşı hücumlar başladı.[95]
10. yüzyılın askerî başarılarına büyük çapta bir kültürel bir canlanma eşlik ediyordu:Makedon Rönesansı.Paris mezmurlar kitabı'ndan alınan bu minyatür, Helenistik sanattan esinlenmiştir.
Basileios'un oğlu ve ardılıVI. Leon döneminde, o dönem güçsüzleşmiş olan Abbâsîler'e karşı seferler ve toprak kazanımları devam etti. Ancak 902'de Sicilya Araplara kaybedilirken 904'te imparatorluğun ikinci büyük şehriSelanik bir Arap donanması tarafından yağmalandı. Bizans donanması, çok çabuk olarak düzenlendi ve 7. yüzyılda Araplara kaybedilmiş olanKıbrıs ve Suriye'dekiLaodicea birkaç yıl içerisinde geri alındı. Bu intikama karşın, Bizanslılar Müslümanlara karşı hâlen kesin bir darbe vurabilmiş değillerdi ve hatta 911'deGirit'i geri almak için yapılan sefer büyük bir yenilgiyle sonuçlandı.[97]
Bulgar çarıI. Simeon'un 927'de ölmesiyle Bulgarlar oldukça güçsüzleşti ve bu da Bizanslıların doğuya odaklanması için fırsat yarattı.[98] 934 yılında Melitene (Malatya) kalıcı olarak ele geçirildi ve 943 yılında ünlü generalİoannis Kurkuas, ataklarınıMezopotamya'ya çevirerek en önemlisiEdessa'nın (Şanlıurfa) fethi olan birçok önemli başarıya imza attı. Kurkuas özellikle, İsa'nın bir portresinin damgalandığı iddia edilen ve bu yüzden saygı duyulanMandilo'yu Edessa'dan alarak Konstantinopolis'e getirmesiyle nam saldı.[99]
Asker imparatorlarII. Nikiforos (h. 963-969) veI. İoannis (h. 969-976) ülkenin sınırlarını doğrudan Suriye'nin içine doğru genişleterek kuzeybatıIrak'taki emirleri yenilgiye uğrattı. 962'de büyük bir şehir olanHalep yine Nikiforos tarafından ele geçirildi ve 963'te Araplar, Girit'ten kesin bir zaferle atıldı. Girit'in yeniden alınması, Ege'deki Arap istilalarına bir son verdiği gibi Yunan anakarası tekrar gelişmeye başladı.Kıbrıs 965'te kalıcı olarak geri alındı ve 969'daAntioch (Antakya) ele geçirilip bir Bizans eyaleti olarak ülkeye katıldığında Nikiforos'un başarıları zirveyi görüyordu.[100] Ardılı İoannis Çimiskes, Şam,Beyrut,Akka,Sayda,Kayserya veTaberiye şehirlerini fethetti ve Bizans ordusunu Kudüs'e şaşırtıcı derecede yakınlığa yerleştirdi. Ancak İslam'ın güç merkezleri Irak ve Mısır'a dokunulmadı.[101] Kuzeyde yapılan uzun seferlerin ardından son Arap tehlikesi olan zengin Sicilya eyaletine 1025'teII. Basileios tarafından sefer düzenlendi ancak Basileios sefer tamamlanmadan öldü. Yine de, bu dönemde imparatorluğun sınırlarıMessina Boğazı'ndanFırat Nehri'ne, Tuna'dan Suriye'ye kadar uzanmaktaydı.[102]
Roma Makamı ile yaşanan geleneksel mücadeleler Makedonya Hanedanı döneminde de devam etti veyeni yeni HristiyanlaşanBulgaristan üzerindeki üstünlük tartışmasıyla iyice mahmuzlandı.[94] İki devlet arasındaki seksen yıllık barışın ardından, güçlü Bulgar çarıI. Simeon 894 yılında saldırıya geçti ancakMacarlar'ın desteğini alarak donanmasınıKaradeniz'de Bulgaristan üzerine süren Bizanslar'a karşı yenildiler.[103] Bizans yine de 896'daBulgarofigon Muharebesi'nde Bulgarlara yenildi ve onlara yıllık haraç ödemek zorunda bırakıldı.[97]
VI. Leon 912'de öldü ve düşmanlıklar kısa süre sonra tekrar su yüzüne çıktı; Simeon büyük bir ordu toplayarak Konstantinopolis'e yürüdü.[104] Her ne kadar şehir duvarları zaptedilemez olsa da Bizans yönetimi düzensizlik içindeydi. Bu yüzden Simeon şehre davet edilerek Bulgarbasileus'u (imparator) tacıyla ödüllendirildi gençVII. Konstantinos'un Bulgar kralının kızlarından biriyle evlenmesi sağlandı. Konstantinopolis'te patlak veren bir ayaklanma bu hanedan planını suya düşürünce Simeon tekrar Trakya'yı istila ederekAdrianopolis'i (Edirne) işgal etti.[105] Bizans böylece hem başkentinden birkaç gün uzakta güçlü bir Hristiyan devletle karşı karşıyaydı[94] hem de iki cephede savaşmak durumunda bırakılmıştı.[97]
Leo Fokas veI. Romanos önderliğinde başlatılan bir sefer 917'deAkhelou Muharebesi'nde ezici bir yenilgiyle sonuçlandı ve sonraki yıl Bulgarlar Yunanistan'ın kuzeyini yağmalamakta özgürdü. Adrianopolis 923'te tekrar yağmalandı ve Bulgar ordusu 924'te Konstantinopolis'e yürüdü. Ancak Simeon 927'de aniden öldü ve Bulgar gücü hemen kırıldı. Bulgarlar ve Bizanslılar uzun süren barışçıl bir döneme girdiler ve Bizans artık doğudaki Müslüman istilacılara karşı savaşmakta daha özgürdü.[106] 968'da Bulgar topraklarıKiev Rusları tarafındanI. Svyatoslav önderliğinde yağmalansa da, üç yıl sonra I. İoannis, Kiev Knezliği'niyenerek Bulgaristan'ın doğusunu Bizans'a kattı.[107]
BulgarCometopuli Hanedanı sırasında ayaklanmalar tekrar canlansa da, yeni imparator II. Basileios (h. 976-1025) boyun eğen Bulgarları temel politikası haline getirmişti.[108] Yine de Basileios'un Bulgaristan üzerine ilk seferiTrayan Boğazı'nda onur kırıcı bir yenilgiyle sonuçlandı. Sonraki senelerde imparator Anadolu'daki iç ayaklanmalarla meşguldü ve Bulgarlar ülkelerini Balkanlar içinde genişlettiler; savaş neredeyse yirmi yıl sürdü. Bizans'ınSperkhios veÜsküp zaferleri Bulgarları önemli ölçüde yavaşlattı ve yıllık seferler sayesinde Basileios, düzenli olarak Bulgar kalelerini ele geçirdi.[108] 1014'tekiBelasitsa Muharebesi'nde Bulgarlar yok edildi: orduları esir alındı, her 100 erkekten 99'unun kör edildiği ve geriye kalan 1 adamın hemşehrilerini eve götürmesi için sağ bırakıldığı söylenir. ÇarSamuil, bu bir zamanlar yenilmez ordusunun kırık parçalarını görünce şok geçirerek öldü. 1018'de son Bulgar kaleleri teslim oldu ve ülke yine imparatorluğa katıldı.[108] Bu zafer Tuna cephesini Herakleios döneminden beri ilk defa güvenli bir hale soktu.[102]
Kiev Rusları Konstantinopolis surları altında (860).
850 ve 1100 arasında Bizans, yeni kurulan veKaradeniz'in kuzeyi boyunca yayılanKiev Knezliği'ne karşı karışık bir politika izledi.[109] Bu ilişkiler,Doğu Slavları'nın tarihinde uzun süren yankılara yol açacaktı ve imparatorluk, hızlıca Kiev'in anaticaret ve kültür partneri oldu. Ruslar Konstantinopolis'eilk saldırısını 860 yılında gerçekleştirdi ve şehrin varoşlarını yağmaladı. 941'deKiev Rusları Boğaziçi'nin Asya kıyılarında belirdiyseler de Bizans'ın 907 sonrası askerî gücü neticesinde ezici bir yenilgiye uğradılar ki Bizans, aynı güçlü sürecin başındaRusları sadece diplomasiyle geriye püskürtmüştü (907). II. Basileios Kiev Rusları'nın yükselen gücüne kayıtsız kalamadı ve kendinden önceki imparatorların yolundan giderek dini siyasi emelleri için kullanma yoluna gitti.[110] Rus–Bizans ilişkileri 988'deAnna Porfirogenita'nınBüyük Vladimir'le evlenmesi ve sonucundaKiev Ruslarının Hristiyanlaşması'nın ardından iyice yakınlaştı.[109] Bizans rahipleri, mimarları ve sanatçıları, Rusların hakimiyeti altındaki birçok katedral ve kilisede çalışmak üzere davet edildi. Bu sayede Bizans kültürü daha geniş sınırlara ulaştı ve buna karşılık birçok Rus da başta ünlüVareg Muhafızlar olmak üzere Bizans ordusunda paralı asker olarak çalıştı.[109]
İlişkiler Ruslar Hristiyanlaştıktan sonra bile her zaman arkadaş canlısı olmadı. İki tarafın çarpıştığı en büyük çatışma, 968–971 arasında Bulgaristan'da yaşandı. Bunun yanında Karadeniz limanlarına ve Konstantinopolis'e yönelik Rus istilacı seferleri zaman zaman kaydedildi. Her ne kadar bu istilaların çoğu Bizans tarafından geri püskürtülmüş olsa da, bunların sonunda sıklıkla antlaşmalar yapıldı ve bu antlaşmalar genellikler Ruslar yararına düzenlendi. Örneğin, Rusların Bizanslılarla bağımsız bir güç olarak kapışmaya olan isteklerini gösteren belirtilerle bilinen1043 savaşından sonra, devletler arasında yine bir antlaşma imzalandı.[110]
Konstantinopolis, 9 ve 11. yüzyıllar arasında Avrupa'daki en büyük ve en zengin şehirdi.
