Barak Baba[1] (d. 1257,Tokat ? / Hoy - ö. 1307), ünlü birBabai dervişidir. Kesin olarak nerede doğduğu bilinmemektedir. Anadolu'nunSelçuklu Türklerinin eline geçmesinden sonraMüslümanlaştırılması görevini bu büyük zatlara vermesi ile Anadolu'daki çeşitli tekke ve zaviyeler bu insanlar tarafından devamlı dolaşılır olmuştur. Tüm Anadoluda bunların izleri ve saygınlıkları sürdürülmüştür. Afyonun Sandıklı ilçesinde de bir türbesi yer almaktadır. Burada yalnız Barak'ın değilSarı Saltuk'un veTaptuk Emre'nin de mezarlarının olması acaba Barak'ın hocalarının yanında mı olmak arzusundan dolayı mı, yoksaBabailik hareketinin merkezi olmasından mı burayı tercih ettiği kesinlik kazanamamıştır. Barak Baba böylesi bir düşünsel siyasal birikimin tam merkezinde olan biridir. Bu durum onun düşünsel ve siyasal kimliğinin oluşmasında belirleyicidir.
Prof.Fuat Köprülü’ye göre Barak Baba, “Moğol Şamanlığı’nın sufiliğe etkisinin güzel bir örneği”dir. İlk dönemlerindeBaba İlyas’ın halifelerindenAybek Baba’nın en iyi müritlerindendir. Sonraları, özellikle olgunluk döneminde aynı çığırdan olanHacı Bektaş-ı Veli’nin halifelerindenSarı Saltuk’un müridi olur ve ona olan bağlılığını sürdürür. OnunSarı Saltuk’a bağlanmasıKırım’a yerleştikten sonra olur.
“Velâyet-nâme”, Barak Baba’yıHacı Bektaş-ı Veli’nin halifeleri arasından gösterir.Hacı Bektaş-ı Veli’nin; “Bir halifem de Barak Baba’dır, o gerçek bir erdir, ona söyleyin,Karesiye varsın,Balıkesri’ye gidip orasını yurt edinsin” dediği belirtilir. Bu durum Barak Baba'nınBektaşîlik geleneği içerisinde yer aldığının,Bektaşilik Tarikatı’nın bir üyesi olduğunun kanıtıdır.
Münecimbaşı,Yazıcıoğlu,el- Birzali veİbni Aybek es-Safedi gibi eski yazarlar Barak Baba’nın Selçuklu prensi olduğunu yazarlar.Bedri Noyan ileC. Öztelli de bu kaynakların görüşünü benimseyerek onu bir Selçuklu prensi olarak görürler. Sava göre, Barak BabaBizans’a sığınanSelçuklu sultanıII. İzzeddin Keykavus’un iki oğlundan biridir. Çocuklar oradaHıristiyanlaşmışlardır. İkinci oğlu, Patrik oğul edinmiştir.Sarı Saltuk’un Patrik’le ilişkisi iyidir. Çocuğu Patrikten alarak Müslüman olarak yetiştirir ve kendine mürit edinir. Adını “Barak” kor.Sarı Saltuk’un ölümünden sonra Barak Anadolu’ya geçer.
Tarihsel olay doğrudur. Yalnız, Barak Baba’nınII. İzzeddin Keykavus’un oğlu olduğu kuşkuludur. Kaynaklar söylenceden öteye gitmiyorlar. Eğer sav doğruysa Barak Baba,Türkmenler’in “Barak” aşiretinden olmaması gerekir. ÇünküSelçuklu hanedan üyeleriOğuzlar’ınKınık boyundadırlar. O zaman Barak Baba ileUrfa,Gaziantep dolaylarında yaşayanBarak aşireti arasından bir bağ olmaması gerekir. Bu bağ, sonradan kurulmuş olmalıdır. Görüldüğü kadarıyla Kıpçakca’dan “Köpek” anlamına gelen “Barak” adını da ona şeyhiSarı Saltuk vermiştir. Barak aşiretinden olduğu için bu adı vermiş olmalıdır. Asıl adı bu değildir. Bu ad onunKalenderî veKınık boyu yaşam felsefesine oldukça uymaktadır. Bu ad ona bu iki niteliğinden ötürü takılmış olmalıdır. Bana, onun Barak aşiretinden oluşu daha doğru gelmektedir.
