Bilim veyailim,[1] (bil- fiilinden türetilmiştir)nedensellik,merak ve amaç besleyen, olguları ve iddialarıdeney,gözlem vedüşünce aracılığıylasistematik bir şekilde inceleyenentelektüel ve uygulamalı disiplinler bütünüdür.[2] Kimi kullanımlarda bu tanımın "ilim" için geçerli olmadığının altını çizmek gerekir. Çünkü bilim somut, evrensel olayları kendine konu edinmişken ilimdoğaötesi olaylarla da ilgilenebilir fakat somut kanıt sunmaz. Bilimi sınıflandıran bilim felsefecileri bilimiformal bilimler,sosyal bilimler vedoğa bilimleri olmak üzere üçe ayırır.[3] Bilimin diğer tüm dallardan en ayırt edici özelliği, savunmalarını somut kanıtlarla sunmasıdır. Bu sayede bilim, bilinmeyen olguları açıklamamıza ve evreni idrak etmemize güçlü destek olur.
Bilimsel çalışmalar belirli kıstasları karşılamak zorundadır. Tüm bilim dalları, deneysel yöntemlere ve gerçek olayla ilgili varsayımın ilişiklik gücüne bağlı olarak kanunlar çıkarmaya çalışır.[4]Einstein bilimi,her türlü düzenden yoksun duyu verileri ile düzenli düşünceler arasında uygunluk sağlama çabası,[5]Bertrand Russell isegözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabası[6] olarak tanımlar.
Geleneksel bilim sadece anlamaya ve çözmeye gereksinim duysa da ileri evrelere ulaşan bilim türleri sadece çözmeyi değil çözümden öte ilerlemeyi de kapsar. Geçmişe bakıldığında en önemli sayılan bilim dallarından bazılarımatematik,geometri,gök bilimi vetıptır. Çok çeşitli matematiksel çözümleme sistemlerinin geliştirildiği ilk zamanlardan bu yana yeni formüller, sistemler, kuramlar geliştirilmektedir ki bu da bilimin sürekliliğine bir örnektir.
Bilim ve bilimsel yöntem denenebilirliğe öncelik verir. Böylece nesnel sahicilik sağlanır ve araştırma belirli bir çerçeveye oturur. Birvarsayım (hipotez), türlü sınamalar sonucunda doğrulanırsakuram (teori) statüsünü alabilir ve diğer bilim insanlarının çalışmalarında dayanak işlevi görür.
Bilimsel faaliyetler, yazıdan daha önce başlamıştır.[7] Bu sebeple, özellikleantik çağlardaki bilimsel buluş, görüş ve keşifleri incelemekte arkeolojinin önemli bir yeri vardır. Örneğin çeşitli arkeolojik bulgular incelendiğinde, tarih öncesi çağlardaki insanların çeşitli gözlemler yaptığı saptanmıştır. Örneğin göç veya tarım zamanlaması yapmak için mevsimleri titiz takip ettiklerini biliyoruz.Afrika'da bulunan ve MÖ 35.000 ile MÖ 20.000[8] yıllarına kadar uzanan çeşitli kalıntılar, vakit ölçmeye dair çeşitli denemelerin izlerini taşımaktadırlar.[9]
Bununla birlikte teknolojik gelişimin yanı sıra bilimsel etkinliklerin özellikle MÖ 2500lü yıllar civarında yoğunlaştığı ve ivme kazandığı tespit edilmiştir.[7] Bu dönemlerde yerleşik hayata geçmiş örgütlü toplulukların yavaştan kent devletleşmesine evrildikleri ve devlet olmak için gerekli yasa, adet ve ritüellere uymaya başladıklarına daha sık karşılaşılmaktadır. Dolayısıyla kalabalıkların güvenliği, barınması, beslenmesi için yeni yollar, yöntemler bulmak zorundaydılar. Bunun özelliklemimari alanda birçok örneği bugün de görülebilir;Stonehenge gibi büyük yapılar belirli bilimsel ve teknolojik gelişim, özellikle de çeşitli gelişmişmatematik bilgileri olmaksızın yapılamayacak anıtlardır.[7] Pisagor geometresi adı altında toplanan bilgilerin, Pisagor'dan binlerce yıl öncesinde bile insanlar tarafından bilinip uyguladığı anlaşılmıştır.[7]Antik Mısır'da Çin ve Hindistan'da farklı birçok matematik bilgisi gerektirecek yapıların yapılabildiği uygulamalar görülmektedir.
Antik Mısırlılar MÖ 4200 yılında 365 günlük bir takvim üretmiş oldukları gibi, MÖ 3100 yılı tarihli bir gürzde sayısal olarak milyonları ifade etmek için bir sistemin kullanıldığı görülmüştür.[10] AntikMezopotamya'da matematiksel etkinlik ve gelişimin varlığı, arkeolojik araştırmalarca elde edilen kil tabletler yardımıyla bilinmektedir.[11] Mezopotamya'da zaman içinde iktidara gelen farklı krallıkların neredeyse tamamından matematiksel etkinliğin bulguları kalmıştır; MÖ 3. binyıldanSümerlere ait, MÖ 2. binyıldanAkad veBabillilere ait, MÖ 1. binyıldansaAsurlulara ait.[11] Bunlara ek olarak daha sonra bölgede hakimiyet kuran Perslere ait MÖ 6. yüzyıldan 4. yüzyıla kadarki bir tarihe ait bulgular da mevcuttur.[11] Mezopotamya'daki matematiksel etkinlikler çok çeşitlidir ve pratik sorunların ötesine de sıklıkla geçmiştir; lineer ve ikinci dereceden denklemlerin çözümünü içerencebir çalışmaları ile çeşitlisayı kuramına dair çalışmalar yapılmıştır.[11] Bunlara ek olarak bu topraklardaki farklı krallıklar tarafından zaman içinde sayı sistemi oldukça geliştirilmiştir. Sümerliler, antik Mısırlıların kullandığına benzer ondalık ekli bir sayı sisteminin temellerini atmışlar ve kullanmışlardır.[11] Bu sistem daha sonraki dönemlerde farklı iktidarlar tarafından geliştirilmiş, Babillilerce 60 bazlı bir sisteme ulaşılmıştır.[11]
MÖ 3. binyılda Hint yarımadasında matematikle uğraşıldığı ve matematiksel hesapların yapıldığı bilinmektedir.[12] Ayrıca bu matematiksel etkinlik büyük oranda ölçüm cetvelleri, ağırlık ve genel olarak ölçümler gibi konuları da içermekteydi.[13] Bu dönemdeki matematiksel etkinliklerin genel olarakastronomi ile de ilişik olduğu öne sürülmüştür.[12]
Nitekim dini açılar da barındıran, sıklıkla matematik gibi diğer bilim dallarıyla birlikte yapılan astronomi çalışmaları antik çağlarda büyük bir önem ve yer arz etmektedir.[7] Astonomiyle ilişkili fenomenlerin matematiksel tezahürlerine antik Mezopotamya'daki bilimsel etkinliklerde rastlanmaktadır.[7]Çin'de takvimsel ihtiyaçlara karşılık verecek astronomi faaliyetleri olduğu gibi, Mezopotamya'da matematiksel gelişimden yararlanılarak gezegenlerin döngülerine, pozisyonlarına dair hesaplamalar yapılmaktaydı.[7] Matematiksel gelişimden ayrık bir biçimde astronomi çalışmaları ve anlayışı Orta Amerika merkezliMaya uygarlığında kendine yer bulmuştur; özellikle takvimsel çalışmalar ve güneş ve ay tutulmalarının hesaplanması önemli yer tutmuştur.[7]
Bunların dışındaki bilimlerin de kökenlerini antik çağda bulmak mümkündür. Örneğinbiyoloji uygarlığın gelişiminden çok önceleri toplumsal anlamda önemli bir rol almış, özellikle tarım açısından çok çeşitli gelişmeler olmuş, insanlar birçok hayvanı evcilleştirmiştir.[14] Bitkilerin incelenmesi sonucu birçok şey keşfedilmiştir; örneğin arkeolojik bulguların Babillilerinhurma ağacının eşeyli ürediğini keşfetmiş,polenlerin eril olduklarını ve polenlerin dişil bitkilere aktarılarak üremenin sağlanabileceğini kanıtlamışlardır.[14] Antik çağlarda ayrıca biyolojiyle birlikte tıbbi çalışmalar da yapılmış, Çin, Mısır ve Hint yarımadasındaki çeşitli uygarlıklar farklı şifalı bitkileri belirli tıbbi ve anatomik sorunlar için kullanmışlar, bu kullanımlarını zaman zaman yazıyla da ifade etmişlerdir.[14] Tıbbın yanı sıra,kimya,coğrafya vejeoloji gibi bilimler de özellikle Çin'de büyük ölçüde gelişmiştir.[7]
İlk çağlardakifilozofların dünyayı ve etrafı anlamaya çalışması, merak duyguları, belirli kriterlerin doğmasına ve bunların çeşitli ideolojilere dönüşmesine yol açmıştır. Bilimin temelleri atılıncaya kadar, tartışma ve deney olgusu insanlar tarafından geliştirilmiş ve bu bir arayış haline dönüşmüştür. İlk dönemlerde belirgin bir felsefe-bilim ayrımı yoktur ve birçok büyükbilim insanı aynı zamanda filozoftur. Deneyin ve sonucun klişe haline gelmesi bilimin artık istenilebilir düzeye gelmesini sağlamıştır.19. yüzyıla kadar gelişme kateden bilim aslında kendi içinde bir savaş vermiş, birçok özgün araştırmacı, düz mantıkla hareket eden Orta Çağ liderlerine yenik düşmüştür.Aristo'nun fiziğinden daha farklı düşüncelere sahip olanGalileo kendi zamanının bilim insanlarıyla ters düşmeye başlamıştı. Bilim, tarihi sürecinde bu tip sahnelere sürekli tanık olmuş, deney ve gözlem sonucunda çöken kanunların yerini başkaları almıştır.