1025'te II. Basileios öldüğü zaman imparatorluk doğudaErmenistan'dan batıda Güney İtalya'dakiCalabria'ya kadar uzanıyordu.[102] Bulgaristan'ın fethi,Gürcistan ve Ermenistan'ın bir kısmının ele geçirilmesi, Girit, Kıbrıs ve Antakya gibi stratejik yerlerin tekrar fethedilmesi gibi birçok başarıya erişilmişti. Üstelik bunlar taktiksel kazanımlardan ziyade uzun süreli kazanımlardı.[95]
VI. Leon, Yunanca bütün Bizans kanunlarını yazdırdı. Bu 60 ciltlik devasa eser, sonraki bütün Bizans yasalarının temeliydi ve günümüzde hâlen üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.[111] Leon idari sistemi de yeniden yapılandırdı ve idari bölümlendirmelerin (Themata veya "Thema") sınırlarını tekrar çizdi. Bunun yanında rütbe ve ayrıcalıklar sistemini düzene soktu ve Konstantinopolis'teki çeşitli esnaf loncalarının davranışlarını düzenledi. Leon'un reformları, imparatorluğun önceki parçalılığını azaltarak, onu tek merkezli bir güce evriltti.[112] Buna karşın, ülkenin artan askerî başarısı köylülüğe karşılık eyalet soyluluğunu büyük oranda artırdı ve zenginleştirdi ve köylüler bir çeşit köle konumuna indirgendi.[113]
Makedon Hanedanı süresince Konstantinopolis tekrar canlandı ve 400.000'lik nüfusa eriştiği 9 ve 10. yüzyıllar boyunca Avrupa'nın en büyük ve en zengin şehri oldu.[114] Bu süreçte Bizans, rekabetçi aristokratlar tarafından vergi toplama, iç işleri ve dış işleri konularında yürütülen, güçlü bir kamu hizmet sistemi yürütüyordu. Makedonyalı imparatorlar, ülkenin zenginliğini de Batı Avrupa'yla yapılan, özellikle ipek ve madeni eşyalar üzerine kurulu ticaretle oldukça artırmıştı.[115]
Ortodoks ve Katolik Hristiyanlık'ın ayrılması (1054)
Makedonya dönemi, dinî önem arz eden bazı olaylara da sahne oldu. Bulgar, Sırp ve Kiev Rusu kavimlerinin Ortodoks Hristiyanlığa geçmesi Avrupa'nın dinî haritasını kalıcı olarak değiştirdi ve etkileri hâlen sürmektedir. Selanikli iki Bizans Rum'u kardeş olanKiril ve Metodius,Slavların Hristiyanlaşması sürecine kayda değer katkılar sağladı ve bu zaman içerisindeKiril alfabesinin atası olarak bilinenGlagol alfabesi geliştirildi.[116]
1054'te Batı ve Doğu Hristiyan Kiliseleri arasındaDoğu ve Batı kiliselerinin ayrılması adı verilen nihai bir kriz yaşandı. Her ne kadar 16 Temmuz'da resmî olarak kurumsal ayrışma bildirisi yayımlanlamış olsa da, bir Cumartesi öğlesindeki Kutsal Liturji sırasında üç papa elçisi Aya Sofya'ya girip kilise mihrabına aforoz boğası yerleştirdiğinde,[117] yüzyıllardır aşamalı olarak artan büyük ayrışma zirve noktasına erişti.[118]
İmparatorluk kısa süre sonra, büyük oranda thema sisteminin bozulması ve askerî sistemin ihmal edilmesinden kaynaklanan zorluklarla dolu bir sürece girdi. II. Nikiforos, İoannis Çimiskes ve II. Basileios, askerî yapılanmayı (Grekçe: τάγματα,tagmata) acil müdahale eden, çoğunlukla savunmacı, vatandaşlardan oluşan bir yapıdan, profesyonel, sefere çıkan ve gittikçeparalı askerlere dayalı bir ordu haline getirmişti. İstila tehlikesi 10. yüzyıl itibarıyla azalmaya başlayınca bu oldukça pahalı paralı askerlere, büyük garnizonlara, pahalı savunma yapılarına ve dolayısıyla bütün bunların sürdürülebilirliğine duyulan ihtiyaç da azaldı.[119] II. Basileios ölümünden sonra filizlenen bir hazine bıraksa da, kendinden sonra geleceklerin izleyebileceği bir plan yapmayı ihmal etti. Yakın dönem ardıllarından hiçbirinin özellikli askerî veya politik yeteneği yoktu ve imparatorluğun idaresi gittikçe kamu hizmeti sisteminin eline düştü. Bizans ekonomisini canlandırma girişimleri sadeceenflasyona ve değeri küçültülmüş altın para sistemine yol açtı. Ordu şimdi gereksiz bir harcama ve siyasi bir risk olarak görülüyordu. Bu yüzden yerel birliklerin görevlerine son verildi ve ordu daha çok belirli kontratlar üzerinden yürüyen yabancı paralı askerlerle dolduruldu.[120]
Aynı süreçte, imparatorluk yeni düşmanlar edindi. Güney İtalya'daki eyaletler, 11. yüzyıl başında İtalya'ya gelenNormanlar'ın tehdidi altında kaldı. Konstantinopolis ve Roma arasında 1054'tekiDoğu ve Batı kiliselerinin ayrılması ile sonuçlanan çekişmeler sırasında Normanlar, yavaş ama emin adımlarla Bizans İtalya'sına doğru genişlemeye başlamıştı.[121] Calabria'nıntagma merkezi olanReggio, 1060'taRobert Guiscard tarafından ele geçirildi ve bunu 1068'deOtranto'nun kaybı izledi.Puglia'daki ana kale olanBari, Ağustos 1068'de kuşatıldı veNisan 1071'de düştü.[122] Bizanslılar bunun yanında, 1069 itibarıylaDalmaçya kıyılarındaki etkilerini, Hırvat kralıIV. Petar Krešimir'e (h. 1058-1074/1075) kaybetti.[123]
Bunlara karşın bütün bu felaketlerin en kötüsü Anadolu'da yaşandı: 1065 ila 1067 yıllarında Selçuk Türkleri doğu Bizans sınırları dolaylarında Ermenistan içlerine keşiflere başladı. Bu acil durum, 1068'de kendilerinden biri olanRomen Diyojen'i imparator olarak seçen Anadolu'daki askerî aristokrasiyi etkiledi. 1071 yazında Romen Diyojen, Selçuklular'ı Bizans ordusuyla yüzleştirecek devasa bir doğu seferi düzenledi.Malazgirt Savaşı'nda Bizanslılar, sürpriz bir şekildeSultanAlp Arslan tarafından yenilgiye uğradı ve imparator esir düştü. Alp Arslan, imparatora saygıyla yaklaştı ve Bizanslılara katı yaptırımlar empoze etmedi.[120] Konstantinopolis'te ise bir askerî darbe sonucundaMihail Dukas başa geçti ve bu iktidar,Nikiforos Bryennios veNikiforos Botaneiates'ten muhalefet gördü. 1081 yılı itibarıyla Selçuklular, Anadolu'da Ermenistan'danBitinya'ya kadarki Anadolu platosunu görünürde ele geçirmişti ve başkentlerini Konstantinopolis'e sadece 90 km uzakta bulunanİznik'e taşımışlardı.[124]
1081'den 1185'e kadar sürenKomninos Hanedanı'nda beş imparator (I. Aleksios, II. İoannis, I. Manuil, II. Aleksios ve I. Andronikos) hüküm sürdü ve genel olarak Bizans'ın askerî, bölgesel, ekonomik ve siyasi pozisyonu üzerine süreğen, fakat sonuç itibarıyla tamamlanmamış bir restorasyon politikası yürütüldü.[125] Her ne kadar Selçuk Türkleri Anadolu'da imparatorluğun kalbini ele geçirmiş olsa da, Bizans'ın çabalarının büyük bir kısmı bu dönemdeNormanlar başta olmak üzere batı güçlerine yönelikti.[125]
Komninos altındaki imparatorluk, I. Aleksios'un da sebep olduğu Kutsal Topraklar'a yönelik Haçlı Seferleri tarihinde anahtar rol üstlendi. Bu süreçte özellikle İoannis ve Manuil dönemlerinde Avrupa'da, Yakın Doğu'da ve Akdeniz havzasında kültürel ve siyasi bakından büyük bir nüfuz gücü kullandı. Komninos döneminde, Bizans ile Haçlı devletlerinin de dahil olduğu "Latin" Batı arasındaki iletişim oldukça ilerledi. Venedikli ve diğer İtalyan tüccarlar büyük miktardaki nüfuslarıyla Konstantinopolis başta olmak üzere ülkeye yerleşti (sadece 300 ila 400 binlik Konstantinopolis'te 60.000 Latin yaşıyordu) ve buna ek olarak I. Manuil tarafından yerleştirilen çok sayıda Latin paralı askerin nüfusa dahil oluşu, Bizans teknoloji, sanat, edebiyat ve kültürünün Latin Batı'ya sızmasına ve aynı şekilde Batı fikirlerinin imparatorluk içinde kendine yer bulmasına yol açtı.[126]
Zenginlik ve kültürel hayat göz önüne alındığında Komninos döneminin Bizans tarihindeki tepe noktalarından biri olduğu söylenebilir.[127] Bu dönemde Konstantinopolis'in, Hristiyan dünyasında boyut, zenginlik ve kültür bakımından lider bir şehir olarak kaldığı görülebilir.[128] Bu sıralardaAntik Yunan felsefesine ve geleneksel Yunan edebiyatına dönük ilginin yeniden canlandığı görülebilir.[129] Bizans sanatı ve edebiyatı Avrupa'da üstün bir yere sahip oldu ve bu etki oldukça uzun süreliydi.[130]
Malazgirt sonrasında Komninos Hanedanı'nın çalışmaları sayesinde Komninos Restorasyonu da denilen kısmi bir toparlanma gözlemlendi.[131] İlk Komninos hükümdarıI. İsaakios (1057–1059) idi. Bundan hemen sonra başlayanDukas Hanedanı'nı (1059–81) izleyen süreçte I. Aleksios 1081'de başa geçerek Komninos'ların tekrar güç kazanmasına yol açtı. Tahta çıkışının başlangıcından itibaren Aleksios, Robert Guiscard ve oğluBoemondo önderliğindeki Normanlar tarafından haşmetli saldırılara maruz kaldı:Dirrahium veKorfu elden çıktı,Teselya'dakiLarisa kuşatıldı. Robert Guiscard'ın 1085'te ölümü Norman sorununu bir süre yatıştırdı. Bir sonraki sene Selçuk sultanı da ölünce sultanlık iç rekabet nedeniyle parçalandı. Aleksios kendi çabalarıyla, 28 Nisan 1091'dekiLevounion Muharebesi'nde sürpriz saldırı yaptığıPeçenekler'i ağır yenilgiye uğrattı.[132]
Batı'da istikrar sağlayan Aleksios, ekonomik sorunlara ve imparatorluğun geleneksel savunmasının bölünmesine eğilmek için zaman buldu.[133] Buna rağmen, Selçukluların üzerine yürüyüp kayıp toprakları geri kazanacak insan gücüne sahip değildi. 1095'tekiPiacenza Konsili'nde Aleksios'un elçileriPapa II. Urbanus'a Doğu Hristiyanlarının zulüm altında olduğunu söyleyerek, Batı'nın yardımı olmadan Hristiyanların Müslüman yönetimi altında zulüm görmeye devam edeceklerinin altını çizdi.[134]
Aleksios'un Robert Guiscard yönetiminideki Norman saldırısına karşılık vermeye giderken yol üzerinde açtığıSelanik darphanesinden üretilen madeni paralar.
Urbanus'a göre Aleksios'un bu talebi Batı Avrupa'yı güçlendirmek veDoğu Ortodoks Kilisesi ileRoma Katolik Kilisesini kendi boyunduruğu altında birleştirmek için iyi bir fısattı.[134] 27 Kasım 1095'te Papa II. Urbanus,Clermont Konsili'ni topladı ve katılımcılarıHaç sembolü altında birleşerek askerî birhac görünümünde Kudüs'ü ve Doğu'yu Müslümanların elinden tekrar almaya çağırdı. Batı Avrupa'nın bu çağrıya yanıtı ezici bir "evet"ti.[132]
Aleksios Batı'dan paralı asker yoluyla yardım bekliyordu ve kısa süre sonra Bizans topraklarında beliren tamamen hazırlıksız, disiplinsiz ve kalabalık orduya hazır değildi. Gelen ordunun sekiz liderinden dördünün (hatta biri Boemondo) Norman olması Aleksios için iyi bir haber değildi. Yine de Haçlılar Konstantinopolis'ten geçmek zorunda olduğundan, imparatorun olaylar üzerinde belli oranda kontrolü vardı. İmparator, liderlerden Kutsal Topraklar'a giderken karşılarına çıkan bütün şehirleri Türkler'den alarak Bizans'a geri vermesi konusunda ant içmeyi şart koştu. Buna karşılık o da bu orduya rehber ve askerî refakat yardımı yaptı.[135]
Aleksios birçok önemli şehri, adayı ve Anadolu'nun batısını geri almayı başardı. Buna karşın, Katolik/Latin haçlılar Aleksios'un Antakya Kuşatması'nda kendilerine verdiği sözü tutmadığına inanıyordu (aslında imparator Antakya'ya doğru yola koyulmuştu fakatBlois Kontu Stephen tarafından, seferin çoktan başarısız olduğu iddia edilerek geri dönmeye ikna edilmişti).[136] KendisiniAntakya Prensi olarak ilan eden Boemondo, Bizanslılarla doğrudan savaşa girdi ama sonunda 1108'dekiDevol Antlaşması'yla Aleksios'un vasalı olmayı kabul etti ve böylece bu imparator dönemindeki Norman tehlikesi sona erdi.[137]
Birinci Haçlı Seferi sırasındaKudüs'ün Fethi'ni anlatan bir Orta Çağ el yazması.
Aleksios'un oğluII. İoannis, 1118'de görevi devralarak 1143'e kadar hüküm sürdü. İoannis dindar ve kararlı bir imparatordu ve yarım asır önceki Malazgirt'ten aldığı darbeyi tersine çevirmek konusunda kararlıydı.[138] Dinî yönüyle bilinen İoannis'in dönemi, gözle görülür biçimde ılıman ve adildi ve hatta gaddarlığın norm olduğu bir dönemde istisnai etik bir yönetici örneği gösterdi.[139] Bu sebepten ötürü sıklıkla Bizans'ınMarcus Aurelius'u olarak adlandırıldı.
Tahtta olduğu son dönemlerde Doğu'ya odaklandı ve kişisel olarak Anadolu'daTürkler üzerine seferler yönetti. Seferleri sonucu Doğu'da güç dengeleri uzun süreliğine değişti ve savunma durumuna geçen Türkler'den birçok şehir, kale, kasaba geri alındı.Melitene'dekiDanişmentliler Devleti'ne son vererekKilikya'yı geri aldı ve üzerine Antakya PrensiAntakyalı Raymond'u Bizans hükümdarlığını tanımaya zorladı. İoannis, Hristiyan dünyasındaki önderliğini kanıtlama çabasıylaHaçlı devletleriyle beraber birleşik ittifaklaKutsal Topraklar'a yürüdü. Seferin büyük coşkusuna karşın bazı Haçlıların ihaneti yüzünden imparatorluğun umutları suya düştü.[142] 1142'de, Antakya'daki hak iddiası için bu şehre giden İoannis, 1143 baharında bir av kazası sonucu öldü. Raymond, hemen sonra Kilikya'yı ele geçirmeye cesaretlendiyse de, yenilerek imparatordan özür dilemek için Konstantinopolis'e gitmek zorunda kaldı.[143]
Yanni'nin kendi seçtiği varisi dördüncü oğluI. Manuil, doğuda ve batıda komşulara agresif seferler düzenledi. Manuil, Filistin'de HaçlıKudüs Krallığı ile anlaşarakFatımi egemenliği altındaki Mısır üzerine büyük bir donanma gönderdi. Manuil, Antakya PrensiRenaud de Châtillon ve Kudüs KralıI. Amalrik ile anlaşarak, yani Antakya ile Kudüs'ü egemenlik altına alarak Haçlı devletleri arasında amir pozisyonunu güçlendirdi.[144] 1155'te Güney İtalya limanlarını ele geçirmek için gönderdiği sefer, koalisyon içinde çıkan tartışmalar nedeniyle başarısızlıkla sonuçlandı. Buna rağmen, Bizans güçleri 1167'deSirmium Muharebesi'nin ardındanMacaristan Krallığı'nın güney topraklarını başarılı bir şekilde ele geçirdi. 1168 itibarıyla neredeyse bütün DoğuAdriyatik kıyıları Manuil'in elindeydi.[145] Manuil, Papa ve Batılı Hristiyan krallıklarla bazı anlaşmalar yaptı veİkinci Haçlı Seferi sırasında orduların ülke topraklarından geçişi başarıyla kontrol altında tutuldu.[146]
Bunlara rağmen Manuil, 1176'da Türklerle yaptığıMiryokefalon Muharebesi'nde ağır bir yenilgiye uğradı. Ancak ülke kısa sürede toparlandı ve Manuil'in güçleri ertesi sene "seçilmiş Türkler"e karşı bir zafer elde etti.[147] Bizans komutanıİoannis Vatacis'in Türk istilacı güçlerini yok ettiğiHyelion-Leimocheir Muharebesi'nde birliklerin sadece başkentten gelmiyor oluşu ve yol üzerindeki yerleşimlerden de asker toplamaları, Bizans ordusunun hâlen güçlü olduğunun ve Anadolu'da yürüttüğü savunmacı politikalarının hâlen başarılı olduğunun ipuçlarını verir.[148]
Üsküp yakınlarındaki Nerezi'de bulunanAziz Panteleimon Kilisesi'nde 'İsa'ya Ağıt' (1164) freski; 12. yüzyılKomninos sanatının en seçkin örneklerinden biri kabul edilir.