İbn Hacer onunTokatlı bir katibin çocuğu olduğunu yazar. Bu bilgiyiProf. Z. V. Togan da mantıksal bulur. Zaten Tokat doğumlu olması da onunII. İzzeddin Keykavus'un oğlu olmadığını kanıtlar. Keykavus'un oğlu olsaydı Konya doğumlu olması gerekirdi. AyrıcaUrfa ve Antep Barakları’nın dedeleri Tokat’tan gelmektedirler ve bu Baraklar’dan oldukça saygı görmektedirler. Baraklar’ın bir bölümünüSelçuklu Hanedanı Tokat ve Yozgat dolaylarına yerleştirmişlerdir. Barak Baba, buralara yerleştirilen Baraklar’dan olmalıdır. Her iki yöredeki Baraklar arasındaki ilişki dedeler yoluyla kurulmuştur. Bilindiği gibi Alevi- Türrkmenliğin tüm özelliklerini taşıyan BaraklarI. Süleyman dönemine ait eski kayıtlardaBayat boyunun bir oymağı olarak gözükür. Kimi araştırmalara göreyse Baraklar, XV. y. yılda Yeni-İl’inDulkadirli koluna bağlı Barak adlı bir Cerid obasıdır.
Barak Baba,Kırım’daMoğol Hanedanlığı’nın hizmetine girmiştir.Gazan Han(1295- 1304) ve oğluOlcaytu-Muhammed Hudabende(1304- 1317)’nin saygısını görmüştür. Saray veTatar halkı tarafından sevilip sayılmaktadır. Halkın,Alevîİslâmı benimsemesini sağlamıştır. Onun saray ve halk tarafından benimsenmesinde, Moğol şamanlığına benzer bir inanç görünümü sergilemesinin rolü olmuştur.On İki İmamcıŞiiliğin Moğol yönetimince benimsenmesi, resmi mezhep olarak alınması ve ülkede hutbelerinOn İki İmam adına okutulması Barak Baba sayesinde olmuştur. Halk arasında da “Moğollar’ın şeyhi”, “Tatar şeyhi” ve “Barak Suvar” olarak adlandırılmaktadır.
Barak Baba, İran'da iki Moğol hükümdarlarının yakınında siyasi inancını gizleyen bir şaman Anadolu Türkmen dervişidir.
Aynı gelenek içerisinde yer alanYunus Emre de bir şiirinde ondan söz eder ve pîriTaptuk Emre’nin yakını olduğunu belirtir. Yunus’un dizelerinde bu bağıntı şöyle kurulur:
Şaman-Sufi karışımı bir tutum sergiler. Saçı, sakalı tıraşlı, uzun bıyıklı, belden yukarısı çıplak, el ve ayak bilekleri demirden halkalı, başında boynuzlu bir maskeyle dolaşmakta, çalgı çalmaktadır. Bu durumuyla “zavallıları eğlendirmek istediğini” belirtmektedir. Onun bu tavırları, Sünni inanç ilkelerine pek uymamaktadır.Eski Yunan’ınKinik filozoflarını andıran bir yaşam felsefesi ve davranışı vardır. Haydar’îyye/Kalenderî’lerindendir. Amasya’da halkı “Al-î aba sevgisi”ne çağırmıştır. Ötedünyaya inanmamakta, ruhgöçüne inanmaktadır. Tanrı’nınAli’nin kişiliğinden ortaya çıktığına ve sonradan SultanMuhammed Hüdabende’yle birleştiğine inanmaktadır. Farzların özünün “Ali sevgisi" olduğunu savunmaktadır. Güzelleri “Tanrı” olarak görüp, secde etmektedir. Mala mülke değer vermez, kendisine verilen paraları herkesle paylaşmaktadır.
Tarihler çoğukez genel adlandırmalardan bulunarak Barak Baba'yı “şiî” olarak nitelendirirler. Oysatenasüh,Ali ruhunun başkalarından ortaya çıkması gibi inançlara hemŞiîlik, hem deCaferîlik oldukça karşıdır. Kaldı ki,Sarı Saltuk’un müritlerinden olması da onuşiî olmaktan alı kor. Oysa o, bu düşünceleriyle gerek 14. ve 15. yüzyıllardaAzerbaycan’da ortaya çıkan Fadl Allah Astarâbadî’ninHurûfîliği veGilanlı Mahmud Pasikhanî’nin Nûktâvîliği olsun, gerekse daha sonralarıSafevî İran’nındaSultan Sahak tarafından kurulanAli İlâhîlik ile 16. yüzyıl başlarındaAnadolu'da benzer şekildeBalım Sultan tarafından kurumsallaştırılacak olanBektaşîliğin temellerini atmıştır.