Bilim ve felsefenin ayrışması modern çağa yaklaşırken iyice belirginleşmiş, bununla birlikte felsefe ile bilim tamamen birbirinden kopmamış ve gerek genel olarak bilimin felsefesi olanbilim felsefesi gerekse bilim dallarının tek tek felsefi yönden incelendiği felsefe dalları (örneğinfizik felsefesi) varlığını sürdürmekte ve gerek bilim gerekse felsefe alanlarında önemli roller oynamaktadır.
Gök bilimi, bilim dalları arasında en eski olanlardandır ve özellikle antik çağlarda en yoğun anlamda icra edilen, bilimlerin anası olarak görülen bir bilimdir.[7] İnsanların gökyüzüne olan ilgisi, yukarıda asılı duran cisimleri incelemeye itmiş veteleskobun bulunmasıyla bu gözlemler daha etkin bir hâl almıştır.Babilli olgusal astronomlara nazaranYunan astronomları, matematiksel ayrıntıları özümseyerek bu bilimin gelişmesinde temel noktaları oluşturmuşlardır.
Roma İmparatorluğu'nun iktidarı altındaki Mısır'da yaşamış olanBatlamyus özellikle astronomi tarihi ve genel olarak bilim tarihi açısından önemli bir konuma sahiptir. Daha sonraları İslam astronomları tarafındanel-Mecisti olarak anılacak olanHè Megalè Syntaxis yani "Büyük Derleme" isimli astronomi konulu eseri Orta Çağ boyunca genelgeçer kabul gören astronomi eseriydi ve yazarı olarak Batlamyus neredeyse mitik bir statüye getirilmişti.[26] Batlamyus'un evren modeligeosantrik yani yermerkezciydi ve uzun yıllarca kabul gören bu sistemden güneş-merkezli bir sisteme geçiş tartışmalar doğurmuştur.
Polonyalı birastronom olanNikolas Kopernik,dünyanın ve diğer gezegenlerin,güneş etrafında döndüklerini açıklamış; heliyosantrik yani güneş-merkezli bir sistem ortaya atmıştır. Copernicus'un sisteminiCommentariolus isimli bir risale ile arkadaşlarına tanıtmış daha sonra sistemini, PapaIII. Paulus'a ithaf ettiği ayrıntılı bir şekilde başyapıtı sayılacakDe revolutionibus orbium coelestium isimli eserinde açıklamıştır. Bu astronomi biliminde yeni bir dönem açılmasına sebep olmuştur. Teleskobu geliştirmesi, yaptığı astronomik gözlemler ve Kopernik'in sistemine verdiği destek ile tanınan İtalyan bilim insanıGalileo Galilei de astronomi ve fizik tarihi için önemli birisidir ve zaman içerisinde modern gözlemsel astronominin babası[27] ve modern fizik biliminin babası[28] gibi atıflara mazhar olmuştur. 1671'de ilk aynalı teleskobu yapan matematik ve fizikçiIsaac Newton uğraştığı bilim dallarının gelişmesine çok fazla katkıda bulunmuşdiferansiyel veintegral hesabın temellerini atmıştır. Ayrıca Newton'un 5 Temmuz 1687'de yayımladığı,Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri (Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica) kitabıklasik mekaniğin temellerini oluşturanNewton'ın hareket yasaları veyer çekimi gibi önemli konuları içerir.Alman teorik fizikçiAlbert Einstein enerjininışık hızının karesiyle kütlenin eşit olduğunuE=mc² formülüyle ispatladı.Genel görelilik kuramı veİzafiyet teorisi ile kütlenin uzay zamanı büktüğünü ve zaman, mekân, hareketin birbiriyle bağımlı olduğunu ispatlayıpbrown hareketiileatomun varlığını kanıtladı. Leopold Infeld'la birlikte yazdığıFiziğin evrimi kitabı ile kuantum ve mekân gibi konuları içerir.
Antik çağlarda maddenin belirli temel elementlerden oluştuğu düşünülür ve birçok kültürde bunlarhava,su,ateş vetoprağı içerirdi. Bununla birlikte antik Yunan filozoflardan bir kısmıatom fikrini ortaya atmış ve her şeyin çok küçük yapıtaşlarından meydana geldiğini öne sürmüşlerdir. Bu filozoflara daha sonraatomcu filozoflar da denmiştir. Çok eski çağlardan beri insanlar metalürji ile uğraşmakta, çeşitli eşyanın yapımında kimyasal olayları ve bunların sonucu olan ürünleri kullanmaktaydılar; örneğin camdan eşyanın üretiminde. Orta Çağ'a doğrusimya geleneği ortaya çıkmıştır. Simya geleneği kimyanın öncülüdür ve mistisizm, felsefe gibi ögelerle kimyasal çeşitli araştırmaların karışımından ibarettir.
Zamanla simyaya olan ilgi daha da bilimselleşmiş ve simyadan ayrık olarak kimya bilimi ortaya çıkmıştır. Modern kimyanın simyadan ayrışması ve temellerinin atılmasında önemli katkıları olan bir isimRobert Boyle'dur. Bugün özellikle ismini verdiğiBoyle yasası ile tanınan Boyle atomcu fikriyatı savunan bir bilim insanıydı. Fransız bilim insanıAntoine Lavoisier isekütlenin korunumu kanunu ile gerek kimya gerekse bilim tarihinde önemli bir adım atmış,kimya biliminin babası olarak da anıldığı olmuştur.[29] Kendisi ayrıcaoksijen vehidrojeni tespit edip adlandırandır.19. yüzyılın başına kadar kimyanın, öteki fizik bilimlerin tersine,tümevarım (induction) yönününtümdengelim (deduction) yönünden daha baskın olması, onunbiyolojik bilimlere daha yakın olmasına neden oluyordu. Amamatematik vefizik yöntemlerin kimyaya uygulanması sonucu yeni bir bilim dalının, yani fizikokimyanın doğmasında baştaWilhelm Ostwald,[30]Van't Hoff[31] veArrhenius[32]'un payları büyüktür. Kimyasal maddelerin fiziksel değişimlerini, fiziksel olayların kimyasal maddelerin özelliklerinden yararlanılarak açıklanmasını konu alan veelektrokimya,kolloid kimyası,çekirdek kimyası vepolimer kimyası gibi kollara ayrılan fizikokimya, bu bilginlerin 1881'deZeitschrift Für Physikalische Chemie adlı bilim dergisini yayımlamalarıyla bilim dünyasında kimyadan ayrı bir dal olarak yerini almıştır.
İnsanların öğrenme ve araştırma merakı zamanla analitik (çözümlemeli) kimyanın doğmasına neden olmuş, bu durum zaman içinde koordinasyon kimyasının ve endüstriyel analitik kimyanın gelişmesine zemin hazırlamıştır. Analitik metotların keşfi tıp, biyoloji vegenetik alanında kimyanın kullanımını yaygınlaştırmıştır.Penisilin vevitaminlerin keşfi ile kimya biliminin insanın yaşam kalitesini artırdığı gerçeğinin yanında gelişenteknolojinin üretim süreçlerinde kullanılmaya başlanması,çevre sorunlarına neden olmuş, bu durum doğal kaynakların ihtiyatsızca sarf edilmesi sonucunu doğurmuştur. Bu nedenle çevre kimyası vesu kimyası gibi alt bilim dalları da gelişmiştir.
Antik çağlardaki bilimsel etkinliklerdematematiğin önemli bir rol oynadığı, eski Mısırlılar, Mezopotamyalılar, Hintler gibi çok çeşitli kavimlerin matematikle uğraştıkları bilinmektedir.
Yunan matematiğinin en önemli isimlerinden olanTales'in geometriyi, Mısır'da kaldığı süre içerisinde öğrenmesi ve bu bilimi etrafındakilere öğretmesi sonucunda gelişme devam etmiştir. Sayıların babası olarak anılanPisagor'un ünlüteoremi[33] onu zamanının en büyük bilim insanları arasında hatırı sayılır bir yere getirmiştir.
Biryupana (Quechua dilinde "sayma aleti");İnkalarca kullanılan bir tür hesap makinesi. Araştırmacıların tahminlerine göre bu alette hesaplamalarFibonacci sayıları baz alınarak yapılmaktaydı.[34]
12. yüzyılda yaşamış olan bir başka matematikçiÖmer Hayyam iseÖklid'in çalışmalarına eleştiriler getirmiş veanalitik geometri ile Öklid dışı geometrinin temellerini atmıştır. Ayrıca kübik denklemlere genel, geometrik bir çözüm getiren ilk matematikçi de kendidir.[35]
Orta Çağ'da Batı'daki en önemli matematikçilerden biriFibonacci'dir. Fibonacci Arap rakam sisteminiAvrupa'ya tanıtmış ve yaygınlaşmasına önayak olmuş ve bugünFibonacci sayıları olarak anılan sayı dizisini yaygınlaştırmıştır. Aslında bu sayı dizisini ilk keşfeden kendi değildir fakat onun kitabında örnek olarak kullanıldık sonra Batı'da ün kazanmıştırlar.[36][37]
19. yüzyılda yaşamış olan Alman matematikçiCarl Friedrich Gauss ise gerek matematik gerekse diğer birçok bilimde önemli başarılara imza atmış;temel cebir teorisi (veyacebirin temel teoremi)ni kanıtlamış,Theorema Egregiumu ortaya atmış ve kanıtlamış, karmaşık değişkenli fonksiyonlarda önemli çalışmaları olmuştur. Yine 19. yüzyılda yaşamış olanGeorge Boole isim babası olduğu yeni bir cebir türü olanBoole cebirini ortaya atmıştır.