İoannis ve Manuil aktif askerî politikalar izledi ve her ikisi de kuşatmalar ile şehir savunmaları için büyük kaynaklar ayırdı; agresif tahkimat çalışmaları, her ikisinin de temel askerî planının kalbini oluşturuyordu.[149] Miryokefalon'daki yenilgiye rağmen Aleksios, İoannis ve Manuil'in izlediği politikalar, büyük toprak kazanımları, Anadolu ve Avrupa'da sınır güvenliği gibi önemli getirilere yol açtı. Yaklaşık 1081 ila 1180 arasında Komninos ordusu imparatorluğunun güvenliğini sağlayınca, Bizans medeniyetinin zenginleşmesine yol açıldı.[150]
Tüm bu gelişmeler, yüzyılın sonlarına kadar imparatorluğun Batı eyaletlerinde ekonomik bir canlanma yarattı. Bazı akademisyenlere göre, Komninos dönemi, 7. yüzyıldaki Pers saldırılarından beri Bizans'ın en zengin olduğu dönemdir. 12. yüzyıl süresince, nüfus arttı ve geniş topraklar tarıma açıldı. Arkeolojik buluntular, bu dönemde hem Avrupa'da hem de Anadolu'daki yerleşimlerin genişlediğine ve yeni yerleşimlerin sayısında hızlı bir artış olduğuna işaret eder. Ticari etkinliklerde de kayda değer ilerlemeler görüldü.Venedikliler,Cenevizliler ve diğerleri Ege limanlarını ticarete açtı;Haçlı devletlerinden ve Fatımi Mısır'dan Konstantinopolis'e mal girişleri oldu.[151]
Sanatta,mozaik sanatının yeniden canlandığı, yerel mimarlık okullarının farklı kültürel kaynaklardan ilham alan özgün tarzlar geliştirdiği görülür.[152] 12. yüzyıl boyunca Bizanslılar erkenhümanizm modelini geliştirdiler; klasik dönem yazarlarına olan ilgide bir canlanma görüldü.Selanikli Efstathios'a bakıldığında, Bizans hümanizminin en karakteristik dışavurumu görülür.[153] Felsefede 7. yüzyıldan beri görülmemiş bir şekilde klasik öğrenim yeniden dirildi ve klasik eserler üzerine yorumların bulunduğu eserler giderek artan miktarlarda yayımlanır oldu.[129] Buna ek olarak, Yunan bilgi birikiminin Batı'ya ilk geçişi Komninos dönemi sırasında oldu.[130]
Manuil 24 Eylül 1180'de ölünce, 11 yaşındaki oğluII. Aleksios tahta çıktı. Aleksios görevinde oldukça beceriksizdi fakat onun saltanatını asıl kötü üne kavuşturan şey annesiAntakyalı Maria ile onun Frank geçmişiydi.[154] Sonunda I. Aleksios'un torunu olanI. Andronikos, kendinden daha genç olan bu hükümdara karşı ayaklandı ve onu şiddetli bir darbeyle tahttan indirdi.[155] Yakışıklılığını ve ordudaki popülerliğini kullanarak, Ağustos 1182'de Konstantinopolis'e ilerledi veLatinlerin katledilmesi için tahrikte bulundu.[155] Potansiyel rakiplerini yok ettikten sonra, Eylül 1183'te kendini eş imparator ilan etti. Sonrasında II. Aleksios'tan kurtuldu ve onun 12 yaşındaki karısıFransalı Agnes'i kendi karısı yaptı.[155]
Andronikos yönetime iyi başladı ve idari reformları tarihçiler tarafından olumlu karşılandı.Georgiy Ostrogorskiy'e göre, Andronikos yolsuzluğun kökünü kazımak konusunda kararlıydı: Onun döneminde makamların satışı durdu; işe alımlar yandaşlıktan ziyade yeteneğe göre yapıldı; memurlara yeterli maaşlar verilerek rüşvete olan istek azaltıldı. Eyaletlerde, Andronikos'un reformları hızlı ve göze çarpan bir kalkınma yarattı.[156] Aristokratlar ona karşı agresif bir tutum takındı ve imparator buna karşılık gittikçe şiddete dayalı bir tutum sergilemeye başladı. Sonuç olarak karşısına çıkanları idam ettiği ve onlara şiddet uyguladığı korku ülkesinde, imparatorluğu kendi için de istikrarsız bir hale soktu.[157] Andronikos neredeyse bütün aristokrasinin kökünden kazınmasını savunuyordu. Bu tutumu neredeyse toplu katliamlara dönüştü ve kendi rejimini desteklemek için daha acımasız yasalara başvurdu.[156]
Askerî arka planına rağmen Andronikos,İsaakios Komnenos'a, Hırvat topraklarını Macar topraklarına katanIII. Béla'ya (h. 1172-1196) ve Bizans'tan bağımsızlığını ilan eden SırpStefan Nemanja'ya (h. 1166-1196) söz geçiremedi. Üstelik bu sorunlardan hiçbiri 1185'te Sicilya kralıII. Guglielmo'ın (h. 1166-1189) 300 gemi ve 80.000 kişilik orduyla Bizans'ın üstüne yürümesi kadar önemli değildi.[158] Andronikos, başkenti korumak için 100 gemilik küçük bir donanmayla seferber oldu ve bunun dışında halka da kayıtsız kaldı. Sonuçta daha öncesinde bir suikast girişiminden sağ kalanII. İsaakios, halkın yardımıyla Andronikos'u tahtından etti ve onu idam ettirdi.[159]
II. İsaakios ve özellikle erkek kardeşiIII. Aleksios'un dönemleri, Bizans'ın idari ve savunma açısından merkezi işleyişinin çöküşünün görüldüğü yıllardır. Her ne kadar Normanlar Yunanistan'dan atılsa da, 1186'daUlahlar ve Bulgarlar ayaklanarakİkinci Bulgar İmparatorluğu'nu kurdu. Angeloslar'ın iç politikası devletin hazinesinin çarçur edilmesi ve finansal kötü yönetim etrafında şekillendi. İmparatorluk otoritesi ciddi biçimde zayıfladı ve ve imparatorluğun merkezindeki güç vakumu parçalanmayı destekler hale geldi. Önceki Komninos soyundan ileri gelen bazı kimselerin 1204'ten önceTrebizond'da yarı özerk bir devlet kurma girişimlerine dair kanıtlar bulunmaktadır.[160] TarihçiAleksandr Vasilyev bu süreç üzerine şunları söyledi: "Rum asıllı Angelos Hanedanı, ... çoktan dışta zayıf içte parçalanmış haliyle imparatorluğun çöküşünü hızlandırdı."[161]
1198'de,Papa III. Innocentius, yeni bir Haçlı Seferi'nielçiler vegenelgeler yoluyla yaydı.[162] Bu yeni Haçlı Seferi'nin amacının amacı Mısır ve Müslümanların güç merkezinin bulunduğuLevant'ı ele geçirmek olarak belirtildi. 1202 yazındaVenedik'e varan Haçlı ordusu, beklenenden küçüktü ve donanması Haçlı devletleri tarafından kiralanan Venediklilerin parasını ödeyecek kadar zengin değildi. Yaşlı ve kör olduğu halde hâlen azimliDoçeEnrico Dandolo yönetimindeki Venedik otoritesi Papa ile olası bir anlaşmazlığa sürüklendi, çünkü Venedik Mısır'a ticari açıdan oldukça yakındı.[163] Bunun sonucunda, HaçlılarDalmaçya'daki (Hristiyan) liman kentiZara'yı (bu şehir önceden Venedik'in bir vasalıydı fakat 1186'da ayaklanıp Macaristan'a katılmıştı) yeniden fethetmekte Venedik'e yardım ederek ödeme yapmayı kabullendi.[164]Kuşatmanın ardından Kasım 1202'de şehir düştü.[165] Innocentius bir Hristiyan şehrine böylesi bir siyasi saldırının yapılmasını yasaklamaya çalıştıysa da dinlenmedi. Haçlı Seferi konusundaki planlarını riske atmaya isteksiz olan Papa, Haçlılara değilse bile Venediklilere özel şartlı af çıkardı.[163]
Champagne Kontu III. Theobald ölünce Haçlı'nın liderliği,Hohenstaufen Hanedanı'ndanSvabyalı Filip'in arkadaşı olanI. Bonifacio del Monferrato'ya geçti. Hem Bonifacio hem Filip Bizans İmparatorluğu sarayından kimselerle evliydi. Hatta görevden alınıp kör edilmiş imparatorII. İsaakios'un oğlu ve Filip'in kayınbiraderiIV. Aleksios, yardım istemek ve Haçlılar ile görüşmek adına Avrupa yollarına düşmüştü. Aleksios, Bizans kilisesini Roma'dakiyle birleştirmeyi, Haçlılar'a 200.000 gümüş marka vermeyi, Mısır yolunda onlara her türlü desteği sağlamayı teklif etti.[166] Innocentius Haçlıların ikiye bölünüp bir kolunun Konstantinopolis'e gitmeyi planladığının farkındaydı ve bu şehre herhangi bir saldırıyı yasakladı, ancak donanmaya yazdığı mektup Zara'ya ulaştığında Haçlılar çoktan yola koyulmuştu.
Konstantinopolis'in Haçlılar tarafından yağmalanması (1204)
Haçlılar Konstantinopolis'e 1203 yazında vardı ve hiç gecikmeden şehre saldırarak ve şehrin büyük kısmına zarar veren bir yangın çıkararak şehri doğrudan ele geçirdiler. III. Aleksios başkentten kaçtı ve Aleksios Angelos, "IV. Aleksios" adıyla kör babası İsaakios ile beraber tahta çıkarıldı. Ancak, IV. Aleksios ve II. İsaakios verdikleri sözleri tutamayınca V. Aleksios tarafından tahttan indirildiler. Haçlılar 13 Nisan 1204'te tekrar şehri kuşatarak yeniden ele geçirdiler ve şehir üç gün boyunca mevki ve unvanlara göre bir katliama ve yağmaya maruz kaldı. Birçok paha biçilemez ikon, eser ve diğer nesneler çoğu Venedik'e gitmek üzere Batı Avrupa'ya götürüldü. Khoniates'e göre bu süreçte patrik tahtına birhayat kadını bile oturtulmuştu.[167] III. Innocentius bu olanları duyunca Haçlıları derhal azarladı. Ancak durum kendi kontrolünün dışındaydı ve hatta Papa'nın kendi elçileri bizzat kendi kararlarıyla Haçlılar'ın Kutsal Topraklar'a devam etme görevini iptal etmişti.[163] Yeni bir emir verildiğinde, haçlılar ve Venedikliler anlaşmalarını hayata geçirdi:Flaman Baodouin, yeniLatin İmparatorluğu'nun başına getirildi ve VenedikliThomas Morosini Patrik olarak seçildi. Her ne kadar liderler Bizans'ın eski toprakları üzerinde kendi isteklerine göre bir paylaşım yapsalar da, Bizans topraklarının farklı yerlerindeİznik,Trabzon veEpir başta olmak üzere direnişler görüldü.[163] Venedik toprak fethetmekten ziyade ticaretle daha ilgili olsa da, Konstantinopolis'in en önemli noktalarını kendi kontrolü altına aldı ve Doc "Roma İmparatorluğu'nun Bir Buçuk Çeyreğinin Lordu" unvanını kazandı.[168]
Latin haçlılar 1204'te Konstantinopolis'i yağmaladıktan sonra iki Bizans ardılı devlet ortaya çıktı:İznik İmparatorluğu veEpir Despotluğu. Bir üçüncü devlet olanTrabzon İmparatorluğu,Aleksios tarafından yağmanın birkaç hafta öncesinde kurulmuştu. Bu üçü içerisinde sadece Epir ve İznik Konstantinopolis'i tekrar ele geçirme fırsatları elde etti. Ancak, İznik İmparatorluğu sonraki yıllarda var olmak için mücadele verdi ve 13. yüzyıl ortalarına gelindiğinde Güney Anadolu'nun büyük bir kısmını kaybetmişti.[169]1242–43 Moğol istilalarının ardındanAnadolu Selçuklu Devleti de zayıflamıştı ve ortaya çıkan irili ufaklıbeylikler ilegazveler Bizans'ın Anadolu'daki gücünü iyice zayıflattı.[170] İlerleyen dönemlerde bu beylerden birisi olanOsman Gazi beylik sınırlarını genişletecek ve beylik Konstantinopolis'i fethedecekti. Yine de Moğol istilaları Selçukluların istilalarını geçici bir süre bir nebze yatıştırdığından İznik, kuzeydeki Latinler ile savaşa odaklandı.