Olcaytu Muhammed Hüdâbende’nin sarayında çok önemli görevler üstlenen, mezheben Hûlman’îyye ve i’tikadenİbâh’îyye ileHulûl’îyye’den[2] olan Burak Baba, Suriye kıt’asında ve Halep civarında oturan Türkmen aşîretlerinin arasında dolaşarak halkı “Şîʿa-i Bâtın'îyye" mezhebine katılmağa dâvet etmekteydi. AslenBaba İlyas’ın halifelerinden Aybek Baba’nın müridi olan Burak Baba ve mensuplarıElemût’taki “Hükümet-i Melâhide-i Bâtın’îyye” dâîleriydiler.
Barak Baba, sarayda oldukça saygındır. Elçi kurullarında o da görevlendirilmektedir. 1306 yılındaMemlüklü sultanıyla görüşmek için bir dervişler topluluğuylaŞam’a gönderilmiştir. Şerî İslâma uymayan tutumu oldukça tepki çekmiştir. Bir yıl sonra daGeylan emiri Kutlu Şah’a elçi olarak gönderilmiştir. H. 705 / M. 1306 yılında Şam’a gelen bu “bâtıni-babası" burada meşhur şair Sirâc'ed-Dîn Haccar'ın şiddetli hicviyeleriyle büyük itibar kaybına uğradı.Geylan emiri şeyh ve müslüman olmasına karşın Barak Baba'nın Sünni İslâm dışı tutumuna aşırı tepki göstermiş, “Müslüman biri olarak, Müslüman olamayanlara yardımcı olmaması gerektiği gerekçesiyle” H. 706 / M. 1307 yılında kendisine uygulanan “Hadd-i Şerri” cezasının etkisiyle öldü.
Hûlman'îyye mezhebi gereği güzel çocuklara Tanrı diye secde eden Burak Baba İlhanlı saraylarındaki evliyâlar içinde en kibarı olarak nâm salmıştı.Olcaytu Muhammed Hudabende bu olay üzerineGeylanlıları asker göndererek cezalandırmış, şeyhinin ölüsünüAzerbaycan’dakiSultaniye kentine getirtmiş ve orada gömerek kendisine bir türbe yaptırmıştır. Dervişlerine vakıflar ayırmış ve zaviyeler yaptırmıştır.
Barak Baba’nın geniş bir müritler topluluğu oluşmuştur.Türkmen/Alevî-Bektaşîlik çerçevesinde kalan bu topluluk kendisinden sonra da sürmüştür. Onun bu bağlılar topluluğuna“Baraklılar (Barağiyûn/Barak’îyyûn)” denmiştir.Cahit Öztelli bu adın verilişini Barak Baba’ya olantarikât ilişkisine değil de, Barak Baba’nın Barak aşiretinden olmasına bağlar. Oysa durum tam da böyle değildir. Güneydoğu Anadolu’daki Alevî Barak aşiretinin dedelerinin Tokat’tan gitmesi aşiret Baraklılar’latarikât ilişkisi sonucu oluşan Baraklılar’ın zamanla bütünleştiği, kaynaştığı ve aynı adı taşıdıkları anlaşılmaktadır. Baraklar’ıntarikât nitelikli varlıklarına 14. yüzyıl ortalarında rastlanır.Abdülbaki Gölpınarlı 1351 tarihini taşıyan mezar taşlarından bu izlenimi edinir. Baraklılar Timur döneminde de(1370- 1405) İran’da varlıklarını önemli biçimde sürdürürler.
Barak Baba’nın on sayfalık şathiye biçiminde“Kelimat- ı Barak Baba” adını taşıyanÇağatayca bir risalesi vardır. Kitap, masal edebiyatına kaynak olacak bir gereçler yığınıdır.Farsça bir açıklaması vardır. Kitap, 1449'daİlyas adlı birinceTürkçe'ye çevrilerek yazılmıştır. Kitabın bilinen bu en eski nüshası Amasya Kütüphanesi'ndedir.
Günümüzde en çokAnadolu'daGaziantep ve çevresindeBarak köyleri bulunurken buralar dışındaKırıkkale'de (Barak Köyü/Keskin),Kayseri'deŞıhbarak köyüYozgat'ta,Niğde'de (Barak Köyü ve Yakacık Köyü/Altunhisar),Çorum'da (Barak Köyü/Bayat),Nevşehir'de (Aşağıbarak Köyü/Hacıbektaş),Trabzon'da(Bozdoğan/Akçaabat) Afyon (Sandıklı) Çankırı(boyalca(eski ad) Esentepe mah.gibi Anadolu'nun değişik yerlerinde veSuriye'nin 81 köyünde yaşamaktadırlar.
Makale serilerinden |
![]() |