Kalp göğüs merkezinde yer almaktadır. Kas kütlesi sol tarafta daha fazladır ve kalbin apeksinden soluna doğru işaret edilmektedir.
Bilimintıp alanındaki ilk gelişmeleriAsya kıtasında gerçekleşmiştir.Hindistan,Mısır,Çin,İran veYunanistan'da tıp sistematik bir biçimde gelişmeye başlamış ve bir bilim dalı olarak insanlığın en büyük sorunlarından biri olansağlık alanındaki gelişmeler yüzyıllar boyu sürmüştür.
Hindistan yarımadasında, İndus Vadisi uygarlığından beri tıp ve diş hekimliği mevcuttu. Nitekim, Hint tıbbi geleneği olanAyurveda bugün bile çağdaş tıbbın yanı sıra varlığını sürdürmektedir. İngilizlerin Hint yarımadasını kolonileştirmesine kadar bölgedeki temel tıp sistemi olan Ayurveda, ilk dönemlerinde cıva-kükürt bazlı ilaçlar kullanmıştır. Bunun dışında, bugün çeşitli tıbbi yararları bilinen zerdeçal gibi çeşitli bitkiler de tedavilerde klasik Hint tıbbında kullanılmıştır.
Çin'de antik çağlardan günümüze kadar varlığını sürdüren geleneksel bir tıbbi gelenek mevcuttur. Taoist hekimlerin yaptığı ampirik hastalık ve rahatsızlık gözlemlerinin ve Çin düşüncesinin bir sonucu olan geleneksel Çin tıbbı, bitkisel tedavi, akupunktur ve masaj gibi çok çeşitli pratik yöntemlere sahiptir. Bunların dışında beslenme terapisi veFeng Şui gibi zihinsel terapiler de geleneksel Çin tıbbında yer almaktadır.
Hipokrates'in hastalara büyü ve batıl inançlarla bezeli birtedavi sunmak yerine, iyileştirici etkileri kanıtlanmış tedavi yöntemlerine başvurmaya başlaması, tıp biliminde hasta öneminin kavranmaya başlamasına sebep olmuştur. İlk başlarda bölgelere göre farklılık gösteren tedavi yöntemleri, son iki yüzyıldır modernleşmeye başlamış ve genel anlamda ortak bir çabaya dönüşmüştür.Avrupa'daki salgınlardan sonra daha fazla gelişme kateden tıp bilimi, günümüzdegenetik çalışmalarının gelişmesiyle çok üst düzeylere ulaşmıştır.
Adli tıp, bir ceza veyacinayet soruşturmasının parçası olarak kullanılan bilimsel bir süreçtir ve adli tıpkriminoloji olarak kabul edilir. Bu, hem otopsi odasının acımasız, dehşet verici prosedürlerini hem de bir suç mahallinin en son analizini kapsar.
Ama aynı zamanda, DNA profili oluşturma, parmak izi analizi ve gizli dijital dosyaların ortaya çıkarılması gibi daha az göz alıcı, özenli laboratuvar çalışmalarını da kapsar. Adli muhasebe diye bir alan dahi ortaya çıkmıştır.[39]
Orta Çağ ve sonrasında Batı'da önemli tıbbî buluşlar olmuştur.Garcia de Ortatropikal tıbbın öncüsü olarak ortaya çıkıp baştakolera olmak üzere çoğu tropikal hastalığı doğru şekilde tanımlarken, William Harvey, Batı'da kan dolaşımını doğru ve tam bir şekilde açıklayan ilk Batılı olmuştur. Daha sonraları 19. yüzyıldaLouis Pasteur ilk başarılıkuduzaşısını bulmuş, kendi ismini alacak olanpastörizasyon işlemini de ilk kez ortaya atmıştır. Louis Pasteur aynı zamandaRobert Koch veFerdinand Cohn ile birlikte mikrobiyoloji dalının babalarından biri olarak kabul edilir. 1905 yılında Nobel Ödülü almış olan Robert Koch aynı zamandaTuberculosis bacillus veVibrio cholera gibi hastalığa neden olan önemli bakterileri ilk kez izole eden kişidir. Daha sonra kendi adıyla anılacak olanKoch postülatlarını geliştirmiştir.
Aristo doğaya dair birçok çalışma yapmış, birçok bitki ve hayvan türünü incelemiş ve kategorize etmiştir. Aristo'nun görüşleri, kendinden sonraki bazı bilim insanlarının yaptığı eklerle birlikte özellikle Batı'da uzun bir süre otorite olmuştur. Orta Çağ'da özellikleİbn Nefis,İbn Cahız veİbn Baytar gibi Müslümanlar bilim insanları biyoloji dalına katkıda bulunmuşlardır. Özellikle erkenevrim düşünüşüne katkıda bulunmuş[40] olanİbn Cahız,besin zinciri fikrini de ilk kez ortaya atan kişidir.[41] 9. yüzyılda yaşamış olanel-Dinaveri ise bitki evrimini, bitkilerin gelişimini incelemiş veKitâb'ün-Nebat isimli eserinde birçok türü tanımlayarak botanik bilimine katkılarda bulunmuştur.[42] Bir başka bilim insanı olan el-Nebati'nin öğrencisi olan İbni Baytar eczacılığa ilişkin (farmasötik) bir ansiklopedi hazırlamış ve birçok bitki, yiyecek ve ilacı eserinde tanımlamıştır. Bu eserin Latince çevirisi daha sonra Avrupalı bilim insanları tarafından 18. ve 19. yüzyıllarda kullanılmıştır.[43] İbn Nefispulmoner[44] vekoroner dolaşımı[45][46] doğru bir şekilde tespit etmiş,metabolizma kavramını tanımlamıştır.[47]
Dişinin ikiyumurtalık 'ndan birinden salınan sperm ve yumurta hücresi, ikiFallop tüpü' nden birinde birleşir.Zigot olarak bilinen döllenmiş yumurta, daha sonra tamamlanması bir haftayı bulabilen bir yolculuk olan uterusa doğru hareket eder. Hücre bölünmesi, dişi ve erkek hücrelerin birleşmesinden yaklaşık 24 ila 36 saat sonra başlar. Hücre bölünmesi hızlı bir hızda devam eder ve hücreler daha sonrablastosist olarak bilinen şeye dönüşür. Blastosist rahme ulaşır veimplantasyon olarak bilinen bir işlem olan uterus duvarına bağlanır.
Biyolojinin temellerinden sayılan modernevrim teorisi,Charles Darwin[48] 'in görüşlerinin üzerine inşa edilmiştir. Darwin,Türlerin Kökeni,[49]İnsanın Türeyişi ve Cinsiyete Mahsus Seçme,[50][51]İnsan ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi[52] eserlerinde görüşlerini belirtmiştir. Manastırın bahçesindekibezelyeleri birbirleriyle eşleştirerekgenetik bilimin temellerini atanGregor Mendel klasik genetik kanunlarının yapıtaşlarını oluşturmuştur. Bebek olacak hücre kütlesinin gelişimine gebeliğin yaklaşık ilk on haftasındaembriyogenezi denir. Bu süre zarfında hücreler çeşitli vücut sistemlerine farklılaşmaya başlar. Organ, vücut ve sinir sistemlerinin temel hatları oluşturulmuştur. Embriyonik evrenin sonunda parmaklar, gözler, ağız ve kulaklar gibi özelliklerin başlangıcı görünür hale gelir. Ayrıca bu süre zarfında,plasenta vegöbek kordonu dahil olmak üzere embriyonun desteklenmesi için önemli olan yapıların gelişimi vardır. Plasenta gelişmekte olan embriyoyu uterus duvarına bağlayarak annenin kanı yoluyla besin alımına, atığın atılmasına ve gaz değişimine izin verir. Göbek kordonu, embriyo veya fetustan plasentaya giden bağlantı kablosudur.
Yaklaşık on haftalık gebelik yaşından sonra (gebe kaldıktan sonraki sekiz hafta ile aynıdır) embriyofetus olarak bilinir.[53] Fetal evrenin başlangıcında, düşük yapma riski keskin bir şekilde azalır.[54] Bu aşamada, bir fetüs yaklaşık 30 mm (1,2 inç) uzunluğundadır, kalp atışı ultrason aracılığıyla görülür ve fetus istemsiz hareketler yapar.[55] Devam eden fetal gelişim sırasında, erken vücut sistemleri ve embriyonik aşamada kurulan yapılar devam ediyor geliştirmek. Cinsel organlar gebeliğin üçüncü ayında ortaya çıkmaya başlar. Fiziksel büyümenin çoğu gebeliğin son haftalarında gerçekleşmesine rağmen, fetüs hem ağırlık hem de uzunluk olarak büyümeye devam eder.
Bebek olacak hücre kütlesinin gelişimine gebeliğin yaklaşık ilk on haftasındaembriyogenezi denir. Bu süre zarfında hücreler çeşitli vücut sistemlerine farklılaşmaya başlar. Organ, vücut ve sinir sistemlerinin temel hatları oluşturulmuştur. Embriyonik evrenin sonunda parmaklar, gözler, ağız ve kulaklar gibi özelliklerin başlangıcı görünür hale gelir. Ayrıca bu süre zarfında,plasenta vegöbek kordonu dahil olmak üzere embriyonun desteklenmesi için önemli olan yapıların gelişimi vardır. Plasenta gelişmekte olan embriyoyu uterus duvarına bağlayarak annenin kanı yoluyla besin alımına, atığın atılmasına ve gaz değişimine izin verir. Göbek kordonu, embriyo veya fetustan plasentaya giden bağlantı kablosudur.