Laskaris Hanedanı tarafından kurulan İznik İmparatorluğu, 1261'deKonstantinopolis'i Latinler'den aldı ve Epir'i yendi. Bu durum Bizans'ınVIII. Mihail altında kısa süreli bir yeniden canlanışına neden olduysa da, savaş yorgunu imparatorluğun çevresindeki düşmanlarla savaşacak imkânı yoktu. Latinler üzerine yaptığı seferlerin devamlılığını sağlamak adına Mihail Anadolu'dan askerlerini çekerek köylülerden çok ağır vergiler toplamaya başladı ve bu durum halkta kızgınlık yarattı.[171] Dördüncü Haçlı Seferi'ndeki hasarları gidermek adına Konstantinopolis'te devasa inşaat projeleri görüldü. Bunların hiçbiri Anadolu'da Türk akınları altında kalan çiftçilerin yararına değildi.
Anadolu'da sahip olduklarıyla yetinmek istemeyen Mihail, imparatorluğu genişletmeye çalıştıysa da sadece kısa dönemde başarılı oldu. Başkentin Latinler tarafından bir kere daha yağmalanmasının önüne geçmek adına Kilise'yi Roma'ya boyun eğmeye zorladı ki bu da geçici bir çözümdü zira köylüler Mihail'den ve Konstantinopolis'ten nefret ediyordu.[172]II. Andronikos ve daha sonraları torunuIII. Andronikos Bizans'ın görkemini yeniden canlandırmak için son hakiki girişimleri yaptı. Buna rağmen II. Andronikos'un paralı askerleri sıklıkla ters tepiyor,Katalan Bölüğü taşraya saldırıp halkın başkente olan öfkesini artırıyordu.[173]
Osmanlı'nın yükselişi ve Konstantinopolis'in düşüşü
1453'teKonstantinopolis Kuşatması'nı tasvir eden 15. yüzyıl Fransız minyatürü.1403'te Bizans İmparatorluğu.
III. Andronikos öldükten sonra patlak veren iç savaşlar durumu daha da kötüye götürdü.Altı yıl süren bir iç savaş imparatorluğu mahvetti ve Sırp hükümdarStefan Dušan (h. 1331-1346) fırsattan istifade ülkenin büyük bir kısmını istila ederekSırp İmparatorluğu'nu kurdu. 1354'teGelibolu'daki bir deprem kaleyi yıktı ve böyleceOsmanlılar (iç savaş sırasındaVI. İoannis Kantakuzinos tarafından paralı asker olarak tutulmuşlardı) Avrupa'daki ilk topraklarına kavuştu.[174] İç savaş bittiğinde, Osmanlılar çoktan Sırpları yenerek onları vasal halinde yönetim altına almışlardı.Kosova Savaşı'nın ardından Balkanların büyük kısmı Osmanlıların egemenliğindeydi.[175]
Bizans imparatorları Batı'dan yardım istedi, fakat Papa böyle bir yardımı sadece Doğu Ortodoks Kilisesi ileRoma Makamı'nın birleştirilmesi karşılığında yapacağını söyledi. Birleşme düşünüldü ve zaman zaman imparatorluk hükmüyle başarıldı ancak Ortodoks vatandaşlar ve ruhban sınıfı Roma'ya veLatin Kilisesi'ne büyük kızgınlık duyuyordu.[176] Bazı Batı birlikleri Konstantinopolis'in Hristiyan varlığını desteklemek için geldiyse de, birçok Batı hükûmdarı kendi işleriyle meşguldü ve Osmanlı Bizans topraklarının geriye kalan kısmını ele geçirmeye devam etti.[177]
Konstantinopolis bu sıralarda terk edilmiş ve yıkık dökük bir durumdaydı. Nüfus düşüşü o kadar büyüktü ki, artık birbirinden tarlalarla ayrılmış köy kümelerinden fazlası değildi. 2 Nisan 1453'te,Fatih Sultan Mehmed'in 80.000 kişilik ordusu ve çok sayıda düzensiz birlikleriyle şehri kuşattı.[178] Sayıca oldukça az sayıdaki Hristiyan kuvvetleri (yaklaşık 7000 erkek, 2000'i yabancıydı) umutsuzca kenti son bir şans savunmaya çalışsa da,[177] iki aylık kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453'teKonstantinopolis düştü. Şehrin surları düşünce Bizans imparatoruXI. Konstantinos, son olarak imparatorluk kılığını fırlatıp göğüs göğüse savaşmak için sokaklara inerken görüldü.[179]
Konstantinopolis düşmeden hemen önce Doğu Akdeniz.
Konstantinopolis düştüğünde Bizans'ın elinde kalan tek toprak, son imparatorun kardeşleriThomas Paleologos veDimitrios Paleologos tarafından yönetilenMora Despotluğu idi. Despotluk, bağımsız olarak Osmanlılara yıllık haraç ödemek şartıyla varlığını sürdürdü. Beceriksiz yönetim, haracı ödeyememe, Osmanlılara karşı ayaklanmalar gibi sebeplerden ötürü Mora da Mayıs 1460'ta II. Mehmed'in ordusuna yenik düştü. Demetrios, Osmanlılardan Mora'yı işgal edip Thomas'ı çıkarmalarını rica etmişti ancak Thomas kaçtı. Osmanlılar Mora boyunca yürüdüler ve görünüşte bütün Despotluk'u yaz sonu itibarıyla ele geçirdiler. Demetrios, Mora'nın yönetiminin kendine kalacağını düşündü ancak yarımada tamamen Osmanlılar'a kaldı.
Birkaç anlaşmazlık daha bir süre devam etti.Monemvasia adası teslim olmayı reddetti ve ilk dönemlerde kısa süre Aragonlu bir korsan tarafından yönetildi. Ada sakinleri bu korsanı kovunca Thomas'ın rızasını alarak 1460 yılı bitmeden Papa'nın koruması altına alınmayı kabul ettiler. Mora'nın güney ucundakiMani Yarımadası yerel kabilelerin zayıf bir koalisyonu altında direnmeye devam etti ve bir süre sonra Venedikliler tarafından ilhak edildi. Direnişlerin sonuncusu Mora'nın kuzeybatısındakiSalmeniko'da yaşandı.Greças Paleologos buradakiSalmeniko Kalesi'nde askerî komutanlık yaptı. Kasaba bir süre sonra teslim olsa da, Graitzas, garnizonu ve bazı kasabalılarla beraber Temmuz 1461'e kadar kalede yaşadı ve bu tarihten sonra Venedik topraklarına göçtü.[180]
Konstantinopolis'in 1204'te Latinler tarafından ele geçirilmesinden hemen önce bağımsızlığını ilan edenTrabzon İmparatorluğu, Bizans'tan arta kalan son fiili devlet oldu.İmparator David'in Batı'dan Osmanlı'ya karşı yardım istemesi iki devlet arasında 1461 yazında bir savaşa neden oldu. Bir aylık kuşatmadan sonra 14 Ağustos 1461'de David teslim oldu ve Trabzon Osmanlı'ya geçti. Trabzon İmparatorluğu'nun Kırım eyaleti olanTheodoro Prensliği (Perateia'nın bir parçasıydı) olaydan sonra 14 yıl daha varlığını sürdürdü ve 1475'te Osmanlı'nın eline geçti.
Son imparator XI. Konstantinos'un yeğeniAndreas Paleologos,Bizans İmparatoru olarak hak iddia etti. 1460'taki yenilgisine kadar Mora'da yaşamaya devam etti ve sonrasında Roma'ya kaçarakPapalık Devleti koruması altında yaşadı. Bizans imparatorluk makamı teknik olarak hiçbir zaman babadan oğula geçmediği için Andreas'ın hak iddiası Bizans yasaları altında dayanaksız da olsa doğru olabilirdi. Ancak, imparatorluk yok olmuştu ve Batılı devletler Roma Kilisesi tarafından tasdik edilmiş babadan oğula geçen iktidar sistemini kullanıyordu. Batıda yeni bir yaşam arayan Andreas, kendineImperator Constantinopolitanus ("Konstantinopolis İmparatoru") unvanını taktı ve kendinin ardılı olma haklarınıVIII. Charles ile beraberKatolik Krallara sattı. Ancak, kimsenin Andreas'ın ölümünden sonra bu unvanla ilgili bir teşebbüsü olmadı.
XI. Konstantinos herhangi bir varisi olmadan öldü; eğer Konstantinopolis düşmeseydi tahta kendinden sonra muhtemelen ölmüş ağabeyinin oğulları çıkacaktı fakat şehir düşünce bu yeğenleri II. Mehmed tarafından saray hizmetine alındı. Büyük yeğen Has Murad adını aldı ve Sultan Mehmed'in favorisi olarak Balkan Beylerbeyi olarak görev yaptı. Küçük yeğenMesih Paşa unvanını alarak, Osmanlı donanmasına amiral ve Gelibolu Sancağı'na Sancak Beyi oldu. Sonraki dönemde, Mehmed'in oğluII. Bayezid'in yanında iki kez sadrazamlık yaptı.[181]
II. Mehmed ve ardılları 20. yüzyıl başındaOsmanlı İmparatorluğu parçalanana kadar kendilerini Roma İmparatorluğu'nun vârisi olarak gördüler. Onlara göre Osmanlılar tıpkı Konstantinos'un yaptığı gibi sadece ülkenin dinî temellerini değiştirmişti. Osmanlılar, ele geçirdiği topraklarda yaşayan Doğu Romalılara (Ortodoks Hristiyanlar)Rûm demeye devam etti. Bu sıradaTuna Prenslikleri de (bu ülkelerin yöneticileri de kendilerini Doğu Roma İmparatorları'nın vârisi olarak görüyordu[182]) Bizans asilleri de dahil Ortodoks mültecilere ev sahipliği yapıyordu.
İmparator öldükten sonraMoskovaGrandüküIII. İvan, Doğu Ortodoksları'nın patronu olarak hak iddia etti. Andreas'ın kız kardeşiSofya Palaiologina ile evliydi ve torunlarıKorkunç İvan Rusya'nın ilkçarı oldu (tsar veyaczar,caesar, yani "sezar" anlamına gelir ve Slavlar geleneksel olarak Bizans imparatorlarını bu şekilde adlandırır). Onların ardılları da Moskova'nın Roma ve Konstantinopolis'in varisi olmak için uygun bir şehir olduğu fikrini destekledi.Rus İmparatorluğu'nun buÜçüncü Roma fikri,Rus Devrimi'ne kadar var olmayı sürdürdü.[183]
Bizans ekonomisi, yüzyıllar boyuncaAvrupa veAkdeniz'in en ileri ekonomilerindendi. Özellikle Avrupa,Orta Çağ sonlarına kadar Bizans'ın ekonomik gücüne erişemedi.Konstantinopolis, zaman zaman neredeyse bütünAvrasya veKuzey Afrika ticaret ağının ana merkeziydi ve özellikleİpek Yolu'nun batıdaki ucuna tekabül ediyordu. 6. yüzyılın ilk yarısına kadar, gerileyen Batı'ya tezat oluştururcasına Bizans ekonomisi büyüme ve istikrar içerisindeydi.[184]
Justinianus Veba Salgını veArap istilaları ile beraber ekonomideki durumlar kötüleşti ve bir duraklama, hatta gerileme içine girildi. İsaurya reformları ve özellikleV. Konstantinos'un repopülasyonu, bayındırlık girişimleri ve vergi ölçülendirmeleri, sınır genişliğinden bağımsız olarak 1204'e kadar sürecek bir ekonomik canlanmayı işaret etti.[185] 10. yüzyıldan 12. yüzyılın sonuna kadar Bizans, "lüks" imajına sahipti ve ülkeyi ziyaret edenler, başkentteki zenginlik karşısında etkilenmekteydi.[186]
Dördüncü Haçlı Seferi, Bizans'ın üretimde gerilemesine veDoğu Akdeniz'deki Batı Avrupalıların ticari üstünlüğüne yol açtı. Bu durum, Bizans için ekonomik bir felaket anlamına geliyordu.[186]Paleologoslar, ekonomiyi yukarı çekmeye çalışsa da Bizans bir daha hiçbir zaman dış veya iç ekonomik güçleri üzerinde tam bir kontrol elde edemedi. Aşama aşama, ticari usuller ve ücret mekanizmaları üzerindeki etkisini yitirdi ve değerli madenlerin ülke dışına, bazı akademisyenlere göre bazen basılan paradan daha çok, çıkışındaki kontrolünü kaybetti.[187]
Bizans'ın ekonomisinin temelinde denizci yapılanmadan beslenen ticaret vardı. Tekstil ürünleri çok büyük ihtimalle en çok ihraç edilen mallardı; ipek kesinlikle Mısır'a gönderildiği gibi, Bulgaristan ve Batı'ya da satılıyordu.[188] Devlet, iç ve dış ticareti sıkı bir kontrol altında tuttu vepara bastırma tekelini hiç kaybetmedi. Böylece, sağlam ve esnek para sistemini sürdürürek ticaret ihtiyaçlarına uyum sağladı.[189]
Hükûmet, özel çıkarlarının olduğu loncalar ve kuruluşlar için parametreler belirleyerek faiz oranları üzerinde resmî bir kontrol sağlamaya çalıştı. İmparator ve memurları kriz zamanlarında, başkentin ön tedarik hazırlığını garanti altına almak ve tahıl fiyatlarını aşağıda tutmak için müdahale etti. Son olarak hükûmet, sıklıkla ihtiyaç fazlasının bir kısmını vergilendirme yoluyla topladı ve devlet memurlarına maaş dağıtımı veya bayındırlık yatırımları yoluyla tekrar dolaşıma soktu.[189]
PatriyarkalbazilikaAya Sofya'nın içten panoraması.Miletli İsidoros tarafından tasarlanan ve 537'de tamamlanan yapı,Arşimet'in çeşitli çalışmalarının bir derleyicisidir. Arşimet'in katı cisimler geometrisindeki prensipler aşikardır.