Her ne kadar diğer bilim dallarına oranla görece yeni bir bilim dalı olarak tanımlansa da,sosyoloji yani toplumbilimsel çalışmalar ve gözlemler antik çağlardan beri mevcuttur.Herodot veTukididis gibi isimlerin eserlerinde sosyolojik gözlem ve değerlendirmelere rastlamak mümkündür.
Her ne kadar sosyoloji terimi kendinden önce kullanılmış olsa da,[56] bağımsız olarak tekrar terimi ortaya atan[57] ve sosyolojiyi 'pozitif bilimlerin kraliçesi' olarak görerek[57] zaman içinde sosyolojinin babası olarak da anılan isimAuguste Comte'tur.[57] Bununla birlikte genel olarak Comte, sosyolojinin kurucusu olarak görülmez.[58] Batı'daki sosyoloji dalıyla uğraşan ilk isimler genellikle Darwin'in evrim kuramından etkilenmiştiler ve özellikle analojik olarak canlı organizma ile toplumu karşılaştırmaktaydılar.[58] Bu isimlere örnek vermek gerekirseHerbert Spencer veLewis Henry Morgan gibi isimler zikredilebilir.[58] 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarındaÉmile Durkheim,Vilfredo Pareto veMax Weber gibiklasik sosyologlar bilime önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Siyaset bilimi çok eski çağlardan beri siyasi faaliyetlerle birlikte gelişim göstermiş, önemli bir sosyal bilim dalı hâline gelmiştir. Antik Hindistan'dakiVedik metinlerden, daha sonraki çeşitliBudist metinlere kadar birçok metinde siyasete dair incelemeler ve çalışmalar yer alır. Hint siyasi düşünürÇanakya (MÖ 350-283) siyasi düşünce, ekonomi ve toplumsal düzen gibi konuları ele alanArthashastra isimli eseriyle tanınır. Benzeri şekilde Antik Yunanda da birçok siyasi fikre rastlanır; gerekHomeros,Hesiodos veTukididis gibi erken dönem yazarlarının eserlerinde gerekseEflatun veAristo gibi filozofların eserlerinde çok çeşitli siyasi fikir ve incelemelere rastlanabilir. EflatunDevlet isimli eserinde kendince ideal olan siyasi yapılanma ve yönetim biçimini açıklamış ve incelemiştir.
İtalyanrönesansı sırasında yazarNiccolò Machiavelli yazdığıPrens (Il Principe) isimli eseriyle siyaset bilimi tarihi açısından önemli bir yere gelmiştir. Eserde farklı durumlarda iktidara gelen hükûmdarın her duruma göre nelere öncelik tanıması gerektiği, nasıl bir siyaset izlemesi gerektiği açıklanır. Orta Çağ'da ve sonrasındaki dönemde birçok farklı siyasi iktidar biçimi ve devlet yapılanması farklı isimlerce savunulmuştur. Örneğin Fransız hukukçuJean Bodin iktidar ve devlet üzerine yazdığıDevlet üzerine Altı Kitap (Les Six livres de la République) isimli eseriyle tanınmış, mutlakiyetçiliği şiddetle savunmuştur.
Bir bilim olarak siyaset bilimi özellikle 19. yüzyılda akademik anlamda yapılanmaya başlamış, 1880 yılında ABD'de ilk siyaset bilimi okulu (bölümü) kurulmuş ve daha sonra 1903 yılındaAmerikan Siyaset Bilimi Birliği kurulmuştur. Siyaset bilimi üzerine akademik çalışmalar artarak devam etmiş, birçok farklı üniversitede siyaset bilimi bölümleri açılmıştır.
Bugünpsikoloji bilimi içerisinde konu edilen çoğu kavram, olay ve fenomen antik Hindistan, Çin ve Mısır gibi medeniyetlerde de felsefî ilgiye mazhar olmuştur.
FilozofRené Descartes, Batı'da psikolojinin modern felsefi formunun temellerinin oluşmasına katkıda bulunmuştur.[59] Çeşitli eserlerinde önemli psikolojik meseleleri ele alan Descartes kendi bir hekim olmasa da çeşitli anatomi çalışmaları yaptığı bilinmektedir. İngiliz hekim Thomas Willis ise tıbbî bir disiplin olarak psikolojinin ortaya atılmasında önemli rol oynamış, beyin fonksiyonları doğrultusunda psikolojiye yaklaşım olsun yaptığı yoğun anatomik çalışmalarla olsun psikolojiye büyük katkılarda bulunmuştur. Ayrıca daha sonraları deneysel psikolojinin gelişimindeJohn Locke veDavid Hume gibi filozofların büyük etkisi olmuştur.[59]
Modern çağa yaklaşırken ortaya çıkan ve özellikle psikolojik bozukluk durumlarında bir tedavi olarak ortaya çıkanhipnotizma ilefrenoloji gibi dallar tartışma konusu olmuş; özellikle de bunların cidden etkili yöntemler olup olmadığı ve herhangi bir bilimsel dayanağının bulunup bulunmadığı tartışılmıştır. Daha sonraları ortaya çıkan Alman deneysel psikoloji hareketi psikolojiye önemli katkılarda bulunmuştur. Bu zamanda gerçekleşen ve özellikle nörolojik yapıya dair anatomik ve fizyolojik buluşlar psikolojiyi olumlu etkilemiştir. Alman hekimWilhelm Wundt 1879'da ilk deneysel psikoloji laboratuvarını açarak bir ilke imza atmıştır.[60] 1890'lardan başlayarak Avusturyalı hekimSigmund Freud isepsikanaliz olarak adlandırdığı yaklaşım ile psikolojiye yeni bir yön kazandırmıştır. Her ne kadar psikanalizin bilimsel konumu hâlâ tartışmalı olsa da[61][62] psikanalizin çeşitli önermeleri ve kavramları genel anlamda Batı kültüründe önemli bir yer kazanmıştır. Yine 1890'lardaköpeklerde yaptığı deneylerleİvan Pavlov klasik şartlandırmayı başarılı bir şekilde göstermiştir. Nitekim daha sonraları da insan dışıprimatlar, kediler ve köpekler gibi çeşitli hayvanlar psikoloji deneylerinde kullanılmıştır.
Her ne kadarantropolojinin kökeni Batı'daki Aydınlanma süreci ve devamındaki erken dönem modern düşünceleriyle ilişkilendirilse de, bu dönemlerden çok önce bugün antropoloji içerisinde yer alan konulara dair araştırmalar yapılmıştır. Örneğin el-Biruni Hint yarımadasının halkları, gelenekleri ve dinleri üzerine birçok araştırmada bulunmuştur ve genel olarak antropoloji alanına girecek çok çeşitli araştırma ve çalışmaları sonucu zaman zaman "ilk antropolog" olarak anılmıştır.[63]
Kurumsal olarak antropolojinin gelişimi doğa tarihinden doğmuştur ve ilk dönemlerde özellikle Avrupalı güçlerin kontrolündeki kolonilerdeki yaşamın, yerli insanların ve onlarla ilgili olguları (kültür, dil, din gibi) araştırılmasını içermiştir. Antropoloji 19. yüzyılda gelişmiş, özellikle 1860'lardaki bilimsel gelişmelerden, özellikle debiyoloji vefiloloji gibi dallardaki gelişmelerden, etkilenmiştir.[64] Öncü antropologlardan İngilizEdward Burnett Tylor, Darwin'in evrim kuramını temel alarak antropolojik çıkarımlar yapmış, medeniyetin gelişimiyle idrakın gelişiminin doğru orantılı olduğunu savunmuştur.[64] Ayrıca çağdaş bazı kırsal veya avcı-toplayıcı halkları evrimsel gelişim açısından geride görüp,primitif yani "ilkel" olarak değerlendirmiştir.[64] 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarında antropoloji görece sosyal anlamda daha az gelişmiş olarak görülen halklar üzerine yoğunlaşmaya devam etti.[64] 20. yüzyılın ikinci yarısında antropologlar daha Üçüncü Dünya ülkelerindeki daha kompleks yapılarla ilgilenmeye başlamış, daha sonraları, 1970'lerle birlikte, çağdaş Batı ülkelerini antropolojik olarak incelemeye başlamışlardır ki antropoloji için büyük bir adım olmuştur.[64] Çağdaş Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde odaklanan antropoloji çalışmalarında gerek genel olarak toplum, gerekse etnik ve dini azınlıklar konu edilmiştir;[64][65] bunu da bazılarıBatılı, kolonileri inceleyen antropolojinin Batı'yı inceleyen ve Batılı perspektifleri, kanıları Batılı olmayanlar sürekli olarak sınanan bir dala dönüşmesi olarak yorumlanmıştır.[64]
3. sıra:I. Langmuir,M. Planck,M. Curie,H.A. Lorentz,A. Einstein,P. Langevin, Ch. E. Guye,C.T.R. Wilson,O.W. Richardson20. yüzyılın başlarından itibaren bilimdeki ilerlemeler büyük hız kazanmış ve akademik çevrenin, daha elverişli bir araştırma ortamına kavuşması bu ilerlemeyi tetiklemiştir. Bilimle uğraşmak bir prestij haline gelmeye başlamış ve etkilerini göstermeye başlamıştır.Alfred Nobel'in vasiyeti üzerine 1901'den itibaren verilenNobel Ödülleri, bilimin prestij yönünü sergiler.[66][67] Bu tip ödüllerle, bilime olan teşvik arttırılmakta ve araştırmalar için gerekli paralar sağlanmaya çalışılmaktadır.