Klasik antik dönem yazıları Bizans'ta her daim işlendi. Bu nedenle, Bizans bilimi her dönemdeantik felsefe vemetafizik ile doğrudan bağlantılı oldu.[190] Mühendislik alanında, Aya Sofya'nın mimarı olan Yunan matematikçiMiletli İsidoros, 530 yılı civarında Arşimet'in çalışmalarını ilk defa derleyerek bir geleneğin işaretlerini verdi.Matematikçi Leo tarafından "Bizans Rönesansı" sırasında (c. 850) kurulan matematik ve mühendislik okulu aracılığıyla da canlı tutulan bu gelenek sayesinde birçok antik kaynak günümüze ulaşabildi (bkz:Arşimet Palimpsesti).[191] Gerçekten de, geometri ve uygulamaları (mimarlık ve savaş aletleri mühendisliği) Bizanslılar'ın bir uzmanlık alanı olarak kaldı.
Arap istilalarının getirdiği karanlık dönemlerde bilimsel çalışmalar duraklasa da, ilk milenyumun bitişi öncesiBizans Rönesansı olarak da bilinen süreçte, Bizanslı bilim adamları, Arap ve Perslerin bilimsel ilerleyişinde özellikleastronomi vematematik alanında ağırlıklarını ortaya koydu.[192] Bizanslılar ayrıca özellikle mimarlıkta (örn. pandantifli kubbe) ve savaş teknolojisinde (örn.Rum ateşi)bazı teknolojik gelişmelerin de mucididir.
Bizanslılar tarafından yapılan karmaşık dişlilerden oluşan mekanik bir güneş saati cihazının ortaya çıkarılması, astronomide kullanılan ve MÖ 2. yüzyılın sonlarında icat edilen bir tür analog cihaz olanAntikythera düzeneğinin Bizans döneminde kullanıldığını göstermektedir.[193][194]
Her ne kadar Bizanslılarbilimin uygulanması konusunda fevkalade başarılar (özellikleAya Sofya'nın inşası sırasında) elde etse de ve antik dönemin bilim ve geometri bilgisini korusalar da, Bizanslılar 6. yüzyıldan sonra yeni teoriler üretmek veya klasik yazarların üzerine eklemek gibi yollara başvurmadılar ve bilime pek az özgün katkıda bulundular.[195]
İmparatorluğun son yüzyılındaki Bizanslı dilbilgisi uzmanları, bizzat kişisel ve yazınsal olarak Antik Yunan dilbilgisi ve edebi çalışmalarını erkenİtalyan Rönesansı'na götüren bir numaralı kişilerdir.[196] Bu süreçte,astronomi ve diğermatematik bilimleri Trabzon'da öğretilmekteydi vetıp bilimi hemen hemen bütün bilim adamlarının ortak ilgi alanına giriyordu.[197]
Hukuk alanındaI. Justinianus'un reformlarının,içtihat biliminin evrimine net bir etkisi olduğu açıktır. Yine III. Leo'nunEkloga'sı Slav dünyasında yasal kuruluşların örgütlenmesini etkilemiştir.[198] 10. yüzyıldaVI. Leon bütün Bizans yasalarını Yunanca olarak kanunlaştırmayı başardı ve sonraki bütün Bizans hukukunun temelini oluşturarak günümüze kadar devam eden bir ilgi alanı yarattı.[111]
Konstantinopolis Patrikliği'nin evrensel prestijinin bir sembolü ve dışavurumu olarak Justinianus, "Tanrı'nın Kutsal Bilgeliği Kilisesi" ya da bilenen adıylaAyasofya'yı dört sene gibi kısa bir sürede inşa ettirdi (532–537).
Bizans İmparatorluğu birteokrasiydi veTanrı'nın ülkeyi imparator aracılığıyla yönettiğine inanılıyordu. Jennifer Fretland VanVoorst bu konuda şunları söyledi: "Bizans İmparatorluğu, Hristiyanlık değerleri ve fikirlerinin ülkedeki siyasî fikirlere zemin oluşturduğu ve ülkenin siyasî hedefleriyle iç içe geçtiği bir teokrasidir."[199]Bizans Teokrasisi (2004) adlı kitabında Steven Runciman şunları söyler:
Bizans İmparatorluğu'nun anayasası, ülkenin Cennet Krallığı'nın dünyevi bir kopyası olduğuna olan inanç üzerinden temellenir. Nasıl ki Tanrı Cennet'te yönetici konumdaysa, onun görüntüsünden yaratılan imparator da dünya üzerinde yönetmeli ve onun emirlerine uymalıdır ... Kendini evrensel bir imparatorluk olarak görüyordu. İdeal olarak, her biri ideal dünyada tek ve gerçek Hristiyan Kilisesi'ne, yani Ortodoks Kilisesi'ne bağlı insanlarla dolu dünyanın bütün insanlarını kucaklamalıydı. Zira insan Tanrı'nın görüntüsüydü ve dolayısıyla insanın dünyadaki krallığı da Cennet Krallığı'nın bir görüntü olmak durumundaydı.[200] İmparatorluğun Doğu'da hayatta kalışı, imparatorun Kilise işleri üzerinde aktif rol almasını garantiledi. Bizans devleti, pagan dönemlerden, dinî işlerin idari ve finansal rutinlerini miras almıştı ve bu rutinler olduğu gibiHristiyan Kilisesi'ne uygulandı.Eusebius tarafından ortaya konulan modelin ardından, Bizanslılar imparatoru paganlar arasında Hristiyanlık dinini yaymakla ve dinin dış yönlerini (özellikle idare ve finans gibi) yönetmekle yükümlü olan birİsa temsilcisi/habercisi olarak kabul etti.Cyril Mango'nun da değindiği üzere Bizans siyasî düşüncesi, "Tek Tanrı, tek imparatorluk, tek din" mottosuyla özetlenebilir.[201]
Diyanet işlerinde imparatorluğun rolü hiçbir zaman sabit, yasal olarak tanımlanmış bir erke dönüşmedi.[202] Roma'nın gerileyişiyle ve diğer Doğu Patrikhaneleri'ndeki anlaşmazlık yüzünden Konstantinopolis, 6 ila 11. yüzyıllar arasında Hristiyan alemindeki en zengin ve etkili merkez olarak kaldı.[203] İmparatorluk kendinin bir gölgesi olacak kadar küçüldüğü zamanlarda bile, kilise ülkenin içinde ve dışındaki önemli etkisini sürdürdü.Georgiy Ostrogorskiy bu konuda şunları demiştir:
Konstantinopolis Patrikhanesi, Bizans'a ait Anadolu ve Balkanlar'da, ek olarak ülke dışındakiKafkaslar'da, Rusya'da veLitvanya'da kendi astı olanmetropolitan makamları ve başpiskoposlukları sayesinde Ortodoks dünyasının merkezi olarak kaldı. Kilise, Bizans İmparatorluğu'ndaki en sabit bileşen olarak varlığını sürdürdü.[204]
Devletin resmî Hristiyanlık doktriniİlk yedi ekümenik konsil sayesinde belirlenirdi ve bundan sonra bunu halka empoze etme görevi imparatora verilirdi. Daha sonralarıCodex Justinianus ile birleştirilen 388 çıkışlı bir imparatorluk kararnamesi, ülke halkının "Katolik Hristiyan adını üstlenmesi" ve yasalara uymayan, "kafir inanışlar"ı takip eden insanların "deli ve aptal insanlar" olarak kabul edilmesini öne sürer.[205]
İmparatorluk emirlerine ve daha sonralarıDoğu Ortodoks Kilisesi/Doğu Hristiyanlığı olarak bilinendevlet kilisesinin zorlayıcı duruşuna rağmen, kilise Bizans'taki bütün Hristiyanları temsil eden bir duruşa erişemedi. Mango'ya göre, imparatorluğun erken dönemlerinde "deli ve aptal insanlar" ile kilise tarafından "kafir" olarak gösterilenler nüfusun çoğunluğuydu.[206] Bunun yanında 6. yüzyılın sonuna kadar var olanpaganlar veYahudiler'e ek olarak halk -hatta imparatorlar- arasındaNasturilik,Monofizitizm,Aryanizm vePavlusçuluk gibi Ortodoks Kilisesi'nin duruşuna karşı belli duruşlarıyla bilinen farklı Hristiyan doktrinlerini takip edenler oldu.[207]
III. Leo imparatorluk çapındaki ikonların yıkımını emrettiği zaman, Hristiyanlar arasında bir diğer ayrışma da başlamış oldu. Bu durum,büyük bir dinî krize yol açtı ve ancak 9. yüzyılda ikonlar restore edildiğinde yatıştı. Aynı süreç içerisinde genel olarak Slav kökenli halklar arasında paganizm yayıldı. Bu topluluklarHrıstiyanlaştırıldığında, özellikle imparatorluğun sonlarına doğru, Doğu Ortodoks Kilisesi Hristiyanların çoğunu ve genel olarak imparatorluğun içinde kalan halkların çoğunu temsil ediyordu.[208]
Yahudiler, Bizans varlığı boyunca önemli bir azınlık olarak kaldılar ve Roma yasasına göre yasal olarak tanınan dinî grup statüsü altında kaldılar. Bizans'ın erken döneminde genellikle hoş görüldülerse de, sonraları zaman zaman gerilimli ve zulüm dolu zamanlar yaşandı. Her halükarda, Arap istilaları sonrasında çoğu Yahudi topluluğu kendini imparatorluk dışında buldu ve Bizans içinde kalan Yahudiler özellikle 10. yüzyıl sonrası itibarıyla göreceli bir barış ortamında yaşadılar.[209]
Gürcü manastırları ilk defa 9. yüzyılın ikinci yarısı itibarıyla Konstantinopolis ve kuzeybatı Anadolu'daki Olimpos Dağı'nda görüldü. Bu süreçten sonraGürcüler imparatorluk içerisinde gittikçe daha önemli roller almaya başladı.[210]
6. yüzyıldan kalmaRabula İncili'nden minyatürler, Bizans sanatının daha soyut ve sembolik doğasını gözler önüne serer.
Bugüne kalmış Bizans sanatı, genel olarak din temalıdır ve birkaç dönemsel istisna dışında fazlaca gelenekselleştirilmiştir.Fresk boyamaları, ahşap paneller üzerinetezhip ve özellikle erken dönemlerdemozaik ana sanat eserleridir. Bunun yanında küçük parçalardan ibaretoyulmuş fildişi heykelcikler dışında figüratifheykel sanatı oldukça nadirdir. El yazması boyamacılığı sayesinde büyük ölçekte pek gözlenmeyen eski klasik gerçekçi sanat geleneği, sonraki çağlara korunarak ulaşmış oldu.[211] Bizans sanatı oldukça prestjiliydi ve Batı Avrupa'da aranan bir sanattı. Burada neredeyse çağın sonuna kadarOrta Çağ sanatını etkilemeyi sürdürdü. Özellikle İtalya'da, Bizans tarzları 12. yüzyıla kadar modifiye edilmiş biçimleriyle kalmaya devam etti ve sonrakiİtalyan Rönesansı sanatına formel ilham kaynağı oluşturdu. Buna karşılık, dışarıdan gelen çok az sanat akımı Bizans stili üzerinde bir etki bırakabildi. Doğu Ortodoks Kilisesi'nin genişlemesiyle beraber, Bizans biçimleri ve tarzları Ortodoks dünyasına ve hatta daha da ötesine yayılmayı başardı.[212] Özellikle dinî binalardaki Bizans mimarisi etkisi, Mısır ve Arabistan'dan Rusya ve Romanya gibi farklı coğrafyalara kadar görülmektedir.
Bizans edebiyatında dört farklı kültürel bileşen gözlemlenir:Yunan, Hristiyan,Roma ve Oryantal. Bizans edebiyatı sıklıkla beş grupta kategorilendirilir. Bunlardan üçünü tarihçiler ve analistler, ansiklopedi yazarları (Patrik Fotios,Mihail Psellos veMihail Honiatis Bizans'ın en büyük ansiklopedi yazarları olarak gösterilir) ve denemeciler ile din-dışı şairler doldururken geriye kalan iki grupta yeni edebi tarzlar yer alır: dinî-teolojik edebiyat ve popüler şiir.[213] Buna ek olarak Bizans'ın tek epik destanıDigenis Akritis'tir.
Günümüze ulaşan iki ila üç bin ciltlik Bizans edebiyatı mirasından sadece üç yüz otuzu din-dışı şiir, tarih, bilim ve sahte-bilim üzerinedir.[213] Her ne kadar din-dışı edebiyat 9 ila 12. yüzyıllar arasında gelişme gösterse de,Besteci Romanos'un en belirgin temsilcilerinden olduğu dinî edebiyat (vaazler,litürji kitapları ve şiiri, teoloji, ibadet tezleri vb.) çok daha önce şekillenmişti.[214]
Bir fildişi kutusundaki haliyle, bilinen en eskiyaylı lir gösterimi (MS 900 – 1100), (Museo Nazionale, Floransa)
Yunanca metinler üzerine seremoni, festival veya kilise müziği amacıyla bestelenen dinî Bizans müzik formları en bilinen formlardır.[215] Kilise ilahileri, müziğin en temel parçasını oluşturmaktaydı. Yunan ve yabancı tarihçiler, genel olarak Bizans müziğininAntik Yunan ton sistemiyle yakından alakalı olduğu üzerinde hemfikirdir.[216] Bizans müziği, bilinen müziğin en eski türü olmayı sürdürmektedir. Öyle ki performans usulleri, (5. yüzyıldan sonra yükselen doğruluk oranıyla) besteci isimleri ve hatta bazen müzik eseri hakkındaki açıklamalar bilinmektedir.