Radyolojinin kurucusu olanMarie Curie'nin bilime yaptığı katkılar kimya alanında büyük yankı uyandırmıştır.Radyoaktivite alanındaki çalışmaları ona, 1903 yılında fizik alanında ve 1911 yılında kimya alanında Nobel kazandırmıştır.[68][69]Albert Einstein'inAlmanAnnalen der Pysik dergisinde yayınlananIşığın oluşum ve dönüşümü üzerine bir görüş,[70]Molekül boyutlarının yeni bir belirlemesi[71] veHareketli Cisimlerin Elektrodinamiği[72] başlıkları altındaki makaleleri fizik bilimi için yeni bir sayfanın açılmasına sebep oluyordu.Genel görecelik veÖzel görecelik, Einstein tarafından fiziğe sunulan en karışık ve en gizemli teorilerden sayılır. Hâlen tartışmalara sebep olsa da yüzyılın en önemli bilim insanlarından sayılan Einstein, 1921'deFotoelektrik etki olayına getirdiği açıklama ile Nobel Ödülü'ne layık görülmüştür.[73][74]
20. yüzyıldaSrinivasa Aiyangar Ramanujan 3000'in üzerinde teori geliştirmiş; hipergeometrik seriler,asal sayı teorisi,gama fonksiyonu gibi matematiğin birçok farklı dalında önemli buluşları olmuştur.Kurt Godel'inEksiklik Teoremi matematikte çok önemli bir yere sahiptir. Godel,20. yüzyılın matematik bakış açısını değiştiren teoremini,Principia Mathematica Gibi Dizgelerin Biçimsel Olarak Karar Verilemeyen Önermeleri Üzerine başlığı altındaki doktora makalesinde belirtmiştir.Genel olarak 20. yüzyıldakarmaşıklık teorisi,oyun teorisi,topoloji gibi birçok yeni matematik dalı ve çalışma alanı ortaya çıkmıştır.
1953 yılındaDNA'nın yapısını bulan bilim insanlarıFrancis Crick,[77]James Dewey Watson[78] veMaurice Wilkins,[79] genetik alanındaki gelişmelere büyük katkıda bulunmuşlardır. Genetik bilgiyi taşıyan DNA nın çözümü, yüzyılın en önemli bilimsel çalışmalarından birisidir. Genetiğin yeni teknolojik şartlarda ilerleme kaydetmesiyle hastalıkların daha oluşmadan tespiti mümkün olabilecektir.
Bilimin ilerlemesi ile gerekli mekanizmalar çoğalmış ve yeni metotlar ortaya çıkmıştır. Neredeyse her alanda kullanılmaya başlananteknoloji, sayısal bilimlerin en büyük yardımcılarından biri haline gelmiştir. Son zamanlarda tıp,genetik vemoleküler biyoloji alanında gösterilen ilerlemede teknolojinin payı büyüktür. İlk zamanlara baktığımızda fizik ve kimya laboratuvarlarında kullanılan basit aygıtlar temel taşların oluşmasına yardımcı oldularsa da, yeni dönem biliminin en üst seviyedeki araçları kullanması ilerlemeyi hızlandırmış ve günübirlik hale getirmiştir.
Mikroskopun geliştirilmesiyle oluşturulanElektron mikroskopları bilimsel araç açısından önemli bir ilerlemedir. Koşulların oluşmasıyla beraber artan sistematik düzen, bilimin ilerlemesine katkı sağladığı gibi insanlık içinde önemli gelişmeleri beraberinde getirmektedir.Teleskopun[80] ilk günlerinden beridir geçirdiği evrim uzayın derinliklerine ulaşmamızı sağlamış ve karanlık bilinmeyenin içindeki sırları çözmemize yardımcı olmuştur.Bilgisayar teknolojisinin gelişmesi bilimin fayda alanına giren bir başka sistemler yumağını oluşturur. Bilgisayar yardımıyla kolaylaşan analizler ve doküman hatlarına kolay şekilde ulaşılması, yapılan bilimsel çalışmalarda zaman kazancını sağlar. Bu zaman kazancıtıp alanında önemli bir faktördür, hastalıkların teşhisi ve tedavi yöntemlerinin hemen geliştirilmesi çok önemlidir.
Bilimlerin sınıflandırılması (veya bilimlerin tasnifi) özellikle bilim felsefesinde önemli bir yer tutmuş, birçok filozof farklı temellerden yola çıkarak farklı bilim tasniflerine ulaşmışlardır. GerekEski Yunan felsefesi gerekse daha sonra bu felsefenin temellerini geliştiren İslam felsefesininMeşşâî ekolünde bilimlerin tasnifi kendine yer bulmuştur. Bilimlerin tasnifiyle uğraşanAristoteles en temel bilimin felsefe olduğu, bilimlerinse genel olarak üç ana kategoride değerlendirilebileceğini savunmuştur.
FilozofFrancis Bacon da bilimlerin tasnifi konusuna değinmiş, bilimleri sınıflandırırken aralarında ilişki kurduğu insanî yeteneklerle ("human faculties") temel almıştır. Buna göre üç temel insanî yetenek "hafıza", "hayal gücü" ve "akıl"dır. Hafıza tarih bilimlerine denk gelirken, hayal gücü poetik bilimlere akıl ise felsefeye denk gelmektedir.[81] Ele aldığı temeller sebebiyle Bacon'un tasnifipsikoloji bazlı bir tasnif olarak yorumlanmıştır.[81] Bacon'un ayrımı daha sonraları ortaya çıkanansiklopedik çalışmaların yanı sıra bilim tasnifi çalışmalarında da etkili olmuştur; örneğin Fransız ansiklopedistler (geleneği) Bacon'un tasnifini kullanmıştır.[81]
Modern çağa doğru en kapsamlı ve önemli bilim sınıflamalarından biriAmerikalı filozof ve bilim insanıC. S. Peirce tarafından yapılmıştır.[81] Peirce bilim sınıflamasında, türlerin sınıflandırılmasında kullanılana paralel bir sistem kurmuştur: dal, sınıf, takım, familya, cins ve tür.[82] Örneğin 1902 tarihli sınıflandırmasındaAritmetik bir bilim olarakTeorik dalının,Matematik sınıfında yer alanSonsuz Koleksiyonlar takımının alt takımlarından biridir.[82] Bu sınıflandırmada, iki anadal mevcuttur ve bilim kavramı bu iki ana dala ayrılır:Teorik vePratik. Daha sonra bu iki dal, başka alt dallara bölünür ve sınıflandırma sınıf ve takımlarla devam eder.[82] 1903'teki bilimsel sınıflandırması, benzeşmekle birlikte daha farklıdır; tüm ayrışmalar üçlüdür ve özellikleComte'un bilimsel sınıflamasından etkilenmiştir.[82]
Bugün genelgeçer kabul gören bir bilim sınıflaması (yani bilimlerin tasnifi) yoktur;[81] nitekim bazı filozoflar bilim sınıflaması fikri açısından çeşitli sorunlar olduğunu öne sürmüştür.[81] Bilimlerin sınıflandırılması üzerine çalışmalar ve ilgi de 20. yüzyılın başlarında büyük ölçüde sona ermiştir.[81] Bilimin öğretilmesinde ve üretilmesinde, idari birimlerin ayrıştırmasında çağdaş üniversitelerde genelde birkaç ana dal belirlenir ve ilgili bilimler bu dalların altında çalışılır: fen bilimleri, sosyal bilimler, teknoloji (ki buna genelde mühendislik de dahil edilir) ve sanat ile beşerî bilimler; sıklıkla tıp da kendi başına bir dal olarak bu dallaşmada yer alır.[81]
Bilim felsefesi, bilim kavramının veya bilim dallarının içeriklerini, temellerini, sonuçlarını, uygulamalarını ve bunlarla ilgili yaklaşımları ve yöntemleri felsefî anlamda irdeleyen felsefe dalına verilen isimdir.[83] Özellikle bilim tarihinde önemli bir yere sahip olan bilim felsefesi, genel olarak "bilim" kavramı ile ilişkili olabileceği gibi belirli bir bilim dalı ile ilişkili (örneğinbiyoloji felsefesi,[84]fizik felsefesi,[85]kimya felsefesi[86] gibi) de olabilir.[87]
Bilim felsefesinin daha öznel tanımlanabilmesi de mümkündür; nitekim bilim felsefesi içerisindeki farklı akımlarbilim felsefesini farklı tanımlamışlardır.[87][88] Bilim ile felsefenin bilim tarihinin başlarında karışık bir şekilde uygulanması, birçok filozofun aynı zamanda bilim insanları olması ve felsefî eserlerin aynı zamanda bilimsel bulguları, kuramları da barındırması modern çağa doğru son bulmuş ve bilim ile felsefe iyice ayrışmaya başlamıştır. Bugün anlaşılan anlamdabilim felsefesi de bu ayrışma sonrası, felsefenin ve filozofların bilim kavramını aklî açıdan ele alması ile başlamış denebilir.[88] Tarih boyunca, bugün bilim felsefesi tarihi ve gelişiminin temelini oluşturan birçok bilim kuramı geliştirilmiştir. Bunların dışında bilimin mahiyetine ilişkin de farklı akımlar, düşünceler bilim felsefesi tarihinde kendine yer bulmuştur. Örneğin bazı filozoflar vepozitivizm gibi akımlar bilimin doğa ve insanî zihinsel çalışmaların bir ürünü olduğunu öne sürerken, bazı filozof ve akımlar ise bundan farklı olarak bilimin zamana, mekâna ve topluma dayanan bir tür insan faaliyeti olduğunu savunmuşlar, örneğinThomas Kuhn veJürgen Habermas bir faaliyet olarak bilimin tarihî ve toplumsal ilişkilerine ve bunlardan yola çıkarak yeni bilim tarihi anlayışlarına ve bilim tanımlarına vurguda bulunmuşlardır.[88][89][90] Farklı bilim anlayışlarından özelliklepozitivist anlayış bir süre genel kabul görmüşse de, 20. yüzyılın ikinci yarısında ciddi biçimde sorgulanmış, eleştirilmiş, hakkındaki genel kanı değişiklik göstermiş ve çağdaş pozitivizm bazı aşırı söylemlerinden vazgeçip genelde daha orta yolu benimsemeye başlamıştır.[83][87][88] Nitekim postmodernizmin ortaya çıkışı ve etkileri, modernist pozitivizme karşıdır ve çağdaş bilim felsefesinde önemli bir yere sahiptir.[83]