9. yüzyılda yaşayanPers coğrafyacıİbn Hurdâzbih, müzik enstrümanlarının sözlüksel irdelemesinde,lire (lūrā) ek olarakurghun (org),shilyani (muhtemelenarp veyalirin bir başka formu) vesalandj (muhtemelen bir tür tulum) gibi aletleri Bizans'a ait tipik enstrümanlar olarak gösterir.[217] Bunlardan ilki olan yaylıBizans liri, daha sonralarılira da braccio adıyla[218] Venedik'te göründü ve birçok kişi tarafından yine aynı şehirde gelişip farklılaşankemanın atası olarak gösterilmektedir.[219] Yaylı "lira", hâlen eskiden Bizans'a dahil olan topraklarda çalınmaktadır: Yunanistan'daPolitiki lyra (Türkçe: "Şehir lirası" yaniKonstantinopolis), Güney İtalya'daCalabria lirası veDalmaçya'daLijerica olarak bilinmektedir. İkinci müzik aleti olan org,Helenistik dönemden kalmadır (bkz:Hydraulis) ve yarışlar sırasındaHipodrom'da çalınmıştır.[220][221] "Büyük kurşun borular"ı olan birorg, imparatorV. Konstantinos tarafından 757 yılındaFrank kralıKısa Pepin'e gönderildi. Pepin'in oğluŞarlman da 812 yılındaAachen'deki şapeli için benzer bir org talep ederek Batı kilise müziğinin ilk tohumlarını atmış oldu.[221] Sonuncu müzik aleti olan tulumdankiyo (Antik Yunanca'dan: angion (Τὸ ἀγγεῖον) "konteyner"), Roma döneminde dahi çalınmaktaydı.Dio Chrysostom'un 1. yüzyılda yazdığı yazılarında, dönemininde bir hükümdarın (muhtemelenNeron), kavalı (Yunan kamış kavalına benzeyentibia) hem ağzıyla hem de koltukaltına yerleştirdiği bir kese yardımıyla çalabildiği geçmektedir.[222] Tulum, imparatorluk zamanlarından günümüze aynı topraklarda çalınmaya devam etti. (Bkz: Balkanlar'dagayda, Yunanistan'datsampuna,Pontus'tatulum, Girit'teaskomandura, Ermenistan'daparkapzuk ve Romanya'dacimpoi.)
Bizans İmparatorluğu’nun mimarisi, geçAntik Roma geleneği ile Hristiyan ibadetinin ihtiyaçlarını birleştiren, zamanla da özellikle kubbeli merkezî planlı kiliselerle tanınan özgün bir üslup geliştirmiştir.[223][224] Erken dönemde bazilika planlı kiliseler ağırlıkta iken, Orta Bizans döneminden itibaren kare içine haç (Yunan haçı) planlı, tek ya da çok kubbeli, daha kompakt yapılar yaygınlaşmıştır.[225][226]
Bizans kilise mimarisinde en yaygın şemalardan biri, merkezde dört paye üzerine oturan kubbeyle tanımlanan kapalı Yunan haçı planıdır. Bu tip yapılar, merkezî mekânı vurgularken haç kolları ve köşe mekânlarıyla litürjik işlevleri bölen hiyerarşik bir iç düzen oluşturur.[227][228] Merkezî kubbenin kare bir altlığa oturtulabilmesi içinpandantif (küresel üçgenler) ve köşe trompu gibi taşıyıcı çözümler geliştirilmiş, bu teknikler Bizans mimarisinin ayırt edici özelliklerinden biri hâline gelmiştir.[229][230]
İstanbul’daki Ayasofya, uzunlamasına bazilika şemasını merkezî kubbeyle birleştiren özgün kurgusu, büyük açıklıkları örten tonoz ve yarım kubbeleri, pandantifli ana kubbesi ve geniş iç mekânıyla Bizans kubbeli bazilika tipinin en etkili örneği olarak kabul edilir.[231] Orta ve geç dönemde ise daha küçük ölçekli, tek ya da çok kubbeli manastır kiliseleri, şehrin ve imparatorluğun çeşitli merkezlerinde yaygınlaşmıştır.[232]
Bizans yapılarındatuğla,kesme taş ve harç birlikte kullanılmış; kentlerde özellikle tuğla örgülü, taş kuşaklı duvarlar karakteristik bir görünüm oluşturmuştur.[233] Dış cepheler çoğu zaman sadedir; duvar örgüsünde renkli taş ve tuğla sıralarının ritmi, kör kemerler ve nişler gibi plastik öğelerle zenginleştirilir. BaşkentKonstantinopolis’te surlar, saraylar,hipodrom, su yapıları ve anıtsal kiliseler bu malzeme düzenini farklı ölçeklerde uygulayan örnekler sunar.[234]
Bizans mimarisinde asıl vurgu, yapıların iç mekânında yoğunlaşır. Kubbe altındaki geniş hacim, yannefler, galeriler veapsislerle birlikte çok katmanlı bir mekânsal kurgu oluşturur; bu kurgunun yüzeyleri mermer kaplamalar,duvar resimleri ve özellikle de altın zeminlimozaiklerle bütünlenir.[235][236] Kubbe kasnağındaki ve üst duvarlardaki çok sayıdaki pencere, iç mekâna süzülen ışığı çoğaltarak mozaiklerin ve mermerin parıltısını artırır; bu etki, özellikleAyasofya ve Orta Bizans dönemi kubbeli kiliselerinde vurgulu biçimde görülür.[237][238]
Başkentteki örnekler dışında,Kapadokya kaya kiliseleri,Yunanistan,Balkanlar ve Ege adalarındakimanastır yapıları, Bizans mimarisinin farklı bölgesel yorumlarını temsil eder. Bu yapılarda dahaç planlı şemalar, kubbeli örtü sistemleri velitürjik mekân hiyerarşisi korunurken, bezeme programları yerel geleneklerle birleşir.[239][240]
Bizans mimarisinde geliştirilen kubbe taşıma teknikleri, merkezî planlı kilise tipleri ve mozaiklerle zenginleştirilmiş iç mekân anlayışı, hem Ortaçağ Latin dünyasında hem de baştaOsmanlı olmak üzereİslam mimarisinde farklı biçimlerde etkili olmuştur.[241][242]İstanbul başta olmak üzere günümüzde Türkiye sınırları içinde kalan çok sayıdaki Bizans dönemi yapı, imparatorluğun mimari mirasının önemli bir bölümünü oluşturmaya devam etmektedir.[243]
Bizans kültürü, ilk dönemlerinde Greko-Romen'in son dönemleriyle aynıydı, ancak imparatorluğun var olduğu sonraki bin yıl boyunca yavaş yavaş günümüz Balkanlar ve Anadolusu'nun kültürüne benzer bir yola evrildi. Mutfak, Greko-Romen balık sosu çeşnisigarosa dayansa da, günümüz mutfağından aşina olunan tütsülenmiş etpastırma (Bizans Yunancasında "paston"),[244][245][246]baklava (ya da o zamanki adıylakoptoplakus κοπτοπλακοῦς),[247]tiropita (o zamanki adıylaplakuntas tetiromenus veyatiritas plakuntas),[248] ve ünlü Orta Çağ tatlı şarapları (Komandarya ve bir halka ismini de verenRumney şarabı) gibi birçok bileşene de sahipti. Çam reçinesi aromalıretsina şarabı da sıklıkla içilmekteydi ve günümüzde Yunanistan'da hâlen üretimi devam etmektedir. Cermen Kutsal Roma İmparatoruI. Otto tarafından 968'de Konstantinopolis'e büyükelçi olarak gönderilenLiutprando di Cremona, bu şarap için, günümüzde de şaraba aşina olmayan içicilerin tepkisine benzer biçimde, şunları söylemiştir: "Faciamız Yunan şarabına ekleme yapacak olursak, karasakız, reçine ve yakı gibi bizim içemediğimiz şeylerle karıştırılıyordu".[249] Balık sosu çeşnisigaros da aynı şekilde aşina olmayan insanlar tarafından pek hoş karşılanmıyordu; Liutprando di Cremona, kendine "fazlasıyla kötü balık likörü"yle kaplanmış yemekler sunulduğunu belirtir.[249] Bizanslılar bunun yanında çeşni olarak, mayalanmış arpadan üretilenmurri adında soya sosuna benzer bir çeşni kullanıyorlardı ve bu sayede soya sosunda olduğu gibi yemeklerineumami tadı katıyorlardı.[250][251]
480 yılındaZeno tarafından oynanan veAgathias tarafından 530 civarında kaydedilenτάβλι (tabula) oyununun görüntüsü. Oyunda Zeno (kırmızı), 2, 5 ve 6 şeklinde oldukça şanssız bir zar atışıyla sadece sekiz taşla kaldı. Bakınız, "Zeno'nun τάβλη oyunu" – Roland Austin.[252]
Bizanslılartavli (Bizans Yunancası: τάβλη) oyununu severek oynarlardı. Oyun, günümüzde Türkiye (tavla) ve Yunanistan (tavli) ve diğer birçok Bizans ardılı ülkede hâlen oynanmaktadır.[252] Bizans asilleri, başta günümüzdepolo olarak bilinentzykanion olmak üzere, atçılığa meraklıydı. Oyun, erken dönemlerde Sasani İranı'ndan gelmişti veII. Theodosius (h. 408-450) tarafından bir Tzykanisterion (oyun için özel stadyum)Büyük Konstantinopolis Sarayı'nın içine inşa edilmişti. İmparatorI. Basileios (h. 867-886) bu sporda epey ustaydı; İmparatorAleksandros (h. 912-913) oyunu oynarken çok yorulduğu için öldü, İmparatorI. Aleksios (h. 1081-1118) oyunuTatikios ile oynarken yaralandı,I.İoannis (h. 1235-1238) ise oyun sırasında aldığı ölümcül bir yara yüzünden öldü.[253][254] Konstantinopolis veTrabzon dışında,Sparta,Efes veAtina gibi şehirlerde detzykanisteria'ya rastlanması, gelişen kentsel aristokrasi hakkında bir ipucu verir.[255] Oyun, özellikle oyuna karşı bir ilgi geliştiren Batı yanlısı imparatorI. Manuil zamanında haçlı seferleri yoluyla Batı'ya ulaştı.