Bilimsel yöntem, bilimsel bulgular ve bilimler içerisinde kullanılan kavramlar da bilim felsefinin konusu olmuştur. Örneğin bilimsel kanunların tam olarak ne olduğu, nasıl tanımlanması gerektiği ve eğer varsagerçek bilimsel kanunların, yanlışlıkla yapılmış objektif olarak genelgeçer olmayan genellemelerden nasıl ayrıştırılması gerektiği bilim felsefesi dahilinde tartışılmıştır.[87][88]
Bilim filozoflarınca bilimin şu özelliklere sahip olduğu belirtilir:
Bilimolgusaldır. Bilim, olgulara yönlenerek doğrulanabilir olan ifadeleri inceler.[88][91]
Bilimmantıksaldır. Bilimsel ifadeler, mantıksal açıdan doğru çıkarımlar ile ulaşılmış, çelişkisiz ifadeler olmalıdır.[88][91]
Bilimeleştireldir. Bilimdeki mevcut her kuram yeni olgular ışığından çürütülebilir veya değiştirilebilir; her kuramın yerini başka bir kurama bırakabilir.[88][91]
Bilimgenelleyicidir. Bilim, tek tek bütün olgular ile ilgili gözlem yapmaz; bunlar ile ilgili genel kurallar ve bağıntılar bulmaya çalışır.[88][91]
Bilimseçicidir. Bilim, her türlü olguyla değil yalnızca ilgi alanına giren ve önemli olgular ile ilgilenir.[88][91]
Bu özelliklerin dışında bilimin bir takıminançlara dayandığı ifade edilir:
Bilimrealisttir. Buna göre dış dünya özneden bağımsız ve gerçektir.[91]
Bilimrasyonalisttir. Buna göre dünya anlaşılabilir ve akla uygun bir dünyadır. Bu nedenle olguları akıl yolu ile kavramaya elverişli bir düzeni vardır.[91]
Bilimnedenselcidir. Buna göre doğadaki her şeyin bir nedeni vardır, doğadaki bütün olgular arasında neden-sonuç ilişkisi bulunur.[91]
Bilimnicelcidir. Buna göre var olan her şey ölçülebilirdir.[91]
Bilimsel yöntem çeşitli yeni bilgi edinmek veya bilinen bazı bilgileri doğrulamak veya düzeltmek amacıyla, çeşitli fenomenleri araştırmak için ve geçmişte kazanılmış, öğrenilmiş bilgileri tamamlamak için kullanılan yöntemlerin bütününe verilen isimdir. Bilimsel yöntem(ler) gözlemlenebilir, deneysel (ampirik) ve ölçülebilir kanıtların belirli bazı mantıksal prensiplerle incelenmesine dayanır.[92] Bilimsel yöntem, Oxford İngilizce Sözlük'te şöyle tanımlanmıştır:
17. yüzyıldan beri doğal bilimleri karakterize etmiş, sistemik gözlem, ölçüm ve deney ve formülasyon, test etme ve hipotezlerin değiştirilmesini içeren yargılama metodudur.[93]
Bilimsel yöntem diğer bazı bilgi edinme yöntemlerinden, bilim, deney ve mantık temelli olmasıyla ayrılır. Aynı şekilde bilimsel yöntem ile elde edilen bilginin, tekrar edilebilir deneylerden sonra tekrar ulaşılabilir olması gerekir. Bu açıdan bilimsel yöntem sıklıkla vahiy bazlı olan dinî yöntemden farklıdır; dinî bilgide esas sıklıkla vahiydir oysa vahiy tekrar edilebilir bir deney olmadığı için bilimsel bir yöntem değildir.[94] Her ne kadar farklı bilim dallarında ve farklı bilgi konularında farklılaşmış, konuya özelleşmiş bilimsel yöntemler kullanılsa da genel bazı noktalar bilimsel yöntemlerin temelini oluşturur. Genellikle bilim insanları, araştırmacılar belirli bir fenomeni açıklamak adına büyük ölçüde ellerindeki bilgileri kullanarak hipotezler öne sürerler;[95][96] daha sonra bu hipotezleri test etmek için çeşitli deneyler hazırlarlar[95] ve deneylerin sonucuna göre bir hipotezin doğruluğu veya yanlışlığı ortaya çıkar.[96] Bazen bir hipotezin doğruluğu belirli deneyler sonucu kabul edilse de; daha sonra yanlış olduğu farklı deneyler yoluyla da kanıtlanabilir.[95] Bu sebeple her türlü hipotez, sürekli olarak deneylere tabii tutulabilir. Bilimsel yöntem açısından, bilimsel yöntemler sonucu elde edilen bilgilerin paylaşılması ve arşivlenmesi çok önemlidir zira bu bilgiler ışığında aynı veya farklı yöntemlerle ilgili deney ve testlerin tekrar edilmesi, yeniden üretilebilmesi ve yapılabilmesi bilimsel yöntem sonucu oluşacak bilgi açısından kaçınılmaz bir gerekliliktir - deneylerle aynı sonuç tekrar tekrar üretilebildiğinde hipotez kuram olmaya yaklaşır.[95]
Zaman içinde farklı bilim dalları veya alanları, özelleşmiş ve gelişmiştir. Sıklıkla akademik düzeyde bilimlerin dallaşması iki ana kategoride ele alınır. Doğal fenomenleri araştıran ve inceleyendoğa bilimleri (veya doğal bilimler) ile toplumu, bireyi ve insanî faaliyetleri ve davranışları araştıran ve inceleyensosyal vebeşerî bilimler.Biyoloji,fizik vekimya gibi bilimler doğa bilimlerine örnekken,sosyoloji veantropoloji gibi bilimler sosyal bilimlere örnektir. Bu temel alanlar arasında çok çeşitli ilişkiler olmuş,mühendislik vetıp bilimleri gibi bu alanlarla ilişkiliuygulamalı bilimler türemiş ve özellikle son yüzyıldasibernetik,[97]ekonofizik[98] vetıbbi antropoloji[99] gibi birçok disiplinler arası dal da ortaya çıkmıştır.
Matematik bilimi sıklıkla bu iki ana kategoriden farklı üçüncü bir kategori olanformal bilimler kategorisinde yer alır; zira hem doğa bilimlerine hem de sosyal bilimlere yakın ve uzak olduğu birçok nokta mevcuttur. Matematik, belirli bir bilgi alanının nesnel, dikkatli ve sistematik incelenmesi hususunda doğa bilimlerine yakınken, inceleme yöntemi olarak ampirik yani deneysel yöntemler barındırmaması açısından ayrılır; matematikte edinilen bilgiampirik yöntemlerle değil dea priori ile doğrulanır. Formal bilimler kategorisi matematiğin yanındaistatistik vemantık bilimlerini de içermektedir. Bu iki bilim, matematik ile birlikte, tüm bilimler, özellikle ampirik bilimler açısından önemli bir yere sahiptir; örneğin formal bilimlerdeki çeşitli gelişmeler fiziksel ve biyolojik bilimlerde de büyük gelişmelere sebep olmuştur. Nitekim formal bilimler hipotez, kuram ve kanunların oluşmasında, hem şeylerin nasıl çalıştığı ve olduğuna yönelik (doğa bilimleri) hem de insanların nasıl düşündüğü ve davrandığına yönelik (sosyal ve beşerî bilimler) keşif ve tanımlamalarda hayati bir önemi sahiptir.
Sosyal bilimlerin bir ampirik bilim olup olmaması durumu 20. yüzyıldan beri tartışma konusu olmuştur. Bu tartışmalar etrafında sosyal ve davranışsal dalların bir kısmı bilimsel olmadıkları eleştirileriyle karşılaşmıştır. Hatta bazı akademisyenler (örneğin Nobel Ödülü sahibi fizikçiPercy W. Bridgman,[100]) ve bazı siyasetçiler (örneğin ABD SenatörüKay Bailey Hutchinson[101]), diğer dallara oranla spesifik-olmayan, muğlak veya bilimsel açıdan yersiz buldukları bazı dallar için "bilim" sözcüğünü kullanmaktan kaçınmıştırlar.
Birçok uluslararası bilimsel örgüt, örneğinUluslararası Bilim Konseyi (International Council for Science), farklı milletlerin bilim toplulukları, camiaları arasındaki işbirliğini geliştirmek ve önayak olmak amacıyla kurulmuştur.
Bugüne kadar muazzam çeşitlilikte bilimsel yazınlar yayımlanmıştır ve yayımlanmaya devam edilmektedir.[106] Bilimsel jurnaller üniversitelerde ve diğer çeşitli araştırma kurumlarında yapılan araştırmaların sonuçlarını belgelemek ve iletmekte; bilimsel araştırmaların ve çalışmaların bu sebeple de bilimin arşivsel bir kaydı olma işlevini görmektedirler. İlk bilimsel jurnaller,Journal des Sçavans ve ardından gelenPhilosophical Transactions, 1665 yılında yayımlanmaya başlanmıştır. O zamandan bu yana düzenli yayınların toplam sayısı durmadan artış göstermiştir ki 1981 yılında yapılan bir tahmine göre yayındaki toplam bilimsel ve teknik jurnallerin sayısı 11.500'dü.[107]
Birçok bilimsel jurnal belirli bir bilim dalını kapsamakta ve o daldaki araştırmaları yayımlamakta, sunmaktadır; araştırmalar normalde bilimsel bir tez formatındadır. Bilim çağdaş toplumlarda o kadar yaygın ve nüfuzludur ki genellikle başarıların, haberlerin ve bilim insanlarının heveslerinin daha geniş kitlelere aktarılması gerekli görülür.