Bizans devletindeimparator tek vemutlak yöneticiydi ve gücünü ilahi kaynaklardan aldığı kabul ediliyordu.[256]Senato gerçek bir politik ve yasa koyucu otoriteye sahip değildi fakat itibari unvanları olan onursal bir konsil şeklinde varlığını sürdürdü. 8. yüzyıl sonunda, başkentteki gücün saraya dönük birleştirilmesine odaklı bir kamu idaresi oluşturuldu (sakellarios makamının önem kazanması bu değişiklikle ilgilidir).[257] En önemli idari reform, muhtemelen 7. yüzyıl ortalarında başlayan,thema sisteminin gelişiydi ve bu sistemde her bir bölümlenmenin askerî ve kamusal yönetiministrategos adı verilen kimseler üstleniyordu.[258]
Themalar, c. 750
Themalar, c. 950
"Bizans" ve "Bizantinizm" terimlerinin alçaltıcı terimler olarak kullanılışına rağmen,Bizans bürokrasisi imparatorluğun kendi durumuna göre kendini şekillendirebilen özel bir yeteneğe sahipti. Unvana ve kıdeme dayalı özenli sistem, saraya prestij ve etki bahşetti. Memurlar, imparatorun etrafında sıkı bir düzenle düzenlenmişti ve mevkileri için imparatorluk iradesine sıkıca bağlıydı. Bunun yanında gerçek idari meslekler de vardı ancak otorite memurlardan ziyade bireylere de devredilebiliyordu.[259]
8 ve 9. yüzyılda kamu hizmeti, aristoktratik statüye en engelsiz yolu oluşturmuştu ancak 9. yüzyıldan sonra kamu aristokrasisi soyluluk aristokrasisi ile rekabete girdi. Bazı Bizans hükûmet çalışmalarına göre, 11. yüzyıl siyaseti baskın olarak kamu ve askerî aristokrasi arasındaki rekabet üzerinden şekilleniyordu. Bu süreçte, I. Aleksios bazı önemli idari reformlar yaparak yeni saray makamları ile memurlarını tanıttı.[260]
Roma düştükten sonra imparatorluk için en büyük zorluklardan birisi kendi içinde ve kendi komşularıyla bir ilişki düzeni kurabilmekti. Bu milletler resmî politik kuruluşlar oluşturmaya giriştiklerinde, düzenlerini sıklıkla Konstantinopolis üzerinden kalıpladılar. Bizans diplomasisi kısa süre içinde komşularını uluslararası ve devletler-arası ilişkiler ağına çekmeyi başardı.[261] Bu ağ, antlaşma yapımı etrafında şekillendi ve yeni hükümdarları krallar ailesine kabul etmeyi; Bizans toplumsal tutumlarını, değerlerini ve kuruluşlarını özümseyişi içeriyordu.[262] Klasik yazarların savaş ve barış arasındaki etik ve yasal ayrımları verme eğilimlerine karşılık, Bizanslılar, diplomasiyi savaşın başka bir yolu olarak gördü. Örneğin, bir Bulgar tehdidi,Kiev Rusları'na para vererek bastırılabiliyordu.[263]
Diplomasi, o dönemde saf politik işlevinin üstünde, istihbarat toplama işlevine ağırlık veriyordu. Konstantinopolis'te bulunanBarbarlar Bürosu, protokol ve "barbarlar" ile ilgili kayıtları toplama işleriyle ilgileniyordu ve belki de bu şekilde kendi başına basit bir istihbarat işlevi üstleniyordu.[264] John B. Bury'ye göre, bu ofis Konstantinopolis'i ziyaret eden tüm yabancıları denetleme görevini yüklenmişti veLogothetis tu dromu gözetimi altındaydı.[265] Görünürde bir protokol ofisi olsa da – yani asıl görevi yabancı elçilerle yeterince ilgilenildiğini teminat altına almak, bakımları için yeterli devlet fonu bulunup bulunmadığını kontrol etmek ve resmî çevirmenleri bulundurmak – muhtemelen kendi çapında bir güvenlik vasfı da taşıyordu.[266]
Bizanslılar birtakım diplomatik uygulamalarla kendilerine yarar sağladı. Örneğin, başkentteki büyükelçilikler yıllarca var olmaya devam ederdi. Diğer kraliyet müesseselerinden bir üyenin de rutin olarak Konstantinopolis'te kalması beklenirdi. Böylece sadece potansiyel bir rehine değil, siyaset ilişkileri üzerine bir piyon da kazanılmış oluyordu. Diğer bir önemli uygulama, ziyaretçileri şatafatlı teşhirlerle etkilemekti.[261]Dimitri Obolenski'ye göre, Avrupa'da antik medeniyetin korunmasının nedeni, Bizans diplomasisinin yeteneği ve kaynaklılığıydı ki bu, Bizans'ın Avrupa tarihine çok uzun süren katkılarından birisi oldu.[267]
Bizans İmparatorluğu, tarihinin çoğunda, Batı Avrupa'da bilinen şekliylearmacılığı bilmiyor ve kullanmıyordu.Haç veyalabarum gibi motifler içeren çeşitli amblemler (Yunanca: σημεία,sēmeia; tekil σημείον,sēmeion) resmî durumlarda ve askerî amaçlarla, sancak veya zırhlar üzerinde kullanılırdı. Haç kullanımı,İsa,Meryem ve çeşitli azizlerin resimleri, memurlarınmühürlerinde kendine yer buldu fakat bunlar aile amblemlerinden ziyade kişiseldi.[268]
Bizans İmparatorluğu'ndaki kadınların konumu, esas olarak, bazı hak ve geleneklerin kaybedilmesi ve değiştirilmesiyle, diğerlerinin kalmasına izin verilmesiyle, Hristiyanlığın gelişiyle dönüşen eski Roma'daki kadınların konumunu temsil eder. Eğitim başarılarıyla ünlü Bizans kadınları vardı. Bununla birlikte, kadınların eğitimiyle ilgili genel görüş, bir kızın ev işlerini öğrenmesinin ve Hristiyan azizlerin hayatlarını incelemesinin ve mezmurları ezberlemesinin veİncil yazılarını çalışabilmesi için okumayı öğrenmesinin yeterli olduğuydu.[269] Kadınlarda okuryazarlık, kötülüğe teşvik edebileceğine inanıldığı için bazen caydırılıyordu.[270]
Roma'nın boşanma hakkı, Hristiyanlığın gelişinden sonra kademeli olarak silindi ve yerini yasal ayırma ve feshetme aldı. Evlilik, bir kadın için ideal durum olarak görülüyordu ve yalnızca manastır yaşamı meşru bir alternatif olarak görülüyordu. Evlilikte cinsel aktivite sadece bir üreme aracı olarak görülüyordu. Kadınların mahkeme huzuruna çıkma hakkı vardı, ancak tanıklığı bir erkeğinkiyle eşit görülmedi ve bir erkeğinkiyle karşılaştırıldığında cinsiyeti temel alınarak çelişebilirdi.[269]
6. yüzyıldan itibaren, kadınların peçe takmalarını[271] ve yalnızca kiliseye giderken toplum içinde görünmelerini[272] dikte eden, büyüyen bir cinsiyet ayrımcılığı ideali vardı ve ideal hiçbir zaman tam olarak uygulanmasa da toplumu etkiledi. İmparatorI. Justinianus'un kanunları, bir erkeğin karısını izinsiz olarak tiyatro veya hamam gibi halka açık yerlere gittiği için boşamasını yasal hale getirdi.[273]Konstantinopolis'te üst sınıf kadınların özel bir kadın bölümünde ( gynaikonitis) kalmaları giderek daha fazla bekleniyordu,[272] ve 8. yüzyılda evli olmayan kızların akraba olmayan erkeklerle tanışması kabul edilemez olarak tanımlandı.[269] İmparatorluk kadınları ve leydileri, erkeklerle birlikte toplum içine çıkarken, imparatorluk sarayındaki kadınlar ve erkekler, 12. yüzyıldaKomninos hanedanının yükselişine kadar kraliyet ziyafetlerine ayrı ayrı katılırlardı.[272]
Doğu Romalı kadınlar, Romalı kadının mülklerini miras alma, sahip olma ve yönetme hakkını elinde tuttu ve sözleşmeler imzaladı;[272] bu haklar, her iki evli kadını da kapsadığı için, Orta Çağ Katolik Batı Avrupa'sındaki evli kadınların haklarından çok daha üstündü.[273] Kadınların yasal olarak kendi paralarını idare etme hakkı, zengin kadınların iş yapmasına olanak sağladı, ancak aktif olarak geçimlerini sağlamak için bir meslek bulmak zorunda olan kadınlar normalde ev işlerinde veya gıda veya tekstil endüstrisi gibi ev içi alanlarda çalışıyorlardı.[273] Kadınlar, devlet desteğiyle hastanelerde ve hamamlarda tıp doktoru ve kadın hastaların ve ziyaretçilerin refakatçisi olarak çalışabilirler.[270]
Hristiyanlığın ortaya çıkışından sonra, kadınlar artık rahibe olamıyordu, ancak kadınların kızlar için okul, tımarhane, yoksul evleri, hastaneler, hapishaneler ve kadınlar için huzurevleri işlevi gören manastırlar kurması ve yönetmesi yaygın hale geldi. Bizanslı kadınlar, meslekten olmayan kız kardeşler ve diyakozlar olarak sosyal hizmet uyguladılar.[272]
Yeşu Rulosu, 10. yüzyıldan kalma Yunanca el yazmasıdır ve büyük ihtimalle Konstantinopolis'te kaleme alındı (Vatikan Kütüphanesi, Roma).
Anadolu'da Yunanca lehçelerinin son dönem Bizans'tan 1923'e kadar olan dağılımı.Demotik – sarı.Pontik – turuncu.Kapadokya – yeşil. (Yeşil noktalar, 1910 itibarıyla Kapadokya Yunancası konuşan köyleri işaret eder.[274])
İmparatorluk makamı, yönetim ve askerî yapılanmadan farklı olarak,Batı Roma İmparatorluğu'nun çöküşünden önce dahi, doğu Roma eyaletleri ağırlıklı olarak Yunanca konuşuyordu ve Latince gelmeden yüzyıllar öncesinde de Yunancanın hakimiyeti devam ediyordu.[275] Roma'nın doğuyu fethetmesinin ardından 'Pax Romana' adın verilen kaynaştırıcı siyasi uygulamalar ve kamu altyapısı, Yunancanın doğuda yayılıp kemikleşmesini kolaylaştırdı. Gerçekten de, Roma İmparatorluğu'nun erken dönemlerinde Yunanca zaten çoktan Kilise'nin, eğitimin ve sanatın dili olmuştu ve geniş çapta eyaletler arası, hatta milletler arası ticarettelingua franca konumuna erişmişti.[276] Yunanca bir süre konuşma diliKoini Yunancası (sonralarıDemotik Yunanca'ya evrildi) ve daha eski biryazılı form,Diglossia halinde beraber varlığını sürdürdü ve sonunda Koini hem konuşma hem de yazılı biçimde bu ikililikten sıyrıldı ve genelgeçer hal aldı.[277]
Latincenin etkisi gittikçe erise de devlet dili olarak kullanımı devam etmiş, Theodosius'un hükümdarlığı döneminde Grekçenin kullanımı iyice artmış[278], 7. yüzyılda Herakleios'un devletin resmî dilini Grekçe yapmasıyla birlikte de Latincenin etkisi iyice azalmaya başlamıştır.[279] Bilimsel olarak Latince hızla eğitimli kesim arasındaki popülerliğini kaybetti fakat imparatorluk kültüründe yer ettiği seremoni işlevini bir süre daha devam ettirdi.[280] Ek olarak, özellikleDalmaçya'da ve günümüz Romanya'sı çevresindeHalk Latincesi, imparatorluğun azınlık dili olarak konuşulmaya devam etti.[281]
Çok uluslu yapıda olan imparatorlukta birçok farklı dil var oldu ve kimi zamanlarda bu dillere sınırlı resmî statü verildi. Kayda değer bir örnek olarak, Orta Çağ başındaSüryanice uzak doğu eyaletlerde eğitimli kesim arasında çok yaygın bir dile dönüştü.[282] Benzer şekildeKıptîce,Ermenice veGürcüce kendi eyaletlerindeki eğitimli kesim arasında oldukça popüler kaldı.[283] Bunun yanında daha sonralarıEski Kilise Slavcası,Orta Farsça veArapça, bu dili konuşan halklarla etkileşime girildikten sonra, bu dillerin imparatorluk ve onun etki alanı içerisinde belirli bir öneme kavuşmasına yol açtı.[284]
Bunların dışında,Akdeniz'de ve ötesinde ana ticaret yollarının merkezinde yer alan Konstantinopolis'te, bir zamanlarÇince de dahil, bütün bilinen Orta Çağ dilleri konuşuluyordu.[285] İmparatorluk son gerilemesine girdiğinde, ülke vatandaşları daha homojen bir hale geldi ve Yunanca bu halkın kimliği ve dinî hayatıyla iç içe geçmeye başladı.[286]
Bizans sıklıkla mutlakiyetçilik, ortodoks ruhaniliği, oryantalizm ve ekzotizm terimleriyle özdeşleştirilegelmiştir ve "Bizans" ve "Bizantinizm" terimleri sıklıkla yıkım, karmaşık bürokrasi ve baskılama terimleri yerine deyişler olarak kullanılmıştır.Doğu Bloğu'ndan 1980'lerde ve 90'larda çıkanOrta ve Güneydoğu Avrupa ülkelerinde Bizans medeniyeti ve onun bıraktığı kalıt oldukça olumsuzdu zira Bizans'ın da "Doğu otoriterliği ve otokrasisi" ile ilintili olduğu iddia ediliyordu. Doğulu ve Batılı yazarlar sıklıkla Bizans'ı dinî, siyasi ve felsefî olarak Batı'ya zıt olarak konumlandırdı.19. yüzyıl Yunanistanı'nda bile odak noktası her daim klasik tarihleri oldu ve Bizans sıklıkla olumsuz imaları çağrıştırdı.[287]
Bizans'a dönük bu yaklaşımlar, Bizans kültürünün olumlu yanları ve kalıtına odaklanan modern çalışmalar yoluyla kısmî ya da tümcül olarak tartışıldı.Averil Cameron, Bizans'ın Orta Çağ Avrupası'nın kuruluşundaki yer ettiği rolü 'inkâr edilemez' olarak gösterirken, Cameron ve Obolenski'ye göre Bizans'ın Ortodoks Hristiyanlığı'nı şekillendiren rolü, günümüz Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Rusya, Gürcistan, Sırbistan ve diğer ülkelerin tarihinden koparılamayacak kadar büyük önem arz etmektedir.[288] Bizanslılar bunun yanında klasik el yazmalarını koruyup kopyaladılar ve klasik bilginin günümüze ulaşmasında başat rol oynadılar. Böylece modern Avrupa medeniyetine,Rönesans hümanizmine ve Slav Ortodoks kültürüne zemin oluşturdular.[289]
Avrupa'da Orta Çağ boyunca uzun dönemde istikrarlı tek ülke olarak, Bizans, Batı Avrupa'yı Doğu'nun yeni beliren güçlerinden uzak tuttu. Sürekli saldırı altında kalarak, Batı'yı, Persler, Araplar, Selçuk Türkleri ve Osmanlılar'dan korudu. Başka bir bakış açısıyla, 7. yüzyıldan sonra Bizans'ın evrimi ve yeniden yapılanması, İslam'ın varoluş sürecine ve yayılışına doğrudan etki etti.[289]
1453'te Osmanlılar'ın Konstantinopolis'i fethetmesinin ardından, SultanII. Mehmed "Kaysar-i Rûm" (Osmanlı Türkçesinde RomalıSezar'a eşdeğer) unvanını aldı zira Osmanlı, Doğu Roma İmparatorluğu'nun varisi olma arzusu taşıyordu.[290] Cameron'a göre kendilerini Bizans'ın "varis"i olarak görerek ve bazı önemli Bizans geleneklerini sürdürerek, Osmanlılar, dolaylı yoldanDoğu Avrupa ülkelerininpost-komünist dönemde "Ortodoks yeniden canlanması" anlayışına yönelmesine neden oldu.[289]
^"Romania" genel olarak gayrıresmî olarak kullanılırdı ve "Romalıların diyarı" anlamına gelmekteydi.[10] 1081'den sonra, resmî Bizans belgelerinde de rastlanılmaktadır. 1204'te Dördüncü Haçlı Seferi sırasında gelen yöneticiler bu yeni Latin İmparatorluğu'naRomania adını verdi.[11] Bu terim modernRomanya'yla karıştırılmamalıdır.