Bilimsel dergiler, örneğinNew Scientist veyaScientific American, daha geniş bir okuyucu kitlesinin ihtiyaçlarına karşılık vermekte ve bazı araştırma alanlarındaki kayda değer keşif ve gelişmeler dahil birçok popüler araştırma alanın teknik olmayan özetlerini sunmaktadır. Ayrıca, yüzeysel olarak,bilimkurgu türü, temelde fantastik bir doğaya sahip olsa da, genel olarak toplumun hayal gücünü cezbetmekte ve belki bilimsel yöntemleri değil ama bilimsel fikirleri iletmektedir.
Kendi başına meşruiyet kazanamayacak olan ve bu sebeple bilim gibi tavır takınarak kendine meşruiyet kazandırmaya çalışan herhangi bir yerleşmiş bilgi bütünübilim olarak kabul edilmez; bunlara genelliklesınır-bilim (fringe science) veya alternatif bilim denmektedir. Bunların en büyük eksikliği, doğal bilimlerde olduğu gibi bilimlerin gelişimine katkıda bulunan, dikkatlice kontrol edilen ve etraflıca incelenip, yorumlanan deneylerden yoksun olmalarıdır. Bir başka terim deçöp bilimdir. Çöp bilim (junk science), aslında meşru, doğru sayılabilecek çeşitli bilimsel teori ve verilerin, yanlış bir şekilde veya hataen karşıt bir tarafı, tutumu savunma amaçlı kullanımıdır. Terimin kullanımında genellikle ideolojik veya siyasi önyargı ve etkenler de söz konusudur. Ticari reklamların çok çeşitli bir kısmı da bu kategoriye düşmektedir. Son olarak, bu terimlerden ayrı ve farklı olarak, bilimsel fikirlerin iyi niyetli olsa da yanlış, eskimiş, eksik veya fazlasıyla basitleştirilmiş teşhirleri ve tezahürlerine de rastlanılabilir.
Birçok bilgi bütünü ve dalının gerçekten bilim (dalı) olup olmadığı tartışma konusu olmuştur. Bu hususta tartışmalar ve fikir ayrılıkları oldukça büyük sayıdadır vesosyal vedavranışsal bilimler gibi bazı alanlar çeşitli eleştirmenler tarafından bilim dışı olmakla suçlanmıştır. Farklı alanlardan birçok kişi, örneğin Nobel Ödülü sahibi fizikçiPercy W. Bridgman[100] gibi bazı akademisyenler ve örneğin ABD SenatörüKay Bailey Hutchinson[101] gibi bazı siyasetçiler, diğer dallara oranla spesifik-olmayan, muğlak veya bilimsel açıdan yersiz buldukları bazı dallar için "bilim" sözcüğünü kullanmaktan kaçınmıştırlar. Bazı filozoflar da bu açıdan farklı fikirler sunmuşlardır; örneğinKarl Popper bilimsel yöntemin[108] ve kanıtların[109] varlığını reddetmiştir. Popper'a göre sadece bir tane evrensel yöntem vardır; olumsuz deneme ve yanılma yöntemi. Bu, bilim, matematik, felsefe, sanat vs. dahil insan zihninin tüm ürünlerini kapsadığı gibi, hayatın evrimini de kapsar.[110] Ayrıca Popper,eleştirel rasyonalizm (Popper, Albert) ileFrankfurt Okulu (Adorno, Habermas) arasındaki sosyal bilimlerin metodolojisini konu alan felsefî bir tartışma olan,pozitivizm tartışmasına da katkıda bulunmuştur.[111]
TarihçiJacques Barzun bilimi "tarihteki her inanç kadar fanatik bir inanç" olarak tanımlamış ve insan varoluşu açısından tamamlayıcı olanmânâ düşüncelerini bastırmak amacıyla bilimsel düşüncenin kullanımına karşı uyarmıştır.[112]Carolyn Merchant,Theodor W. Adorno ve E. F. Schumacher gibi birçok çağdaş düşünür 17. yüzyıldakibilimsel devrimin bilimidoğayı veyahikmeti anlamaya çalışan bir odaktan, doğayı kendi çıkarları için kullanmak (manipüle etmek) odağına kaydırdığını ve bilimin doğayı manipüle edişinin sonunda kaçınılmaz bir şekilde insanları da manipüle etmesine yol açacağını düşünmüşlerdir.[113] Ayrıca, nicel ölçümlerin bilimin odağında olması, bilimin dünyanın önemli nitel açılarını göremediği eleştirilerine yol açmıştır.[113]
Bilimin icrasında, etik ve çalışma ahlâkının ideolojik bir şekilde reddedilmesinin sahtekârlık, intihal ve veri tahrifi gibi çeşitli formlardaki sonuçları birçok akademisyen tarafından eleştirilmiş ve yerilmiştir. FilozofBernard Rollin, "Bilim ve Etik" (Science and Ethics) isimli eserinde,etik veahlâkın bilim ile ilgisini reddeden ideolojik görüşü inceler ve temel etik anlayışının ve kurallarının öğretilmesinin, bilimsel eğitimin vazgeçilemez ve ayrılmaz bir unsuru olduğunu savunur.[114]
Kitlesel medya, birbiriyle yarışan farklı bilimsel iddiaları, bu iddiaların bilimsel camiadaki kabul edilebilirliği ve güvenirliğini tam olarak, kesin bir şekilde yansıtmalarını engelleyen çeşitli baskılara maruz kalmaktadır. Bilimsel bir tartışmada farklı taraflara ne kadar ağırlık verileceğini belirlemek, tartışmanın konusu hakkında uzmanlık ve bilgiyi gerektirir.[115] Çok az gazeteci gerçek anlamda bilimsel bilgiye sahip olduğu gibi, belirli bilimsel meseleler üzerine bilgiye sahip olan bir gazeteci bile aniden haberini yapması gereken diğer bilimsel meseleler üzerine az şey biliyor olabilir.[116][117]
İsviçrelipsikiyatrCarl Jung'a göre her ne kadar bilim doğanın her yönünü, tam olarak anlamaya çalışsa da kullanılan deneysel yöntemler ancak suni ve sınırlı sorular ortaya atacak ve dolayısıyla sadece kısmi cevaplara ulaşılabilir.[118]Robert Anton Wilson, bilimin soru sormakta kullandığı araçların ürettiği cevapların sadece kullanılan araçlar açısından anlamlı cevaplar olduğunu ve bilimsel bulguların incelenebileceği tamamen nesnel bir bakış açısının olmadığını öne sürerek bilimi eleştirmiştir.[119]
Bilim ile din arasındaki ilişki, yaşamın gerçeklerine ilişkin yaptıkları açıklamalar doğrultusunda incelenebilir. Dinsel doktrinler ve nedenler zaman zaman bilimin gelişimini etkilerken, bilimsel bilgiler de dinsel inanışları etkilemiştir.
Din ve bilim, tarih boyunca birbirleriyle sürekli çatışma halinde olan iki düşünme biçimidir. Genel bir anlamda her ikisi de evreni açıklama amacı güder; fakat kullandıkları yöntemler ve bağlı oldukları dünya görüşleri çok farklıdır. Bilim, olguları saptama ve açıklamada gözlem ve gözleme dayalı mantıksal düşünmeyi kullanır. Oysa din, metafizikten pek farklı olmayarak, sevgi, inanç ve duygu ile karışık, olgulardan kopuk bir akıl yürütmeye dayanır. Dünya görüşü yönünden birine gerçekçi-rasyonalist, ötekisine mistik-rasyonalist diyebiliriz. Bu karşılaştırmayı daha somut yapmak için, dini oluşturan başlıca özellikleri belirtmeye ve bilimle çatışmaya düştüğü kesin noktayı bulmaya ihtiyaç vardır. Bütün büyük dinler incelendiğinde şu üç ögenin ya da işlevin yapılarında var olduğu görülür:
Birtakım ahlak kuralları,
Belli tapınma biçimleri,
Metafizik nitelikte bir inançlar sistemi.
Bilimle dinin çatışması sadece son nokta bakımındandır. Çünkü din bilimin evreni açıklama ve insan için anlaşılır kılma çabasına bu noktada ortak olmuştur. Din evrenin kökeni, kuruluşu ve işleyişi üzerine birtakım inançlara (metafizik hipotezlere) sahiptir. Bu inançların her biri dogma niteliğindedir; doğruluğundan şüphe edilmez. Kaldı ki, dinin söz götürmez bir kesinlikle doğru kabul ettiği metafizik hipotezleri bilimsel yoldan doğrulama olanağı da yoktur. Örneğin, bu inanç ya da hipotezlerden biri, Tanrının varlığı ile ilgilidir. Hemen bütün gelişmiş dinler belli özellikleri olan bir Tanrının var olduğu savına dayanır. Ne var ki, bu savın ne doğruluğu ne de yanlışlığı gözlem ve deneye başvurularak saptanamaz. Dinler bu konudaki savlarının doğruluğunu başka yollara (vahiy, sezgi, kutsal kitap, geleneksel otorite ve benzer kaynaklara) başvurarak savunurlar. Sonuçta böyle bir savın kabulü veya reddi kişisel bir inanç sorunu olarak kalır. Ne inanan kimse inancının doğruluğunu, ne de inkâr eden kimse inkârını bilimsel yoldan ispat edebilir. Şu kadar ki, ikisinin birden doğru olması mantıksal açıdan olanaksızdır.
Din, inançlar sisteminde, bilimin tam tersine, düzeltme, gelişme veya herhangi bir değişiklik kabul etmez. Yanılma olasılığına yer vermediği için kendi kendini eleştiri yoluyla hatalardan arındırma olanağı yoktur. Dinsel her inanç kesin ve evrensel doğruluk iddiasına dayanır. Oysa bilimde hiçbir teori kesinlik iddiası gütmez; er geç bir gün değişikliğe uğrama, hatta tümden reddedilme olasılığını gözden uzak tutmaz. Dinle bilimin çatışması, dinin olgulara dayanmaksızın evreni açıklama yolunda ortaya attığı metafizik öğretilerden vazgeçmediği sürece sürüp gideceğe benzer. Çünkü bu tür inançları, giderek kapsamını geliştiren bilimsel bulgu ve doğrularla bağdaştırmanın yolu yoktur.[120]
Yale Üniversitesi'ndekiTiffany imzalı bir vitraydan ayrıntı: Bilim ve din ahenk içinde betimlenmiş.
Kişiler bazında ele alındığında, tarih boyunca bazı düşünürlerin bilim ile dinin uzlaşamaz ve birbirine karşıt uğraşılar olduğunu öne sürdüğü -bu genel olarak bilimin sorgulamaya dayanması, dinin ise sorgulamadan inanmayı gerektirmesinden kaynaklanmaktadır-, bazı düşünürlerin ise aksini iddia ettiği görülmektedir. Özellikle 19. yüzyılın belirli dönemlerinde din ile bilimin birbirine muhalif olduğu görüşü kazanmıştır. Bu dönemlerde geliştirilenmuhalefet, karşıtlık tezine göre bilim ile din arasındaki herhangi bir etkileşim her daim çatışmaya yol açacaktır ve din de, yeni bilimsel fikirlere karşı, saldırgan olan taraf olacaktır.[121] Her ne kadar bu anlayış 19. yüzyıldaJohn William Draper veAndrew Dickson White gibi isimlerce yaygınlaştırılmaya çalışılmışsa da bilim ile din arasındaki tarihsel ve bugünkü etkileşimi, çatışma anlarından iş birliği anlarına kadar, açıklamaya yeterli olmamıştır.[122] Nitekim gerekKopernik,[123]Galileo,Kepler veBoyle gibi Batı bilim tarihinde yer almış önemli isimler, gerekseİbn-i Sina,[124]Biruni[125] veİbn-i Heysem[126] gibi Doğu bilim tarihinde yer almış önemli isimler inançlı insanlardı. Bununla birlikte, bilim ile dinin tarih içinde çatıştığı meseleler de olmuştur ve bilim ile dinin uzlaşmasının mümkün olmadığını savunanlar bugün de mevcutturlar. Örneğin İngiliz evrimsel biyoloji uzmanıRichard Dawkins bilim ile dinin uzlaşmasının mümkün olmadığını şiddetle savunmaktadır.[127]
Tarih boyunca din ile bilimi birleştirmeye çalışan, birbiriyle çelişmeyen yöntemler olduğunu ileri süren ve hatta birbirlerini tamamladıklarını düşünenler olmuştur.Amerikalı biyologKenneth R. Miller bu kesimdedir.[128] Zaman zaman dinsel kanıları bilimsel yöntemlerle veya bilimsel kanıları dinsel yöntemlerle açıklamaya çalışanlar olmuştur. Örneğin,İbn-i Sina Tanrı'nın varlığını akıl ve mantık yoluyla açıklamaya çalışmıştır.[129] Buna ek olarak, özellikle modern çağda, bazıları bilim ve dinin birbirinden bağımsız olduğunu, insani deneyimin birbiriyle ilgisiz yönleriyle uğraştıkları ve bu sebeple birbirlerinin alanına bulaşmadıkça, kendi alanları içerisinde, sorunsuz bir şekilde birlikte var olabileceklerini öne sürmüşlerdir. Ama bu pek de mümkün olmamıştır.[130]
Encyclopedia of Philosophy. Ed. Donald M. Borchert. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2006. Gale Virtual Reference Library. Gale. 28 Mayıs 2008.
^Mehmet Bayrakdar, "Al-Jahiz And the Rise of Biological Evolutionism",The Islamic Quarterly, Third Quarter, 1983,Londra.
^Frank N. Egerton, "A History of the Ecological Sciences, Part 6: Arabic Language Science - Origins and Zoological",Bulletin of the Ecological Society of America, Nisan 2002: 142-146 [143]
^Diane Boulanger (2002), "The Islamic Contribution to Science, Mathematics and Technology",OISE Papers, inSTSE Education, Vol. 3.
^S. A. Al-Dabbagh (1978). "Ibn Al-Nafis and the pulmonary circulation",The Lancet1, p. 1148.
^Husain F. Nagamia (2003), "Ibn al-Nafīs: A Biographical Sketch of the Discoverer of Pulmonary and Coronary Circulation",Journal of the International Society for the History of Islamic Medicine1, p. 22–28.
^Dr. Abu Shadi Al-Roubi (1982), "Ibn Al-Nafis as a philosopher",Symposium on Ibn al-Nafis, Second International Conference on Islamic Medicine: Islamic Medical Organization, Kuwait (cf.Ibn al-Nafis As a Philosopher 6 Şubat 2008 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi.,Encyclopedia of Islamic World).
"Kadın Sağlığı Bilgileri 30 Nisan 2007 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. ", Hearthstone Communications Limited:" Düşük yapma riski, haftalar geçtikçe 8. haftadan sonra önemli ölçüde azalır. " Erişim tarihi: 2007-04-22.
^Des Manuscrits de Sieyès. 1773-1799, Volumes I and II, published by Christine Fauré, Jacques Guilhaumou, Jacques Vallier et Françoise Weil, Paris, Champion, 1999 and 2007 See also and Jacques Guilhaumou,Sieyès et le non-dit de la sociologie : du mot à la chose, in Revue d’histoire des sciences humaines, Numéro 15, novembre 2006 : Naissances de la science sociale.
^abcA Dictionary of Sociology, Article: Comte, Auguste
^nobelprize.org 13 Mayıs 2012 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. (The Nobel Prize in Physics 1903) Nobel Ödülü resmî sitesindeki 1903 Fizik Ödülü sayfası. (İngilizce)
^nobelprize.org 26 Ekim 2012 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. (The Nobel Prize in Chemistry 1911) Nobel Ödülü resmî sitesindeki 1911 Kimya Ödülü sayfası. (İngilizce)
^Albert Einstein Annalen der Physik 17, 132 (1905), Über einen die Erzeugung und Verwandlung des Lichtes betreffenden heuristischen Gesichtspunkt.
^Albert Einstein Annalen der Physik 17, 549 (1905), Über die von der molekularkinetischen Theorie der Wärme geforderte Bewegung von in ruhenden Flüssigkeiten suspendierten Teilchen.
^Albert Einstein Annalen der Physik 17, 891 (1905), Zur Elektrodynamik bewegter Körper.
^nobelprize.org 17 Ekim 2008 tarihindeWayback Machine sitesindearşivlendi. (The Nobel Prize in Physics 1921) Nobel Ödülü resmî sitesindeki 1921 Fizik Ödülü sayfası. (İngilizce)
^abcWillermet, Cathy. "Science, Philosophy of." Encyclopedia of Anthropology. Ed. H. James Birx. Vol. 5. Thousand Oaks, CA: Sage Reference, 2006. 2062-2065. Gale Virtual Reference Library. Gale. 28 Mayıs 2008.
^Lennox, James. "Philosophy of Biology."Encyclopedia of Philosophy. Ed. Donald M. Borchert. Vol. 7. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2006. 337-349.Gale Virtual Reference Library. Gale. 28 Mayıs 2008
^Loewer, Barry. "Philosophy of Physics."Encyclopedia of Philosophy. Ed. Donald M. Borchert. Vol. 7. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2006. 473-478.Gale Virtual Reference Library. Gale. 28 Mayıs 2008
^Schummer, Joachim. "Chemistry, Philosophy of."Encyclopedia of Philosophy. Ed. Donald M. Borchert. Vol. 2. 2nd ed. Detroit: Macmillan Reference USA, 2006. 140-144.Gale Virtual Reference Library. Gale. 28 Mayıs 2008
^Isaac Newton (1687, 1713, 1726). "[4] Rules for the study of natural philosophy",Philosophiae Naturalis Principia Mathematica, Third Edition. The General Scholium containing the 4 rules follows Book 3, The System of the World. Reprinted on pages 794-796 of I. Bernard Cohen and Anne Whitman's 1999 translation, University of California PressISBN 0-520-08817-4, 974 pages.
^Popper, Karl (1983). "Preface, On the non-existence of scientific method".Realism and the Aim of Science. 1st edition. Totowa, New Jersey: Rowman and Littlefield.
^Logik der Forschung, new appendix*XIX (Logic of scientific discovery isimli İngilizce sürümde henüz bulunmamaktadır)
^Bu meseledeki çeşitli konumların eleştirel incelenmesiKarl R. Popper'in " Tarihselciliğin Sefaleti" (The Poverty of Historicism) eserinde bulunabilir.
^Jacques Barzun,Science: The Glorious Entertainment, Harper and Row: 1964. p. 15. (quote) and Chapters II and XII.
^David B. Wilson writes about the development of the conflict thesis in "The Historiography of Science and Religion" the second essay in "Gary Ferngren (editor).Science & Religion: A Historical Introduction. Baltimore: Johns Hopkins University Press, 2002.ISBN 0-8018-7038-0."
^Gary Ferngren (editor).Science & Religion: A Historical Introduction. Baltimore: Johns Hopkins University Press, 2002.ISBN 0-8018-7038-0