^1190'dan bir Latin güncesinde (Continuatio Cremifanensis), Isaac Angelos "Imperator Romaniae" olarak tanıtılırkenFriedrich Barbarossa "Imperator Romanorum" şeklinde ifade edilmektedir. Ancak birkaç yıl öncesinde, 1169'da Amico de Murta adındaki Cenevizli elçi, Cenevizliler adına yaptığı Konstantinopolis'teki yemininde Manuil Komnenos'tan "Imperator Romanorum" şeklinde söz etmiştir. 1204'ten sonra "Imperium Romaniae" ve "Imperator Romaniae" terimleri, batılılar tarafından sırasıyla Latin İmparatorluğu ve onun imparatorunu ifade etmek adına kullanılmıştır.[19]
^Fouracre & Gerberding 1996, s. 345: "The Frankish court no longer regarded the Byzantine Empire as holding valid claims of universality; instead it was now termed the 'Empire of the Greeks'."
^Klein 2004, s. 290 (Note #39);Annales Fuldenses, 389: "Mense lanuario c. epiphaniam Basilii, Graecorum imperatoris, legati cum muneribus et epistolis ad Hludowicum regem Radasbonam venerunt ...".
^Jennifer Fretland VanVoorst (2012).The Byzantine Empire. Capstone. s. 14. 29 Haziran 2016 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi:23 Temmuz 2016.
^"Byzantine architecture" (İngilizce). Encyclopaedia Britannica. Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Byzantine Architecture" (İngilizce). World History Encyclopedia. Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Pendentive" (İngilizce). Encyclopaedia Britannica. Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Hagia Sophia – Architecture" (İngilizce). Encyclopaedia Britannica. Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Bizans Mimarlığı"(PDF). Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Bizans 5"(PDF). Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Byzantine Architecture" (İngilizce). World History Encyclopedia. Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Hagia Sophia – Architecture" (İngilizce). Encyclopaedia Britannica. Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Kilise Plan Tipleri". Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Byzantine Architecture" (İngilizce). Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^"Byzantine Empire" (İngilizce). World History Encyclopedia. Erişim tarihi: 16 Kasım 2025.Arşivlenmesi gereken bağlantıya sahip kaynak şablonu içeren maddeler (link)
^Ash 1995, s. 224: "Having inherited pastirma from the Byzantines, the Turks took it with them when they conquered Hungary and Romania."
^Davidson 2014, "Byzantine cookery", pp. 123–124: "This is certainly true of Byzantine cuisine. Dried meat, a forerunner of thepastirma of modern Turkey, became a delicacy."
^Dalby et al. 2013, s. 81: "paston ortarichon...Cured meats were either eaten raw or cooked inpasto-mageireia with bulgur and greens, Analy cabbage."
^Perry, Charles (31 Ekim 2001)."The Soy Sauce That Wasn't".Los Angeles Times. 27 Mayıs 2016 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi:25 Haziran 2016.
Honiatis, Nikitas (1912). "The Sack of Constantinople (1204)".Translations and Reprints from the Original Sources of European History by D.C. Munro (Series 1, Vol 3:1). Philadelphia: University of Pennsylvania Press. ss. 15-16.
Geoffroy de Villeha (1963). "The Conquest of Constantinople".Chronicles of the Crusades (translated by Margaret R. Shaw). Penguin Classics.ISBN0-14-044124-7.
Anastos, Milton V. (1962). "The History of Byzantine Science. Report on the Dumbarton Oaks Symposium of 1961".Dumbarton Oaks Papers. Cilt 16. ss. 409-411.doi:10.2307/1291170.ISSN0070-7546.JSTOR1291170.
Baynes, Norman Hepburn; Moss, Henry St. Lawrence Beaufort, (Ed.) (1948).Byzantium: An Introduction to East Roman Civilization. Oxford: Clarendon Press.
Baynes, Spencer (1907). "Vlachs".Encyclopædia Britannica (11. bas.). New York.
Browning, Robert (1983). "The Continuity of Hellenism in the Byzantine world: Appearance or Reality?". Winnifrith, Tom; Murray, Penelope (Ed.).Greece Old and New. New York: Macmillan. ss. 111-128.ISBN0-333-27836-4.
Davidson, Alan (2014).The Oxford Companion to Food. Oxford: Oxford University Press. 14 Mayıs 2016 tarihinde kaynağındanarşivlendi. Erişim tarihi:23 Temmuz 2016.
Dennis, George T. (1985).Three Byzantine Military Treatises. Washington, DC: Dumbarton Oaks.
Diehl, Charles (1948). "Byzantine Art". Baynes, Norman Hepburn; Moss, Henry St. Lawrence Beaufort (Ed.).Byzantium: An Introduction to East Roman Civilization. Oxford: Clarendon.OCLC1058121.
Fouracre, Paul; Gerberding, Richard A. (1996).Late Merovingian France: History and Hagiography, 640–720. Manchester: Manchester University Press.ISBN0-7190-4791-9.
Freeman, Charles (1999).The Greek Achievement – The Foundation of the Western World. New York: Penguin.ISBN0-670-88515-0.
Friell, Gerard; Williams, Stephen (2005).Theodosius: The Empire at Bay. Routledge.ISBN978-1-135-78262-7.
Gabriel, Richard A. (2002).The Great Armies of Antiquity. Westport: Greenwood.ISBN0-275-97809-5.
Gibbon, Edward (1906). J. B. Bury (with an Introduction by W. E. H. Lecky) (Ed.).The Decline and Fall of the Roman Empire (Volumes II, III, and IX). New York: Fred de Fau.
Greatrex, Geoffrey B. (2005). "Byzantium and the East in the Sixth Century". Maas, Michael (Ed.).The Cambridge Companion to the Age of Justinian. Cambridge: Cambridge University Press. ss. 477-509.ISBN0-521-81746-3.
Greatrex, Geoffrey; Lieu, Samuel N. C. (2002).The Roman Eastern Frontier and the Persian Wars (Part II, 363–630 AD). New York and London: Routledge.ISBN0-415-14687-9.
Hacikyan, Agop Jack; Basmajian, Gabriel; Franchuk, Edward S.; Ouzounian, Nourhan (2002).The Heritage of Armenian Literature: From the Sixth to the Eighteenth Century. Detroit: Wayne State University Press.ISBN0-8143-3023-1.
Haldon, John (2004). "The Fate of the Late Roman Senatorial Elite: Extinction or Transformation?". John Haldon and Lawrence I. Conrad (Ed.).The Byzantine and Early Islamic Near East VI: Elites Old and New in the Byzantine and Early Islamic Near East. Darwin.ISBN0-87850-144-4.
King, David A. (Mart 1991). "Reviews:The Astronomical Works of Gregory Chioniades, Volume I: The Zij al- Ala'i by Gregory Chioniades,David Pingree;An Eleventh-Century Manual of Arabo-Byzantine Astronomy by Alexander Jones".Isis.82 (1). ss. 116-118.doi:10.1086/355661.
Klein, Holgen A. (2004). "Eastern Objects and Western Desires: Relics and Reliquaries between Byzantium and the West".Dumbarton Oaks Papers. Cilt 58. ss. 283-314.doi:10.2307/3591389.JSTOR3591389.
Kountoura-Galake, Eleonora (1996).Ο βυζαντινός κλήρος και η κοινωνία των "Σκοτεινών Αἰώνων ["The Byzantine Clergy and the Society of the 'Dark Ages'"] (Yunanca). Atina: Ethniko Idryma Erevnon.ISBN978-960-7094-46-9.
Kuhoff, Wolfgang (2002). "Die diokletianische Tetrarchie als Epoche einer historischen Wende in antiker und moderner Sicht".International Journal of the Classical Tradition.9 (2). ss. 177-194.doi:10.1007/BF02898434.JSTOR30224306.
Laiu, Angeliki E. (2002). "Writing the Economic History of Byzantium". Angeliki E. Laiu (Ed.).The Economic History of Byzantium (Volume 1)(PDF). Washington, DC: Dumbarton Oaks. ss. 3-8. 30 Eylül 2013 tarihindekaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi:23 Temmuz 2016.{{Ölü[ölü/kırık bağlantı] bağlantı|tarih=Nisan 2020 }}
Lenski, Noel (1999). "Assimilation and Revolt in the Territory of Isauria, From the 1st Century BC to the 6th Century AD".Journal of the Economic and Social History of the Orient. Cilt 42. ss. 413-465.doi:10.1163/1568520991201687.ISSN0022-4995.JSTOR3632602.
Louth, Andrew (2005). "The Byzantine Empire in the Seventh Century". Paul Fouracre and Rosamond McKitterick (Ed.).The New Cambridge Medieval History (Volume I). Cambridge: Cambridge University Press.ISBN0-521-36291-1.
Magdalino, Paul (2002). "Medieval Constantinople: Built Environment and Urban Development". Angeliki E. Laiu (Ed.).The Economic History of Byzantium (Volume 2). Washington, DC: Dumbarton Oaks. ss. 529-537. 30 Eylül 2013 tarihindekaynağından arşivlendi. Erişim tarihi:23 Temmuz 2016.{{Ölü[ölü/kırık bağlantı] bağlantı|tarih=Nisan 2020 }}
Magdalino, Paul (2002).The Empire of Manuel I Komnenos, 1143–1180. Cambridge: Cambridge University Press.ISBN0-521-52653-1.
Mango, Cyril A. (2007).Η Αυτοκρατορία της Νέας Ρώμης [Byzantium: The Empire of the New Rome] (Yunanca). Dimitris Tsoungarakis tarafından çevrildi. Atina: Educational Institution of the National Bank of Greece.
Meier, William N. (2003). "Die Inszenierung einer Katastrophe: Justinian und der Nika-Aufstand".Zeitschrift für Papyrologie und Epigraphik,142. ss. 273-300.JSTOR20191600.
Miller, William (1907)."Monemvasia".The Journal of Hellenic Studies. Cilt 27.
Moravcsik, Gyula (1970).Byzantium and the Magyars. Amsterdam: Hakkert.
Neumann, Iver B. (2006). "Sublime Diplomacy: Byzantine, Early Modern, Contemporary".Millennium: Journal of International Studies.34 (3). ss. 865-888.doi:10.1177/03058298060340030201.ISSN1569-2981.
Ostrogorsky, George (1959). "The Byzantine Empire in the World of the Seventh Century".Dumbarton Oaks Papers. Cilt 13. ss. 1-21.doi:10.2307/1291127.JSTOR1291126.
Parry, Kenneth (1996).Depicting the Word: Byzantine Iconophile Thought of the Eighth and Ninth Centuries. Leiden and New York: Brill.ISBN90-04-10502-6.
Postan, Michael Moïssey; Miller, Edward; Postan, Cynthia (1987).The Cambridge Economic History of Europe (Volume 2). Cambridge: Cambridge University Press.ISBN0-521-08709-0.
Reinert, Stephen W. (2002). "Fragmentation (1204–1453)". Cyril Mango (Ed.).The Oxford History of Byzantium. Oxford: Oxford University Press. ss. 248-283.ISBN0-19-814098-3.
Rice, David Talbot (1968).Byzantine Art (3rd Edition). Harmondsworth: Penguin Books Limited.
Sarantis, Alexander (2009). "War and Diplomacy in Pannonia and the Northwest Balkans during the Reign of Justinian: The Gepid Threat and Imperial Responses".Dumbarton Oaks Papers. Cilt 63. ss. 15-40.JSTOR41219761.
Sedlar, Jean W. (1994).East Central Europe in the Middle Ages, 1000–1500.III. Seattle: University of Washington Press.ISBN0-295-97290-4.
Šišić, Ferdo (1990).Povijest Hrvata u vrijeme narodnih vladara: sa 280 slika i 3 karte u bojama. Zagreb: Nakladni zavod Matice hrvatske.ISBN86-401-0080-2.
Sotinel, Claire (2005). "Emperors and Popes in the Sixth Century: The Western View". Maas, Michael (Ed.).The Cambridge Companion to the Age of Justinian. Cambridge: Cambridge University Press. ss. 267-290.ISBN0-521-81746-3.
Speck, Paul (1984). "Ikonoklasmus und die Anfänge der Makedonischen Renaissance".Poikila Byzantina. Cilt 4. ss. 175-210.
Stephenson, Paul (2000).Byzantium's Balkan Frontier: A Political Study of the Northern Balkans, 900–1204. Cambridge: Cambridge University Press.ISBN0-521-77017-3.
Teall, John L. (1967). "The Age of Constantine Change and Continuity in Administration and Economy".Dumbarton Oaks Papers. Cilt 21. ss. 11-36.JSTOR1291256.
Timberlake, Alan (2004).A Reference Grammar of Russian. Cambridge: Cambridge University Press.ISBN978-0-521-77292-1.
Treadgold, Warren (1995).Byzantium and Its Army, 284–1081. Stanford: Stanford University Press.ISBN0-8047-2420-2.
Troianos, Spyros; Velissaropoulou-Karakosta, Julia (1997).Ιστορία δικαίου από την αρχαία στην νεώτερη Ελλάδα ["History of law from ancient to modern Greece"]. Atina: Sakkoulas.ISBN960-232-594-1.
Ahrweiler, Hélène; Aymard, Maurice (2000).Les Européens. Paris: Hermann.ISBN2-7056-6409-2.
Angelov, Dimiter (2007).Imperial Ideology and Political Thought in Byzantium (1204–1330). Cambridge, United Kingdom: Cambridge University Press.ISBN0-521-85703-1.
Baboula, Evanthia, Byzantium, inMuhammad in History, Thought, and Culture: An Encyclopedia of the Prophet of God (2 vols.), Edited by C. Fitzpatrick and A. Walker, Santa Barbara, ABC-CLIO, 2014.ISBN 1-61069-177-6
De Re Militari6 Şubat 2007 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi.. Orta Çağ tarihi kaynakları, Bizans savaşları ile ilgili belgelere yer verir;(İngilizce)